Münekkit ve Kantarın Topuzu

Şimdi tenkidi “eleştiri”, münekkidi de “eleştirmen” yaptık. Tenkit (Eleştiri) aslında yerinde kullanılırsa son derece olumlu işler görebilen bir türdür. Ben yazılı eserleri ölçü alarak söyleyecek olursam, bir eserin olumlu veya olumsuz yönlerini ele alan yazılardır bunlar ve amaç halisane (iyi niyetli) olursa tenkit yazısının keyfine doyum olmaz. Ancak “kantarın topuzu kaçtı mı”, yani bir eserle alay etme, bir eseri sadece kötü gösterme hedef alınmış ise buna eskiler tenkit demezler, “muaheze” derlermiş. Şimdi “eleştiri” dediğimiz zaman bu incelik de kaybolmuş ve “eleştiri”nin içi de tenkitle değil, “muaheze” ile doldurulduğu için toplumumuzda eleştiri de hep olumsuz anlaşılmaktadır.İyi bir tenkit yazısında neler olmalıdır derseniz, ben hemen özetleyim:1. İyi bir eleştiri yazısı yön gösterici olmalıdır.2. Münekkit (eleştirmen), iyi niyet sahibi olmalıdır.3. Eskiler “tahkiksiz tenkit zulümdür” derlermiş, iyi bir eleştiri yazısı araştırma ve inceleme yapılmadan yazılmamalıdır.4. Yine eskiler “”En müthiş maraz ve musibetimiz cerbeze ve gurura dayanan tenkittir” derlermiş, yani eserin incelemesi sırasında kendi nefsinizi ön plana çıkarır da kişisel menfaatleriniz ya da hırsınız için önyargılı bir şekilde yaklaşırsanız bu eleştiri biçimi de uygun değildir.Gelelim tenkite uğrayan kişiye… Eleştirilen eserin yazarı, karşısındaki eleştirmenin yazdıklarında samimiyet seziyorsa bu eleştiriyi mutlaka dikkate almak zorundadır. Bu durum adeta şuna benzer: Bir dostunuz, önünüzde bir uçurum var, düşeceksin derse size kötülük etmiş olmaz, tam tersine bu ikaz “yapıcı bir eleştiri” manasına gelir.Her şeyden önemlisi ise “illa edep, illa edep” mantığı ile eleştiren de eleştirilen de bunu nezaket kuralları içinde vicdanı elden bırakmadan yapmalı ve karşılamalıdır. Yoksa söylenenler ve yapılanlar bir süre sonra “laf u güzaf” durumuna düşer. Olgunlaşan ağaç, dallarını yere eğerse, gurura kapılmadan ve kimseyi aşağılamadan yapılan her işin sonu hayırlıdır.Şimdi gelelim Kayseri Ansiklopedisi ile ilgili eleştirilere… Bazı sözleri anlayabiliyorum ama bazılarını anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum. Mesela, A’dan D’ye kadar yazımı gerçekleştirilmiş bir ansiklopedinin nasıl olur da sadece “kes –kopyala – yapıştır” metodu ile yazıldığını ifade edebiliriz? Bu vicdanlara sığmaz ki… Sonra ansiklopedi maddelerinde başlı başına uzmanlık gerektiren alanlar var. Ben bir sanat tarihi çalışmasına, bir tarih araştırmasına, alanım bunlardan biri değilse nasıl müdahil olabilirim? Kaynakçası verilmiş bir çalışmanın bilimselliğini nasıl olur da bu şekilde töhmet altında bırakabilirim. Buna “suizan” demezler mi o zaman… Bu maddelerin alan çalışması olmadığını söylemek de ne kadar kestirme bir yol olsa gerek… Çünkü, eleştirilen bir madde ise, eleştirinin sınırı bütün maddelere şamil olacak şekilde verilebilir mi? Yani ben ansiklopedinin bir maddesini beğenmezsem, bütün maddeler de aynıdır manasını verecek bir yaklaşım sergileyebilir miyim? Bunu