Bir devir kapanırken iki eski oyunumuz: MİCOZ VE LODAK

Şimdi sizlere iki değerli öğretmenin iki değerli yazısını paylaşacağım. Biri Mustafa Dilekmen, diğeri de Namık Kemal İlhan. Mustafa Dilekmen geçmiş zamana bir perde aralıyor ve o zamandan bugüne ulaşmakta zorlanmış ve tökezlemiş kalmış Micoz Oyununu anlatıyor. Namık Kemal İlhan hocamız ise 25-30 yıldır artık iyiden iyiye gündemden düşen ve unutulmaya terk edilen Lodak Oyununu anlatıyor.

Keşke “Eski oyunları yaşatmak” için bir kulüp ya da dernek olsa, bizler de gitsek bu oyunları oynasak, çoluk çocuk hep görse, öğrenseler, onlar da oynasalar ne güzel olurdu.

 İşte bizi terk etmekte olan iki oyunumuzu gözü yaşlı uğurlarken hatıralarda kalanları içimiz buruk okuyalım:



Çocukluğumuzun ılık yaz akşamlarının tuzu hâlâ dudaklarımızda… O lezzeti, tuzu hatırladıkça dudaklarıma hep acı bir gülümseme yayılır.
Kaptık mı su kovasını ve maşrapayı (su içme tası) doğru sokağa… Çünkü, su dolu koca ve maşrapa Micoz oyunu için, su ile toprağa iç içe iki daire çizmek içindir. Önce iki – iki buçuk metre çapında geniş bir daire, daha sonra büyük dairenin tam merkezine 30-40 cm. çaplı küçük bir daire çizilir. Dış dairenin çizgisinden başlamak üzere uygun bir yönde “micoz”a, “enek” denilen yassı, daire şeklindeki taşların atılacağı ve oyuncuların duracağı yaklaşık 4-5 adım mesafeden yine su ile uzunlamasına bir çizgi çekilir. Böylece micoz oynama alanı hazırlanmış olur.
Bu oyun 5-6 kişiyle oynanır. Oyunu oynayacak bütün oyuncular daire şeklinde toplanır. İçimizden büyük olan bir ağabey veya abla ebe seçilerek kalede kimin bekleyeceğini tespit için tekerleme söylemeye başlar. Daire şeklinde toplandığımızda ebe:
Elim elim öpenek
Elden çıkan topanak
Topanağın yavrusu
Bit pirenin karısı
Ağdem buğdem
Çek şunu, çıkar şunu”
Tekerlemesini bir tek kişi kalana kadar söyler. En sona kalan kimse kalede yuvarlağın içinde bekleyecek. Diğer oyuncular yatay olarak çizilen çizgiye dizilecekler.
Buraya kadar bu oyunun hazırlık safhasını anlattık. Gelelim şimdi oyunun oynanışına: Her oyuncunun “enek” adı verilen ve bizim Bünyan’da “cingi taş” denen oldukça yassı, yuvarlak ve kaygan bir eneği olur. Bunu alarak su ile çizilen dairenin dışındaki yatay çizgiye, kalede bekleyen oyuncu hariç, dizilirler. Kaledeki oyuncu da ceviz büyüklüğünde veya ondan biraz daha büyükçe yuvarlak, cingi taştan “micoz”u alarak büyük dairenin içindeki küçük dairenin tam merkezine kor. Diğer oyuncular enekleriyle micoza vurup onu uzağa göndermeye çalışırlar. Eneği atıp vuramayanlar yerinde bekler. Eneği dairenin içindedir. Diğer oyuncuların micozu vurmasıyla ebenin onu alıp yerine koymaya çalışması esnasında eneklerine doğru koşup ellerini üzerine koyarlar. Bu arada ebe de onların eneklerinin üstüne basmaktadır. Ancak, micozun vurulması ile onu yerine koymak için ebe oradan uzaklaşınca, diğerleri bunu fırsat bilip eneklerini almaya koşarlar. Ebe, çabuk davranırsa onlar kaçamaz ve elleri eneklerinde beklerler. Bu arada kaledekilerden biri micoza tekrar vurur ve onu yerinden uzaklaştırırsa, diğerleri bunu fırsat bilip enek attıkları yere kaçarlar. Eğer bu sırada ebe micozu atik davranıp çabucak o küçük daireye kor ve kaçanlardan birini enek attıkları çizgiye varmadan yakalarsa, bu defa o yakalanan kişi, kaleye geçip micozu beklemeye başlar. Önceki ise enek atmak için diğer gruba katılır.
Eğer hiç kimse micozu vuramaz ise, bu defa dairenin içindeki ebe enekleri kollar. Diğer oyuncuları eneklere yaklaştırmaz. Oyuncular da ebeyi sıkıştırarak eneklerine ellemek ya da ayak basmak uğraşırlar. Ebe, bu arada oyunculardan birine eller veya onu yakalarsa o kişi, ceza olarak micozun başına geçer. Bir de eneğe basıp elledikten sonra onu yerinden hiç oynatmamak gerekir. Eğer bir oyuncu eneği oynatır ise o da ceza alır ve kaleye, micozun başına geçer. Eneğe elledikten ya da ayak bastıktan sonra ebeye yakalanmadan kaçıp oyun çizgisine bir oyuncu gelebilirse, micoza enek atmaya hak kazanır. Oyun bu şekilde sürüp gider. Tâ ki oyuncular usanıp “yeter” diyene kadar.





