ERCİYES’TEKİ ALLAH YAZISI


Her yıl Temmuz – Ağustos ayları geldi mi aynı muhabbet karşımıza çıkar.
- Erciyes’teki Allah yazısını gördünüz mü?
- Evet gördük…
- Siz eski yazıyı biliyorsunuz, gerçekten Allah mı yazıyor?
- Evet gerçekten Allah yazıyor. Ayrıca eski yazı Allah lafzını bilmek için eski yazı bilmeye gerek yok ki… Camilerde, kitaplarda, levhalarda bu yazı vardır ve herkes bu yazıya aşinadır.
Böyle haberler gazetelerde de çok çıkar. Mesela, bir arının peteği üzerinde eski yazı Allah lafzı çıkmış. Ya da karpuzun üzerinde aynı şekil çıkmış. Ya da bir koyunun üzerindeki desen Allah lafzına o kadar benziyor ki…
- Şimdi bu koyunu kesmek doğru mudur ya da bu balı yemek dinen caiz midir gibi sorular da arkasından geliveriyor.
Biz fetva ehli olmadığımız için cevap vermeyelim ama birkaç söz söylemekten de geri durmayalım.
Allah’ın varlığını ve birliğini anlamak için Erciyes’te yazı olması çok bir şey ifade etmez. Çünkü, farklı bir açıdan baktığında oradaki yazıyı göremezsin. Lakin evrenin kendisi, tabiatın kendisi, hatta insanın kendisi Allah’ın varlığına ve birliğine en büyük delildir. Ulu Rabbimiz de böyle buyurmaktadır zaten: “Gökleri ve yeri yaratan Allah hakkında şüphe mi var?” (İbrahim suresi, 10)
Bizim aklımız her şeyin bir yapıcısı olduğunu kabul eder. Kur’an-ı Kerim, Allah’ın varlığı ve birliği konusunda aklımızı kullanmamızı bizden istemektedir. İnsanoğluna sunulan ve büyük bir nimet olan akıl, Allah’ı bulmamızda bize ipuçlarını öyle güzel veriyor ki… Mesela, etrafınızdaki canlıları inceleyin, bitkilere bakın, gökyüzüne bırakın kendinizi bir gün ve yıldızları seyredin. Küçücük bir sineğin ve böceğin dahi ne büyük teknoloji harikası olduğunu göreceksiniz. Evrenin büyüklüğü karşısında şaşkına dönüp dünyanın ve hele hele insanın ne kadar küçük ve aciz olduğunu göreceksiniz.
Kur’an’daki bir ayet ise insanın kendi içine bakması gerektiğini söylüyor: “Kesin olarak inananlara, yeryüzünde ve kendi içinizde Allah’ın varlığının nice delilleri vardır; görmez misiniz?” (Zariyat suresi, 20-21)
Yeryüzünde ve gökyüzünde binlerce kanıt varken bu “kendi içinize bakın” ifadesi üzerinde de durmak lazımdır. İnsanoğlunun bizatihi kendisi Allah’ın varlığının delilidir. İnsanoğlu, dünyada Ulu Rabbimizin halifesidir. (Temsilcisidir.) Çünkü, kendi nurundan içimize üfleyen Rabbimiz, ruhumuzu meydana getirmiştir. Bu parça, ilahidir. Yani, “ene’l -Hak” diyen Hallac-ı Mansur’un anlatmak istediği durum budur. Ya da Yunus’un Allah’ın yerini tarif ederken kullandığı “Hod müminlerin gönlündedir” ifadesi de benzer bir durumdur. Yani, biz zaten Allah’ın bir parçasıyız. Beden, topraktan, çamurdan ve kan pıhtısından… Beden, görünen bölüm ve dünyaya ait… Gelip geçici… Asıl olan ruhumuz, bizi biz yapan unsur… Ve biz kendi çapımızda Yaratanımızdan aldık ne aldıysak… Sürekli okumamız, araştırmamız ve Rabbimize özenerek kul yapısı ortaya koyduğumuz icatlar, hep O’nun bir parçası olduğumuzun göstergesidir. “... O, her an yaratma halindedir.” (Rahman suresi, 29) ayet-i kerimesi de Rabbimizin bir vasfını ortaya koyarken insanoğlunun durumunu da izah eder. Biz de her zaman araştırma ve anlama ve icat etme peşindeyizdir. Ama her şey Rabbimizin müsaade ettiği hudutlar çerçevesindedir. Çünkü, bizdeki akıl sınırlandırılmıştır. Belli bir yere kadar idrak eder. Eğer böyle olmasaydı, şimdiki bilgisayarların çökmesi gibi bu büyüklük karşısında biz de çöker kalırdık. Rabbimiz bize çekeceğimiz kadar bir terazi vermiş ve biz onunla eşyayı ve dünyayı istediğimiz gibi çekip çeviriyoruz.
Başa dönecek olursak Erciyes’te, arının peteğinde, bir karpuzun kabuğunda, ne bileyim bir koyunun üzerinde Allah yazıyor olmasının hoş birer tesadüf olduğunu düşünelim ama asıl bakmamız gereken yerlere bakalım. Kendimize bakalım, evrene bakalım, tabiata bakalım. O kadar çok mucize var ki… İnsanoğlunun kendisi bizatihi mucizedir. Eğer dünyaya ve evrene böyle bakarsanız, günlük hayatın kirli işlerinden de arınırsınız. Dedikodu, haset, kin, öfke o kadar basit şeyler olarak karşınıza çıkar ki o zaman dünyanın kulelerinde oturduğunuzun farkına varırsınız.

Yorumlar