Ruhları Çeliklemek (Osmanlı Demokrasisi!)

Birçok ses neye inandığını bilmeden ama neye güvendiğini bilerek çıkıyor karşıma.


-Hocam, emin ol bütün ezberleri bozuyoruz.

-Bozun bakalım.

-Resmi tarihin bütün yalanlarını ortaya koyduk.

-Çok iyi haydi hayırlısı…

Sonra yazdıklarını okuyorum, sükut-u hayale uğruyorum.

Yahu siz bunları neye göre yazıyorsunuz dediğimde de kaşlarını çatıyorlar, bakışlarını değiştiriyorlar.

Adam yazmış, “Osmanlı Demokrasisi” diyor ve çıkmış yola, Batı, demokrasi kavramını dahi bizden almış. Osmanlı’daki sevgi, saygı, hoşgörü falan filan hepsi demokrasinin nimetleri imiş de şuymuş, buymuş. Kargaları güldüreceğim ama kargalar bile bu yazılara gülmüyorlar ki…

Bu nedir Allah aşkına, bu sözlere kimler inanacak diye dudak bükmeyiniz, bitli baklanın da kör alıcısı var.

İyi ama demokrasi milattan öncelere kadar uzanan bir kavram… Adı da Yunanca, ortaya çıktığı yer de Yunanistan… Bunun için araştırma ve inceleme yapmaya gerek var mı? Sonra siz araştırma ve inceleme yapıyorsunuz da hangi kaynakları kullanıyorsunuz Allah aşkına? Beri gel Osmanlı deyip Osmanlı sevdasına düşmek başka bir şey, bilimsel bir gerçeğin ortasına incir ağacı dikmek başka bir şey…

Ben Osmanlıyım demekle Osmanlı olunmaz. Osmanlı, bir tarihi süreçtir aynı zamanda… Türkiye Cumhuriyeti, onun üzerine atılmış bir adımdır ve tekamülün (gelişmenin) ürünüdür. Tarihi geriye döndüremezsiniz bu bir…. Osmanlıya da objektif bakmıyorsunuz bu iki… Döndürüp döndürüp söylediğiniz birkaç padişah dışında Osmanlıyı da iyi araştırdığınız söylenemez.

Tarih, çok önemli disiplinleri olan bir bilim dalıdır. Belgeler ve bilgiler olmadan böyle ezberleri bozuyoruz kabilinden uçuk laflarla ezber bozulmaz. Demokrasinin kavram olarak içinin çok partili sistemle doldurulması lazımdır. Yani parlamentonuzun olması lazımdır. Ayrıca ülke idaresinde temel işlevi görecek bir anayasanın olması şarttır. Ülkeyi seçilmişler yönetirler, ülkede kuvvetler ayrılığı ilkesinin yasal güvence altında bulunması lazımdır. Toplum, sivil toplum örgütleri ile örgütlü bir toplum olmalıdır. Özgürlükler, başta kadınlara verilen temel haklar başta olmak üzere fire verilmeden işletilmiş olması lazım gelir. İnsan hakları noktasında ve çoğulculuk noktasında önemli adımların atıldığı bir ülke olmak lazım gelir.

Osmanlıdaki bazı uygulamaları seviyor veya beğeniyor olmanız Osmanlı demokrasisi diye bugüne kadar hiçbir ilmi makalede zikredilmeyen bir kavramı ortaya atmanızı meşru kılmaz. Osmanlı, mutlakiyetle idare olunmakta idi. Ayrıca hiç kimsenin Osmanlıdan demokrasiyi aldığı falan yok, böyle garip laflar etmeyiniz. Demokrasi, Batıda şekillenen bir kavramdır ve kökleri de Aristo veya Eflatun dönemlerine kadar gider. Ama bugünkü demokrasi, daha ziyade 18. , 19. ve 20. yüzyıllarda şekillenen bir kavram…

II. Abdülhamit'in tahta geçmesinden kısa bir zaman sonra, Kanun-ı Esasi kabul edilerek Osmanlı Devleti'nde meşruti bir idare başladı. Kanun-ı Esasi'de seçim yapılarak bir meclisin kurulması öngörülmüştü. Bu nedenle, Türk tarihinde ilk seçim 1877'de yapıldı. Ancak, bu seçimler bir seçim yasasına göre gerçekleştirilmedi. İllere, önemlerine göre kaç milletvekili çıkarabilecekleri bildirildi. İlk seçimlerde halk, oy kullanmadı. İl meclisleri seçim yaptı.

Ben fazla ayrıntıya bu noktada girmek istemiyorum. Gerek Batılıların zorlamaları ile gerekse zamanın Osmanlı aydınlarının baskıları ile Meşrutiyetle birlikte bazı seçimler yapılmış ise de bugünkü seçimlerle karşılaştırmak imkanı yoktur. Daha nüfus sayımlarında kadın nüfusu saymayan, okuma yazma oranı binde dörtlerde seyreden bir toplumdan bahsetmeyip “padişahlar, şeyhülislamların kararlarına uyarlardı” deyip buradan kuvvetler ayrılığı falan çıkarmak hayal gücünün oldukça iyi çalıştığını göstermekten öte gitmez. Uzun müddet divana bile katılamayan bir kişidir şeyhülislam ... Klasik dönemde divan üyesi bile değildir. “Osmanlının verdiği özgürlükleri biz bugün vatandaşlara veremiyoruz” ne demektir? Siz Osmanlı dönemi ile ilgili hiçbir şey bilmiyorsunuz demek ki…

*1453’de İstanbul’un fethinden, l909 2. Abdülhamit devri sonlarına kadar, yani 456 yıl kadınların erkeklerle beraber kayığa binmeleri yasaktır.