Bu oyun, Bünyan İlçesinin Zamantı yöresine yakın köylerinde oynanmaktadır. (Samağır ve civar köyler.) Anadolu Türklerinin Orta Asya dan beri oynadıkları bir oyun olup günümüzdeki oyunlardan Polo ya ve çim hokeyine benzemekdir. Yüz yıllardır özelliklerini bozmadan oynanan Lodak Oyunu günümüze kadar gelmeyi başarmıştır.



Lodak Oyunu adını yuvarlak ağaçtan veya taştan yapılmış "Lodak" adı verilen toptan almıştır. Beşer kişilik iki takım oluşturulur. Takımlar en fazla on kişiye kadar kadar çıkabilir. Oyunun ebesinin seçilmesi için kura çekilir. İsteyen biri de ebe olabilir. Ebe, oyunun en önemli kişisidir. Ebe, çok hızlı koşan, çevik ve atak biri olmalıdır.



Lodak oyununun asıl amacı, geniş alanın (bu alana halaka denir) ortasında bulunan çukura lodak

adı verilen topu sokmaya çalışmaktır. Çukurun etrafındaki takım ise, rakip takımın attığı lodağı, ellerindeki özel yapılmış sopalarla vurarak çukura girmesini önlemektir. Oyun çukurunun genişliği 20-25 cm. derinliğindedir. Oyuncuların ellerindeki özel yapılmış sopaya ise "çöngeli" adı verilir. Çöngeli, iki değişik şekilde olabilir. Alt kısmı çengel şeklinde eğimli olanlara "çöngelli sopa", yuvarlak olanlara ise "topuzlu sopa" denir.

Oyun, ebeli takımın lodağı çukura atmasıyla başlar. Topu, ebe çukura atar. Bu çukurun adı "yalak"tır.

Lodak havaya doğru fırlatılır ve oyun başlar. Yalağı savunan takım lodağı uzaklaştırmaya çalışır. Eğer lodak havada süzülürken çöngelli sopayla vurulursa lodak oldukça uzun mesafelere doğru hızla gider. Ebe,bu topu almak için veya havadayken yakalamak için çabalar. Eğer hareket halindeyken yerde veya havadayken yakalarsa oyun devam eder. Yakalayamazsa lodağın durduğu noktadan yalağa doğru topu atmaya başlar. Topun çukura her girişi bir sayı demektir.

Ebeli takım on sayı yapana kadar oyun devam eder. On sayı yapılınca, yani lodak denen topu on kere yalağa soktuklarında, kaleyi (çukuru) koruyan takımla yer değiştirirler. Oyun, bu sıra ile üç ilâ beş saat arasında oynanabilir. Oyunun sınırı yoktur, usanıncaya kadar oynayabilirler. Oyunun amacı, lodağı yalağa sokarak sayı kazanmak, diğer takım içinse amaç karşı takıma sayı yaptırmamaktır. Oyunu kazanan takım, bu sayılara göre ya da süreyi uzatmasına göre belirlenir.

Oyunda ortaya konan herhangi bir iddia ya da ödül yoktur. Oyunun sonunda kaybeden takım, kazanan takımın elini öpmektedir. Bu oyunu gençler ve orta yaş grubunda bulunan herkes oynayabilir. Bu oyun, çocukların oynadıkları oyunlardan değildir. Maalesef son 25-30 senedir bu oyun oynanmaz olmuştur. Türk Kültüründe yaprak dökümü devam etmektedir.

Yorumlar