Dulkadirli Tarihinde Kayseri’nin Önemi

İncili Çavuş

Kahramanmaraş’ta yapılan Uluslararası Dulkadir Beyliği Sempozyumunda Kayseri ile ilgili önemli tebliğler de ortaya kondu. Bu da Dulkadirli Tarihinde Kayseri’nin önemini ortaya koymaktadır.
Bu tebliğleri sizlere hatırlatmak isterim:
1.       Hakan Türker Dulkadiroğlu “Kayseri’de Dulkadiroğlu Hanedanı Mensupları”
2.       Mehmet Çayırdağ “Fatih Döneminde Kayseri’de Osmanlı – Dulkadirli Sınırı”
3.       Celil Arslan “Kayseri’deki Dulkadir Beyliği Dönemi Eserleri”
4.       Mehmet İnbaşı “Kayseri ve Çevresinde Dulkadirli İzleri”
5.       S.Burhanettin Akbaş “Dulkadirli Devletinde Zamantı Bölgesinin Önemi”
ANADOLU’NUN BİRDEN FAZLA DEVLETE TAHAMMÜLÜ OLABİLİR Mİ?
Erciyes Üniversitesinden Mustafa Keskin hocanın tebliğinin konusu buydu: “Anadolu’nun Birden Fazla Devlete Tahammülü Olabilir mi?” Gerçekten tarihin sadece dünle ilgisi olmadığı ve bugünlerle, yarınlarla ne kadar ilgili olabileceğini gösteren çok güzel bir tebliğdi.
Anadolu’da Beylikler Döneminin sona ermesiyle Anadolu’da birlik sağlandı ve kardeş kanı son buldu. Osmanlılar, Anadolu Birliğini zor da sağladılar. Bugün de bazı talepleri olan insanları daha iyi değerlendirmenizi de sağlayabilir.

