Zennecioğlu'nun kızı mısın, Güpgüpoğlu'nun gelini misin?

Kayseri’de ne ilginç sözler var. Bunların birçoğunun da tarihi dayanakları var. Bunları anlamak için Kayseri’nin yakın dönem tarihini az buçuk da olsa bilmek gerek.


Bunlardan biri şöyle: “Zenneci oğlunun kızı mısın, Güpgüp oğlunun gelini misin?” Bu söz şu durumlarda kullanılıyor. Karşıdaki kişi çok böbürlenip övünmeye başladığı zaman ona “gelin gelin, halına göre salın” demek için bu sözü kullanıyorlar.

Bir de şöyle bir söz var: “Hasmın Gavremoğlu olursa…” Yani rakibin çok güçlü, senin yapabileceğin pek bir şey yok, mânâsına kullanılan yöresel bir söz bu.

İşte bu sözlerde geçen Gavremoğlu, Güpgüpoğlu, Zennecioğlu, Emir Ağalar, Kalaycıoğlu, Feyzioğlu, Mollaoğlu, Akşehirlioğlu, Çukurluoğlu, Akçakayalıoğlu, Kığlamazoğlu, Kocaağaoğlu, Koçoğlu, Bektaşoğlu, Bahçecioğlu, Dırazoğlu, Torunoğlu, Yedekçioğlu gibi isimler bir zamanlar (18. ve 19. yüzyıllarda) Kayseri eşrafından olan köklü ailelerin adlarıdır. O zamanlar isimlerinin sonunda “oğlu” değil de “zâde” kelimesi vardı. Tarihi vakalar, zamanla Kayseri ağzının deyimlerine girmiştir; haliyle bu deyimlerde bu köklü ailelerin adları da yer bulmuştur.


Aslında güçlü aileler Türk tarihinin her döneminde vardı. Kadı Burhanettin döneminde Salur boyundan gelen Salurlular ile Ömeroğlu ailesinden gelen Cüneyt, Kayseri’nin ve civarın hakimi idiler. Beylikler dönemi de bir noktadan bakılınca güçlü ailelerin çekirdeğini oluşturduğu ve Türkmen boylarının bu güçlü ailelerin etrafında birleşmesiyle oluşan bir dönemdi. Lakin 18. ve 19. yüzyıllarda görülen “güçlü ailelerden” çok azı eskisi gibi idi; yani etraflarında Türkmen obalarını toplayan aile sayısı çok azdı. Mesela, Çapanoğlu ailesi Bozulus’a bağlı Mamalı Türkmenlerinden, Develioğlu ailesi Develi Türkmenlerinden, Kozanoğlu ailesi büyük ölçüde Varsak Türkmenlerinden, Recepliler Avşar Türkmenlerinden gücünü alıyordu. Bunlar arasında sadece Çapanoğlu topluluğu Orta Anadolu’nun neredeyse tamamına hakimiyet kurmuş ve onlar için sadece “güçlü aile” demek şöyle dursun, belki de hanedan denebilecek duruma gelmişti.

Kayseri’deki güçlü aileler ise, Osmanlı döneminde ya âyânlık, mütesellimlik ve valilik gibi devlet görevleri gören ailelerdir; ya da eski tabirle “eşraf” denen, malı mülkü yerinde olan ve nüfuz elde etmiş kimseler idi.

Bu ailelerin nüfuz elde ettikleri dönem, yani 18. ve 19. yüzyıl, Osmanlı’nın en sıkıntılı devridir. Bir taraftan bitmek tükenmek bilmeyen savaşlar, ki bunların birçoğu Ruslarla yapılmıştır, öte taraftan devletin ekonomik yapısının bozulduğu, asayişin hemen hemen hiç kalmadığı, birçok facianın üst üste yaşandığı bir dönemdir. Devlet, bir cambaz gibi ipin hem altında hem üstünde oynamaya çalışırken Osmanlı’nın adı halk arasında “kaypak Osmanlı”ya çıkıyor; diğer taraftan da Osmanlı topraklarındaki güçlü ailelerin birbirleriyle yaptıkları mücadeleler sonucu halk büyük sıkıntılara giriyor; bazen keyfi uygulamalarla âyânlar, halkın ödemesi gereken vergileri keyfi olarak yükseltiyorlar, kimi zaman da, insanların mallarına ve canlarına tasallut ediyorlardı. Bu konularda külliyetli miktardaki şikayet Osmanlı arşivlerinde yer almaktadır.

