İNGİLİZ ATLARI ASLINDA TÜRK ATLARIDIR

Allah’tan ki bu sözü İngiltere Cambridge Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Donna Landry söylüyor. Eğer bir Türk bilim adamı söylese herhalde burnundan fitil fitil getirirdik. Ne ırkçılığını koyardık ne bilim adamlığını… Öyle ya, hiç Türk atı, Türk koyunu, Türk köpeği vs olur mu canım derdik ve başlardık çılgınca eleştirmeye veya ti’ye almaya. Adamlar, neredeyse Türk Milleti yok diyorlar, Türk atı da nereden çıktı denmez mi hiç?
İngiliz bilim adamı bu söylediklerini kitaplaştırmış. Bu çok iyi bir gelişme. Zaman zaman da Türkiye’ye gelip Türk atlarının durumunu incelemeyi sürdürüyormuş. Ne güzel, darısı bizimkilerin başına…

Meğerse hikaye öyle çok eski yıllara dayanmıyor. 1650- 1750 yılları arasındaki 100 yıllık bir zaman dilimini kapsıyor. Prof.Dr.Donna Landry diyor ki: "O dönemlerde İngiliz atları ya küçük boydalar ya da oldukça büyükler. Büyükler at arabalarında kullanılıyor. At arabası dışında ulaşım ve savaşta kullanılacak dayanıklı atları yok. İngiltere, Türkiye'den aldığı atları ıslah ediyor, yetiştiriyor ve bugünkü konumuna getiriyor. Dünyanın ilgi duyduğu İngiliz atları aslında, 1650'den sonra bu topraklardan gitmiş Türk atlarıdır. Sadece İngiltere değil Avrupa'nın büyük bölümünde yaşayan atların kökeni Türk atlarına dayanıyor."
Landry, Türk atlarının çok dayanıklı oldukları için dünyada en fazla tercih edilen atların başında geldiğini ifade ederek, "Uzun yol gidebiliyorlar. Yorulmadan, üzerindeki yükü uzun mesafeler taşıyabiliyorlar. Kökenleri, oldukça sağlam… Dünyanın birçok yerine yayılmış durumdalar" diyormuş.
Hepsi de çok doğru şeyler. Gerçekten kendisine minnettarız. Lakin artık bizim atla ilgili hikayemiz pek dramatiktir. Artık Türklerin kendi ruhlarından birer parça saydıkları atlara dönüp de bakacak halleri yok. Türk demek neredeyse at demekle eşit iken şimdi Türkiye’de Türk atlarına ne oldu diye kimse sormuyor mu, sormayacak mı? Türkiye’de ata ne oldu, Türk’ün atına ne oldu demeyecek miyiz?
Demesine diyeceğiz de, nereden başlasak işe?
At mı Türk’ü terk etti, Türk mü atı terk etti diye düşününce atın ne kadar vefalı bir hayvan olduğu aklıma geldi. Öyleyse Türk, atını terk etti. Vefasız Türk, birçok değerine sahip çıkamadığı gibi atına da sahip çıkamadı.
Fransızlar dahi uçak gönderip Erciyes dağındaki yılkılardan numune alıp götürürken bizimkiler atlara bakmanın zor olduğunu düşünüp durdular. Öyle ya, adam karnını zor doyuruyor, ata nasıl bakacak? İyi de bu bizim en önemli kültürümüz… Kültürümüzün en değerli varlıklarından biri… İçimizden birileri aç kalırım, sefil olurum, yine de atlarımı muhafaza ederim diyemez miydi? Diyemediler. Daha 40-50 yıl öncesine kadar hala ata binen hanımlar, hanım nineler, dedeler hatırlayanlar vardır. Süleyman Sağlam, Dağı Dağa Kavuşturan romanında ve Sarı Gölün Atları romanında o zamanki atlarımız hakkında da oldukça güzel şeyler ortaya koydu. Ama sonuç bizim için değişmedi. Biz, atımızı kaybettik. Keşke kaybetmiş olsaydık, biz atımıza sahip çıkamadık.
Türkmenistan’ın o meşhur atı “Ahal Teke”yi görünce aklıma Dadaloğlu geliyor hep.
Şu yalan dünyaya geldim geleli
Severim kır atı bir de güzeli
Değip on beşime kendim bileli
Severim kır atı bir de güzeli

Atın beli kısa boynu uzunu
Kuru suratlısı elma gözünü
Kızın iplik iplik süt beyazını
Severim kır atı bir de güzeli

Atın höyük sağrı kalkan döşlüsü
Kalem kulaklısı çekiç başlısı
Güzelin dal boylu samur saçlısı
Severim kır atı bir de güzeli

At koşu tutmasın çıktığı zaman
Yalı kaval gibi yıktığı zaman
At dört, kız on beşe yettiği zaman
Severim kır atı bir de güzeli

Dadaloğlu'm hile yoktur içimde
Yiğit olan yiğit görür düşünde
At dördünde güzel on beş yaşında
Severim kır atı bir de güzeli

Hey Dadaloğlum hey! Biz sevdiklerimize karşı vefalı değiliz işte. Türkün atına İngiliz sahip çıkıyor ve onu ıslah edip yaşatıyor. Gel gör Türkün halini, vah ki vah…
S.Burhanettin AKBAŞ 

Yorumlar