BÖYLE GÜNLERİN GELECEĞİNİ BİLSEYDİM…

Böyle günlerin geleceğini bilseydim, hayatımın tek gayesini para kazanmak üzerine adardım.
Böyle günlerin geleceğini bilseydim, paranın bir önemi yok diye yıllarca nutuk atmazdım.
Böyle günlerin geleceğini bilseydim, elimdeki avucumdaki paraları kitaba yatırmazdım.
Böyle günlerin geleceğini bilseydim, hiçbir idealin peşinde koşmazdım, mefkureler uğruna paralanmazdım, dini imanı para olmuş bu dünyada Allah’ın her günü parayı düşünür, paraya inanır, yalnızca paraya güvenirdim.
En güvenilir dostum para, en vefalı arkadaşım da para olurdu.
Böyle günlerin geleceğini bilseydim, hayatımı farklı çizerdim. Herkesten fazla kaypak, herkesten fazla üç kağıtçı olmaya çalışırdım. Erdemlerin peşinde koşmazdım.
Onlar gibi küçük işler yapıp büyük laflar ederdim.
Böyle günlerin geleceğini bilseydim, dünyayı fırsatlar dünyası olarak görür, burnumu havaya diker, paranın kokusu neredeyse oraya ulaşmaya çalışırdım.

Paraya lanet okuduğum böyle günleri yaşamaz, hatta para üzerine yazı yazmazdım.
Hatta hiç yazı yazmazdım. Kitap da okumazdım.
Para kazandırmayan hiçbir işi yapmazdım.
Gönülden yaşamazdım, kalbimin sesi yerine midemin sesini dinlerdim. Aklımı sonuna kadar para üzerine şifrelendirir, para ile yatar, para ile kalkardım.
Paradan asalet dizerdim kendime.
Parayla itibar satın alırdım.
Böyle günlerin geleceğini bilseydim, saflığı ve samimiyeti şiar edinmezdim. Menfaatim olan her kapıya yapışır, insanlardan faydalanmanın yollarına bakardım.
Böyle günlerin geleceğini bilemedim vesselam, o yüzden yapacak bir şey yok, aldatılmaya devam…
Bir hayal uğruna kurusıkı nutuklar atmaya devam…
Meteliği görünce kurşun atmak şöyle dursun göbek atmaya devam…
Parayı mutluluğa endekslemeye devam…
Parasızlığın mutsuzluk olduğunu anlamaya devam…
Paranın mutluluk getireceğini sanmaya devam…
Hayatımın yanlış zamanında parayı düşünmeye başladığım için hayıflanmaya devam…
Bize uzaktan gösterilen film karelerinin aslında ne kadar boş ve anlamsız olduğunu gördükçe hayıflanıyorum.
Sular, ağaçlar, kuşlar, koyunlar uyumuş ama onlar uyumamışlar.
Biz ise çok uzun kış uykularına yatmışız.
Uyandığımızda ise dünyanın şekli değişmiş, bir başka olmuş.
Sahi biz nerdeydik, nerede yaşadık?
Uzaydan falan mı geldik acaba?
Ayranımız yokken içmeye, nasıl başladık böyle hayal denizinde uçmaya.
Uçtuk sahiden uçtuk.
Hem de hep beraber uçtuk.
Uçmasak bu kadar kredi kartı borcumuz olur muydu?
Uçmasak ödemediğimiz bunca çek veya senet olur muydu?
Hangi hava yollarıyla olduğunu bilmem ama iyi uçmuşuz besbelli.
Fakirliğimizi bile şöyle asaletlice yaşayamadık.
Gelin olduk da halimize göre salınamadık.
Şimdi kazanmadığımız paraları harcamak zorundayız.
Bir batağın içinde debelenip duracağız.
Kısa çöp uzun çöpten hakkını alamayacak.
Çünkü, uzun çöpleri bile kırıp kısa çöp yapıyorlar, sonra da kaldırıp atıyorlar.
Bu devran hep böyle kurulmuş ve böyle gidecek.
Fakirlerin payına hep çaman ekmek düşecek.
O yüzden bir umut deyip buyurun şans oyunlarına.
Acaba talih konacak mı bir fakirin başına.
Ama onun son parası bu.
Evine ekmek mi alsın, şans oyununa mı yatırsın parayı.
To be or not to be kendisi için.
Bir biletin yoksa talih kuşu konamaz başına.
Nasıl talih kuşuysa bu, sadece bilet alanların başına konuyor.
İyi ama fakirin ekmeği umut…
Öyleyse evdeki kazanı ve yanına koyacağın ekmeği unut.
Eğer bir para bulan varsa onun sahibini ben tanıyorum.
Şu karşıki barakada oturur.
Her gün nasırının üstüne basar.
Adı Süleyman Efendi’dir.
Bulduğunuz bütün paraları götürün Süleyman Efendiye verin.
Garibim bu kadar hayıflanmasın artık.
Geçmiş ve gelecek bütün günlere lanet okumasın.

S.Burhanettin AKBAŞ

Yorumlar