Osmanlı Devleti, bir taraftan kafasının arka tarafında güçlü ailelerin meydana gelmesinden duyduğu rahatsızlığı tutarken, diğer tarafta çaresizlik içerisinde onların yardımlarına ihtiyacı olduğu için onlara göz yumuyordu.

Yeri gelmişken tarihi bir vakıayı da nakledelim: 1787 yılında Osmanlı’nın Reisülküttaplık (Dış İşleri Bakanlığı) gibi önemli bir mevkiinde bulunan Kayserili Raşit Efendi’yi ziyarete giden Kayseri eşrafından bazılarına sohbet esnasında Raşit Efendi bir soru sorar:

-Kayseri’de sizin gibi ağalardan kimler var?

Onlar da derler ki:

-Akçakayalı Sadık Ağa nâmında bir köylü var ise de kendisinin ve maiyetinin bir önemi yoktur.

Bu cevabı verirken Raşit Efendi’nin de Kayseri’nin Isbıdın ( bugünkü Bağpınar) köyünden olduğunu unuturlar. Raşit Efendi bir süre susar kalır ve sonra da o toplulukta bulunmayan Akçakayalı Sadık Efendi’yi İstanbul’a çağırtarak Kayseri mütesellimliğini (vali vekilliği) ona verir. 1792 yılına kadar bu aile bu görevde kalmıştır.

Sultan I. Abdülhamit, III.Selim, IV.Mustafa ve II. Mahmut dönemlerinde güçlü aile modeli Anadolu’nun hemen hemen her yerine hakimdi. Lakin Sultan II. Mahmut, bu duruma son vermek için elinden geleni yaptı. Anadolu’yu yerli ailelerle değil, İstanbul’dan yönetmeye karar verdi ve bunun için de ciddi adımlar attı.

Osmanlı’nın “güçlü aileler” ile yollarını ayırmasında 1832 yılında Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın devlete isyan edip ordusunu Kastamonu’ya kadar getirmesinde Anadolu’daki pek çok âyânın ve özellikle Menemencioğlu ve Karaosmanoğlu dibi güçlü ailelerin âsi Mısır valisinin yanında yer alıp ayaklanmış olmaları da etkili olmuştur. Gerçi Çapanoğulları gibi bazı güçlü aileler de Osmanlı’nın yanında yer alıp isyancı valiyle ve tayin ettikleriyle mücadeleye girmiş olmalarına rağmen bu durum dahi Osmanlı’nın güçlü ailelere karşı genel kanaatini değiştirememiştir.

“Güçlü aileler”, II. Mahmut’un başlattığı politika ile belki yerel yönetimlerde işbaşına getirilmemişlerdir ama bu ailelerin mülkleri büyük ölçüde varlığını korumuş ve ekonomik güçleri devam etmiştir. Yaptırdıkları camiler, okullar, yollar; kurdukları vakıflar; yine bu ailelerden yetişen paşalar, valiler ve üst düzey devlet görevlileri Osmanlı döneminde de bu ailelerin etkilerinin ortadan kaldırılamayacağının bir göstergesi olmuştur.

Cumhuriyet döneminde de seçilen milletvekillerinin içerisinde bu ailelerden birçok insanın bulunduğuna şahit oluyoruz. Kurdukları vakıflarla, tarihi eserleriyle, yetiştirdikleri seçkin insanlarla, ekonomik güçleriyle bu aileler, yörelerinde hâlâ güçlüdürler.

İşte başta söylediğimiz Kayseri’nin yöresel ağzında yer alan bir kısım sözler de bu ailelerin izlerinin bugüne kadar yaşatıldığını gösteren ip uçlarıdır.

Yorumlar