PROF.DR.REMZİ KILIÇ “NİĞDE’DEN GELEN KAYSERİLİ BİLİM ADAMI”
Sempozyuma Niğde Üniversitesinden katılan Prof.Dr.Remzi KILIÇ hocamızla da sohbet etme imkanı bulduk. Aslen Sarız ilçemizin Karayurt köyünden olan Remzi Hoca, “XV. Yüzyılın İkinci Yarısında Dulkadiroğulları Devleti Üzerinde Osmanlı – Memluklu Rekabeti” isimli tebliğini sundu. Aynı zamanda oturum başkanlığı da yapan kıymetli hocamızın, ne kadar donanımlı olduğunu gördük. Milli ve dini konularda gösterdiği hassasiyet, bütün konuşmalarına yansıyordu. Biz de kendisinde Kayseri insanına özgü gerçek bir sıcaklık hissettik. Özellikle benim tebliğimden sonra yaptığı güzel konuşma ile Zamantı bölgesini ne kadar önemsediğini gösterdi. Gönlümüze taht kuran Remzi Kılıç hocamızı Kayseri’de Erciyes TV ekranlarında da misafir etmek istediğimizi açıkça ifade ediyorum.
OSMANLILARIN ANNE TARAFI DULKADİRLİ TÜRKMENİ MİYDİ?
Dulkadiroğulları, Türkmenlerin Bozoklu kolundan olup, önceleri Elbistan-Maraş Çevrelerinde görülürken bu beylik çekirdek bölgeden başka Malatya, Adıyaman, Sivas, Gaziantep(Ayıntap), Hatay, Kayseri, Kırşehir, Harput(Elazığ) gibi illerle bunların çevrelerine kadar uzanmışlardır. Osmanlılarla Memlüklular arasında bir tampon beylik (Devlet) olmuş bazen Osmanlılara bazen Memlüklulara bağlı kalmak suretiyle varlıklarını devam ettirmişlerdir. 1337’den 1399’a kadar 62 yıl Memlüklulara tabi iken bu tarihten sonra 1399’dan 1522’ye kadar 116 yıl Mısır nüfuzuna düşmek ve Osmanlılara ara sıra başkaldırmakla birlikte Osmanlı tebaasından çıkmamışlar ve akrabalık bağı kurmuşlardır. (Tarihi belgelere göre Maraş’tan  Osmanlı sarayına beş gelin gittiği söylenmektedir. Yıldırım Bayezid’in Hanımı Devlet Hatun, Mehmet Çelebi’nin Hanımı Emine Hatun (Valide Sultan Olmuştur) II.Muratın annesi, dolayısıyla Fatih Sultan Mehmet’in babaannesidir. II. Murat’ın Hanımı Alime Hatun, Fatih Sultan Mehmet’in Hanımı Sitti Mükrime Hatun, II.Bayezid’in Hanımı Ayşe Hatun (Gülbahar Hatun), Aynı Zamanda Valide Sultan ve Yavuz Sultan Selim’in Annesidir.)
 İNCİLİ ÇAVUŞ DA DULKADİRLİ TÜRKMENLERİNDENDİ
Tomarza’nın eski adı Tıravşın, yeni adı İncili olan köyünde yaptığım görüşmeleri nakledeceğim. İncili köyünde Kahraman ailesi ile tanıştım. Köyün köklü ailelerinden biri olan ve bugün Kahraman soyadını taşıyan aile Cüneyd oğullarından geliyormuş. Onlara İncili Çavuş’u sordum. İncili Çavuş, hangi kabileden geliyor dediğimde İncili Çavuş’un Türkmen oymaklarından Firuz Oğulları kabilesinden geldiğini söylediler. Hatta Firuz Oğullarının Maraş’tan Dulkadirli soyundan geldiklerini ve ilk geldiklerinde de Firuz İni denilen bir mağarada kaldıklarından bahsettiler ve o mağarayı da bana gösterdiler. Mağara çok eski zamanların eseri… Belki de ta ilk Hıristiyanlık döneminden kalma diyebileceğimiz zamanlara uzanacak kadar eski… Bir ucu Keprin köyüne kadar gidiyormuş ama artık yer yer çökmeler olmuş.
Köyün eski adı olan Tıravşın, buraya Elbistan’dan bir göçün olduğunu gösteriyor. Çünkü, Tıravşın isimli bir köy de Elbistan’da vardır. Bana anlatılanlar, bu tespiti doğruladı. Köydeki Celiloğlu kabilesinin Maraş’ın Elbistan ilçesinin Tıravşın köyünden buraya geldikleri için köye önceleri bu ismin verildiğini anlattılar. Firuzlu kabilesinin bugün köydeki Celiloğulları olması gerekiyor. Köyde zamanla lakaplar değişmiş ama halk hafızası hala canlı duruyor. Cüneyt Oğullarının da bugünkü sülale adı Mehmet Kâ kabilesi olmuş. Demek ki zamanla dip atalar utuluyor ve en son hatırlanan ata, onun yerini alıyor.
Bizim Tomarza ve Talas ilçelerimizin bir bölümü ile Bünyan, Akkışla, Sarıoğlan ilçeleri ile Pınarbaşı ilçesinin bir bölümü Zamantı bölgesi olarak anılırdı ve bu isim 16. yüzyıl kayıtlarından beri biliniyordu. Zamantı bölgesinin ahalisinin neredeyse yüzde doksanı Maraş bölgesinden gelen Türkmenlerden oluşmaktadır. Bunlara Dulkadirli ve Maraş Yörükleri deniyordu.
Şimdi tekrar İncili Çavuş’un kabilesine dönelim. Biz Firuz Kethüda ve Firuzlu denen kabileyi 1563 yılında Pınarbaşı bölgesinde 1570 yılında da Tomarza bölgesinde görebiliyorduk. Bakınız aradan bunca sene geçmiş, köyde Kahraman Ailesinin ileri gelenlerinden Ömer Kahraman, İncili Çavuş’un Maraş’tan Kayseri’ye intikal eden Dulkadirlilerden Firuzlu kabilesinden olduğunu naklediyor. Yani kitabi bilgilerle halkın anlattığı şeyler aradan bunca sene geçmesine rağmen örtüşüyor. Yeter ki halka sorulsun, yeter ki halka gidilsin. Daha öğrenecek çok şeyimiz var. Hatta Ömer Kahraman, İstanbul’daki Firuz Ağa Camiini İncili Çavuş’un yaptırdığını, kendisinin asıl adının Mustafa ya da Osman olma ihtimali bulunduğunu ancak camiye İncili’nin kendi adını değil, dip dedesi olan Firuz Kethüdanın adını verdiğini anlatıyor. Şu güzelliğe bakınız. Peki öyleyse ona niçin İncili adı verildi diye soruyorum. Bu kez cevap şöyledir: İncili, köse sakallı bir Türkmendi. Asker ocağında görev yaparken pala bıyıklı askerleri vardı. Onların yanında kendi bıyıkları doğru düzgün çıkmadığı için ve bıyıklarını yüzüne taktığı incilerle süslüyordu. Bir gün padişah onu bu halde görünce ona İncili diye seslendi ve lakabı İncili Çavuş olarak kaldı.

Yorumlar