*25’inci Osmanlı Sultanı 3. Osman tahta çıkması ile birlikte yayınlanan bir fermanla Padişahın sokağa çıktığı üç gün boyunca, kadınların süslenerek dışarı çıkması yasaklanmıştır.

* Lale devrinde dar feracelerin giyilmesi yasaklanmıştır.

*Ayrıca gösterişli uzun yakaların, yemenilerin, kurdelelerin kullanılmasına yasak getirilmiştir.

*l725 yılında ise kadınların yemeni ile sokağa çıkmalarına yasak getirilmiştir..

*Süslü ve büyük başörtüsü kullanan kadınların, elbiselerinin yırtılacağı ve bu tür elbiseler diken terzilerin de sürüleceği fermanı çıkmıştır.

*l870 yılında açılan kız öğretmen okulunda, on yaşından büyük kızlara erkek öğretmenlerin ders vermesi yasaklanmıştır.

*l5 Ağustos l88l yılında Levant Herald Gazetesi aracılığıyla, halka açık yerlerde kadınların çarşafla dolaşmasının yasaklandığını açıklanmıştır.

*Kadınların Beyazıt, Aksaray, Şehzadebaşı gibi yerlerden araba ile geçmeleri de bir süre men edilmiştir.

*. 2. Abdülhamit çıkardığı fermanla Saray kadınları dışındakilerin ferace giymelerini yasaklamıştır.

*Sultan 3. Mustafa da kadınların her ne şekilde olursa olsun, sokağa çıkmalarını yasaklamıştır.

*1559 yılında çıkartılan kanunla gayrimüslimlere esir satılması yasak edilmiştir.

* 4.Murat zamanında tütün kullananlar ölümle cezalandırıldı.

*İçki satışı ve kullanımı Osmanlı’nın da muhtelif zamanlarında uygulanmasına rağmen en katısı padişah 4.Murat devrindedir.

*1752 yılında konulmuş bir yasakla kadınların mesire yerlerine gitmeleri yasaklanmış, kadınları arabalarıyla mesire yerine götüren arabacıların yakalandıkları taktirde İstanbul dışına sürülecekleri ferman yoluyla halka duyurulmuştur.

*Hamama giden gayrimüslimlere nalın giyme yasağı getirilmiştir...

* Çingenelere ata binme ve kısrak besleme yasaklanmıştır.

* İstanbul’da büyük bir isyana neden olan Arnavut kökenli Patrona Halil’in hamamda tellak olduğu öğrenilince Arnavutlara hamam tellağı olma yasağı konulmuştur.

*Umumi yerlerde ve bilhassa kahvehanelerde devlet sohbeti yasağı zaman zaman uygulanmıştır.

* Kiliselerde çan yasağı:1856 yılına kadar uygulanmıştır..

*Evcil-kölelik, cariye\odalık ve ev dışında-çalışan kölelik yoğundu. tarımda kullanılan kölelik batıdaki gibi geniş toprak sahiplerinin kurduğu bir sistemden farklı olarak küçük birimler halindeydi.

*1847'de İstanbul’daki, köle pazarı kaldırıldı.

*Köle vergisi 1857 fermanıyla yasaklandı. vergi %9 köle fiyatı ve % 10 harç olarak alınıyordu.

*1855'de Çerkes ve Gürcü köle ticareti yasaklandı.

Yani elmayı işaret ederek ne kadar armuda benziyor demekle elma, armut olmaz. İnsanlar kendi tarihlerine, kendi kültürlerine bu kadar yabancı olamaz. Okumadan, ciddi ciddi araştırmadan yazılan yazılarla “ezber bozamazsınız” olsa olsa fiyaka bozulur.

Demokrasi gibi 20. yy kavramlarıyla, sınıfsız bir tarım toplumu analiz edilemez. Osmanlı, sanayi devrimi sürecini yaşamadığı için toplumsal sınıflar, özellikle de burjuva sınıfı oluşmamıştır. Burjuva sınıfının bulunmadığı bir ortamda, hele ki klasik dönemde, demokrasi gibi bir kavramla analiz yapılamaz.

Bu, yerçekimli ortamda uzay ile ilgili deneyler yapmaya benzer.

-Efendim, biz ruhlarımızı çelikledik, kararlıyız, şuyuz buyuz…

İşte her sözünüz bunun gibi…

Daha ruhun hangi boyutta olduğunu, olabileceğini düşünmeyen insanlar, ruhlarını çeliklemeye kalkarlar ve bir sürü garabete imza atarlar.

Resmi tarih dediğiniz tarihte eleştirilebilecek noktalar olabilir. Birçok bilim adamı, yeni belge ve bilginin ışığında bunu gerçekleştirebilirler. Ama sizin yanlışlarınızı düzeltmeye kimsenin gücü yetmez.

Yorumlar