Delikli Kabak / S.Burhanettin AKBAŞ

Kayseri’nin Tavlusun köyüne Talas ilçesinden kabak getiren Ahmet Emmi, bozuk paraları delerek oyduğu bir kabağın içine atar. Kabakları bitiren Ahmet Emmi, içerisinde paraları sakladığı kabağı da yanlışlıkla terazide tartıp sattığını anlayınca köyün tellalını yardıma çağırır. Köy tellalı, Tomsu adı verilen köy meydanında ve sokak aralarında başlar bağırmaya:
Tomsuya kabak gelmesin mi?
Ağalar, beyler kabak yemesin mi?
Delikli kabağı bulan getirsin
Delikli kabağı bulan getirsin
Köy tellalının çağrısından bir sonuç çıkmaz ve Talaslı Ahmet Emmi, sattığı kabakların parasını sakladığı delikli kabağı bulamaz.




Attan inince boş ol


Kapalıçarşı’da halı satıcılığı yapan Mehmet Usta, dükkanı kapatıp atıyla bağdaki evine doğru yola çıkar. Yolda yağmura yakalanır, eve geldiğinde atın yularını tutması ve heybeyi indirmesi için hanımını çağırır. Ocaktaki yaş odunları üfleyerek yakmaya çalışan genç kadın, kocasının eve geldiğini duymaz. At üzerinde iyice ıslanan Mehmet usta sinirlenir ve hanımına:
-Attan aşağı inince boş ol,
diyerek bağırır. Attan inince hanımını boşayacağını ve yeniden evlenmesi için hülle evliliği yapılması gerektiğini bilen Mehmet Usta sabaha kadar atından aşağıya inemez ve geceyi at üzerinde geçirir. Sabah erken saatlerde şehre gelen Mehmet Usta cami önlerine giderek hocalardan derdine çare bulunmasını ister ama bir sonuç alamaz. At üzerinde dolaşırken, tanıdığı biri Ulu cami önündeki güney müftülerine danışmasını söyler. Cami avlusunun güney bölümünde güneşlenerek dini konularda ahkam kesen bir yaşlı, derdini dinlediği Mehmet Ustaya:
-Buradaki arkadaşlara öğle yemeğinde fırın ağzı yedirirsen seni bu dertten kurtarırım, der.
Teklifi kabul eden Mehmet Ustanın atını bir söğüt ağacın bağlayarak bir dala tutunmasını söyler. Söğüt ağacındaki bir dala tutunan Mehmet usta bindiği atın yularından çekilerek yürütülmesinden sonra tırmandığı ağaçtan aşağıya düşer ve attan aşağıya inmediği için de hanımını boşama zorunluluğundan kurtulur. Dini pratik çözümler üreten güney müftüleri ise bedavaya getirdikleri fırın ağzını afiyetle yerler.



Kafadarların Yemekleri


Turanlı köyünden üç kafadar Kayseri’ye çalışmaya gider. Öyle vakti geldiğinde acıkırlar. Bir fırının yanında ne alıp yiyeceklerini tartışmaktadır.:
-Üzüm alalım.
-Çöpü vardır, olmaz.
-Karpuz alalım.
-Olmaz, çekirdeği, kabuğu vardır.
-Et alalım, en iyisi et.
-Onun da kemiği var ya.
-Artık bir şeye karar verelim de karnımızı doyuralım.
-Ben buldum ciğer alalım.
-Tamam.
Ciğere karar kılan kafadarlar ciğeri alıp fırına verirler. Konuşmalara önceden kulak misafiri olan fırıncı çağırır:
Turanlının ayanları
Kemiksiz et yiyenleri
Koşun gelin
Ciğer tavadan taşıyor, der.

Tütün sarması


Develi’de Aşağı Erkilet’te geçimini tahta kaşık yaparak sağlayan, Hekimoğullarından Kaşıkçı Mehmet Ağa isminde tonton, nüktedan bir ihtiyar yaşarmış. Eski zamanlarda sigaranın tek tek çubuk şeklinde satıldığı devirlerde evlerde sohbet toplantıları yapılırmış. Yine böyle bir sohbet toplantısında çaylar içiliyor, sohbet koyulaşıyor, sigaralar içiliyormuş. Kaşıkçı Mehmet Ağa ise tütün içermiş. Sohbet sırasında Kaşıkçı Mehmet Ağadan tütün sarmak için tabakayı istemişler. Maksatları tütünü sarıp bitirmekmiş. Kaşıkçı Mehmet Ağa da durumu anlamış, tabakayı ortaya atmış ve arkasından da şu deyişi söylemiş:
Al tabaka yap sigara
Bak nasıldır bu tütün
Aramızda teklif yoktur
İster isen sar tütün

İnce sar nazik olsun
Olmasın dolma gibi
Pek dibine dalmayasın
Yağmadan bulma gibi

Keçilerin başı ağrıdı


Ayşe Nine bir gün keçi ve oğlaklarını alır otlatmaya götürür.
Korumalar gelir diye de çok korkar. Gelirlerse ben ne yaparım diye düşünür. Aksilik olacak ya koruma gelir. Ayşe Nineye sorarlar:
-Ne yapıyorsun, buralara otlatmaya keçileri niye getirdin? diye kızarlar.
Ayşe Nine resmi elbiseli korumayı görünce çok korkar. Ne diyeceğini şaşırır.
-Ne yapayım yavrum. Keçilerin başları ağrıdı da hava alsınlar diye getirdim, der.
Korumalar:
-Keçinin başı ağrımaz, hadi evine evine, derler, gülerler.

Sucu Mehmet Ağa


Bağ budama zamanı Mehmet Ağa bağa gider. Bağı budar, çubuğu toplar. Artık iş bitmiş, akşam eşeği ile birlikte eve dönecek. İpi çubuğa iyice bağlar, sırtına alıp eşeğin sırtına biner. Yolda komşusu Sefer Dayıya rastlar. Sefer Dayı sorar:
-Mehmet Ağa o kadar çubuğu niye sırtına aldın. Eşeğe yükle sen de eşeğe bin, der.
Bunun üzerine Mehmet Ağa:
-Ne bileyim ustam, eşeğe ağırlık etmesin diye sırtıma aldım, der.

Keşke benim gelinim de ölseydi


Fatma Teyzenin gelini bir hastalığa yakalanır ve ölür. Yakın bir komşusunun kendisine başsağlığı vermesini bekler. Fakat umduğunu komşusundan bulamaz ve komşusuna küser. Komşusu Fatma Teyzenin küstüğünü öğrenince Fatma Teyzeye:
-Komşu keşke benim gelinim de ölseydi de sen eline kınalar yaksaydın. Vallahi ben hiç küsmezdim.

Yorumlar