Sabah sabah... / S.Burhanettin AKBAŞ

Kayserilinin biri sabah berbere gider.
Berber koltuğuna sırtı aynaya dönük oturur.
Berber neden ters oturduğunu sorar.
Kayserilinin cevabı şöyledir:
Sabah sabah Kayserili yüzü görmek istemem.

Mahmut Baler in(Bal Mahmut) Baldan Damlalar isimli kitabından

TAKSİMETRE



Kayserilinin biri taksiye biner. Taksinin yokuşta frenleri patlamış, müthiş bir hızla aşağı iniyor. Kayserili müşteri bağırmış...
Durdur şu arabayı!!!..
Şoför panik içinde haykırmış...
Durduramıyorum!!!.
Kayserili
O zaman taksimetreyi durdur hiç değilse demiş.





ÇORBA BİZDE OLSUN



Köyden Kayseri’ye gelen köylü sabah kahvaltısı için bir lokantaya gider.
Sabahın erken saatleri olduğu için oldukça kalabalık olan lokantada yer bulamayan köylü kasiyerin yanındaki küçük masaya oturur, garson gelir mercimek çorbası söyler.
Fakat bizim köylü çorba gelene kadar bir sepet ekmeği yer, çorba gelir onu da yer ve giderken kasada oturan hacıya borcunu sorduğunda oda Kayseriliye:
"Ekmeğin parasını ver de çorba bizden olsun der".





ASKER ARKADAŞI



Kayserili Mehmet Ağa Çanakkale’ye askerlik görevine gider. Orada Trabzonlu Cengiz ile aynı bölükte görev alır ve onunla tanışıp candan arkadaş olurlar. 36 ay askerlik süresince birbirlerine kenetlenir, kan kardeşi olmaya karar verirler.
Derken askerlik bitiminde Mehmet Ağa memleketi Kayseri’ye, Cengiz de Trabzon’a döner. Aradan 25 yıl geçer, birbirleriyle sadece mektuplaşırlar.
Cengiz Ağa bir gün Adana’ya giderken Kayseri’de inip ve askerlik arkadaşını ziyaret etmek ister ve arar sorar arkadaşının evini bulur.
Hoş beşten sonra hal hatır sorulur. Cengiz Ağa, üç çocuğu olduğunu, bunların ziraatla (fındıkla) uğraştıklarını söyler.
Kayserili Mehmet Ağa ise dört tane oğlu olduğunu, bunların ikisinin akıllı diğer iki tanesinin de akılsız çıktığını söyler:
-O nasıl oluyor? diye Cengiz Ağa sorar.
Mehmet Ağa akıllı oğlanlardan birinin kundura dükkanı açtığını, diğerinin ise giysi dükkanı olduğunu: akılsızlardan birinin ise öğretmen olduğunu, diğerinin de memur olduğunu söyler. Cengiz Ağa kızar! -Ulan sen nasıl konuşuyorsun, okuyan mı akıllı, okumayan mı? Ben bu işi anlamadım da, der.
Mehmet Ağa : -Ticaretle uğraşanlar has Kayserili, okuyanlar ise Trabzonludur der.





CİRİT ATLARI



Kayserilinin biri Erzurum’da askermiş. Atları seven bu asker Dadaşköy’de her Pazar günü oynanan ciridi izlemeye gidermiş.
Karınları çekik, seke ayaklı cins atları hayranlıkla izliyormuş. Askerliğini bitirmiş ve aradan yıllar geçmiş. Kayserili artık seksen yaşına girmiş ve hastaymış.
İki oğlu babalarına son isteğinin ne olduğunu sormuşlar.
İhtiyar baba demiş ki:
Oğul Erzurum’da askerken Dadaşköy’de cirit oynayanları izlerdim. O cins atlar hala gözümün tütüyor. Erzurum’a gidip o atları görmek istiyorum. Oğulları hasta babalarını alıp Dadaşköy’e götürmüşler.
İhtiyar ciridi izler, bir de bakar ki o cins atlar yok!
Cirit oyununda karınları şişmiş beygir türü atlar var. Duruma üzülen ihtiyar, yanı başlarındaki köy çeşmesinden küzeye* su dolduran yeni bir geline yaklaşır “Demek ki gelin de kocasından memnun değil”:
Evladım bundan atmış sene evvel, ben burada askerken cirit oynayanları izlerdim, çok güzel cins atlar vardı. Şimdi o atların yerini beygirler almış, o atlar nerede?
Gelin der ki:
- Amca eskiden göğüsleri kıllı dadaşlar vardı ya, işte o atlara binip de gittiler.





Baban ne yiyecek



Eskiden bağlarda taştan ocaklar yapılır, yemekler tencerelerle o ocaklarda pişirilirdi. Yakacak olarak da ot, çalı çırpı ve tezek kullanılırdı. Anneler çoğu zaman çocuklarını tezek toplamaya gönderirlerdi. Yine bir gün komşunun oğlu ile ineklerin yaylım yerinde çoşa oynaya tezek arıyorduk ki, arkadaşımın annesi bizim dalga geçtiğimizi zannederek şöyle bağırıyordu:
- Laaaan! Haceli tezek toplamayınca da ağşam baban gelince ne yiyecek...





Kasketin delikleri



1960’lı yılların başında Kayserili vatandaşın birisi Ankara’da
dolaşırken kendisine bir kasket almak istemiş. İlgili dükkanların bulunduğu bölümleri gezerken bir kasket beğenmiş ve başına geçirip aynadan kendisini izledikten sonra satıcıya “kaç lira” olduğunu sormuş. O zamanlar kasketin en iyisi iki buçuk liradır ama satıcı bakmış ki adam beğenmiş: “beş lira” demiş. Kayserili vatandaş kasketi eline alıp evirip çevirdikten sonra:
-Hani bunun delikleri, demiş.
Satıcı hayretle sormuş:
-Taze kaskette delik ne arasın hemşehrim?
Kayserili:
-Bu kaskete beş lira verecek eşeğin kulakları nereden çıkacak?.

Yorumlar