vicdan kabul etmez bir kere…100 farklı yazarın kaleme aldığı ifade edilen “Kayseri Ansiklopedisi”nde üslup birliği aramak yerine bunun “ansiklopedi üslubu” gibi bir yaklaşım hedeflenerek yazıldığını düşünmek yeterlidir. Lakin, maddeleri tek kalemden çıkmış gibi bir üslup birliği sağlamak neredeyse imkansız bir iştir. Çünkü, her maddenin kendine has özellikleri vardır. O yüzden en fazla yapılacak şey, ortak zeminlerde buluşmaktır. Bunu da metodu, yazdıklarınızı delillendirmek, kaynakçanızı ortaya koymak ve kişisellik içeren (öznel) yaklaşımlardan uzak durmaktır. Her maddeye konunun önemine göre bir sınır koymaktır. Mesela, bir madde için 150 kelime sınırı getirirken bir başka madde için 1500 kelime sınırı koyabilirsiniz. Bunu tespit edecek olanlar yayın kurulu üyeleridir ve konunun önemine göre bu sınırı getirmişlerdir. Burada da asgari müşterekler gözetilmiştir diyebiliriz.En önemlisi de bence, başta söylediğim gibi bir tenkidin yapıcı özelliğini ortaya koymak ve eserin kazandırdıklarını ifade edebilmektir. Bir eser için olumlu hiçbir şey söylemeden sadece yazım hataları var, “Ak Parti” yerine “AKP” denmiş gibi eleştiriler getirirseniz olmaz. Bu tür ifadeler, daha imla kılavuzuna yerleşmemiştir ve toplumsal dil alışkanlığımıza oturmamıştır. O yüzden de her iki şekli de kullananlar vardır. İnsanlara şu an için bir tercih hakkı doğmaktadır. İleride bu tür farklılıklarda daha da azalma olacak ve en yaygın biçimi imla kılavuzuna girecektir.Daha önce ifade ettiğim gibi, bu eseri “bir iş değiş değil, aşk olarak” kabul etmiş insanlar canla başla çalıştılar ve bu kitabın ilk cildine daha önce yayınlanmamış belgeleri ve fotoğrafları da sokarak büyük bir açılım yaptılar. Kayseri şehrinin kazanımları bu noktadan sayılamayacak kadar çoktur.Ancak, benim de eleştirdiğim noktalar yok mu, var elbette… Böyle bir ansiklopedinin 1500 baskı sayısını görünce şaşırdım doğrusu. Bunca okul, bunca şahıs, bunca kütüphane, ansiklopedide adı geçen bunca insanı ve konunun ilgililerini de hesaba kattığımda bu rakamı kesinlikle eksik gördüm. Bile bile sıkıntıya davetiye çıkarılmış. Bence yeni baskı için hemen kollar sıvanmalı diye düşünüyorum.İçerik hakkında söyleyecek bir şeyim yok mu? Elbette var ama ansiklopedi mantığında şöyle bir yöntem vardır. Diyelim ki, unutulmuş maddeler varsa, eksik yazılmış maddeler varsa, yayın kurulu bunları değerlendiriyor ve ansiklopediye ilave bir cilt yapıyor. Konu iyi anlaşılsın diye söylüyorum, Kayseri Ansiklopedisi bundan 20 yıl, 40 yıl önce çıkan bir baskının ve külliyatın üzerine oturmuyor ki piyasa ansiklopedileri gibi düşünülsün. İlk defa bu yıl çıkıyor, o da daha ilk cildi. O yüzden, bir eksiklik varsa ve bazı maddeler yeterli görülmemişse ilave bir cilde gider ve seriyi tamamlayabilirler. Bu iş bittikten sonra eğer ikinci, üçüncü, dördüncü baskılar düşünülürse, bu sefer maddeler güncellenir ve ilave ciltte yer alan bilgiler, diğer ciltlerdeki ansiklopedi maddelerine ilave edilir veya yerine konur.Halep ordaysa arşın burada…

Yorumlar