Mehmet Celalettin Paşa ( ? - 1848)

Mehmet Celalettin Paşa (  ?  -  1848)
Kayseri Valilerinden, Osmanlı dönemi devlet adamı)

Çapanoğlu Süleyman Bey’in yirmi beş çocuğundan biri olan Mehmet Celalettin, Osmanlı devletinin en kritik dönemlerinde önemli vazifelerde bulunmuş bir devlet adamı idi. Süleyman Duygu, onu sert karakteri bakımından amcası Mustafa Bey’e benzetir ve şöyle der: “Mehmet Celalettin de, dedesi Ahmet Paşa ve amcası Mustafa Bey kadar olmasa da, sert ve kan dökmeye mütemayil idi. Her ne kadar onun zamanı Türkiye’nin en karışık, iç isyanların ve birçok haksızlıkların fazla görüldüğü ve devletin de ‘memurlarına promenat yaptırdığı bir devir’ olmakla beraber, Mehmet Celalettin’e sık sık yer değiştirmesinde ve azillere uğramasında kendisinin sertliğinin ve kan dökmeye mütemayil olmasının da rolü büyüktü”[1]
            Mehmet Celalettin, III. Selim (1789-1807), II. Mahmut (1808-1839) ve Abdülmecit (1839-1861) devirlerinde birçok devlet hizmetlerinde bulunmuştur. Oldukça karışık ve çalkantılı bir dönemde babası Süleyman Bey’in tesiri ile 15 Nisan 1805’te (14 Muharrem 1220) vezirlik verilerek Sivas Valiliğine tayin olunmuştur. [2] Böyle bir paye ile Sivas valiliğine getirilmesi Çapanoğlu ailesinin eski düşmanları Canikli Tayyar Paşa tarafından hoş karşılanmamış ve Tayyar Paşa isyan hareketi başlatmıştı. Bunun üzerine Eski sadrazamlardan olan Erzurum Valisi Yusuf Ziya Paşa, Tayyar Paşa’yı bertaraf etmek için harekete geçmiş ve yanına da Mehmet Celalettin Paşa’yı da almıştı. Nihayet Tayyar Paşa, yenilmiş ve Rusya’ya kaçmıştı.

            Bir süre sonra Sırbistan isyanı çıkmış, Eflak ve Boğdan beyleri azledilmişti ki Rusya şiddetli bir ültimatom vererek harp ilan etmişti. Rus Harbi için Çapanoğlu Süleyman Bey’den de, oğlu Sivas Valisi Mehmet Celalettin Paşa’dan da 2000 kadar “güzide süvari” istendi. Mehmet Celalettin Paşa’nın mühimce bir kuvvetle İstanbul’da bulunması Padişah III. Selim’i çok memnun etmiştir.
            Mehmet Celalettin Paşa, 1808 yılının şubat ayında Diyarbakır valiliğine tayin olmuştur. Aynı yıl Sivas vilayetinin de kendisine bırakıldığı bildirildi. 1809 yılında Rus Harbi yeniden alevlenince Rusçuk’un düşman elinden kurtarılması için Gelibolu üzerinden Balkanlara gelmesi bildirildi ve “başbuğluk” unvanı ile Kızanlık muhafızlığına tayin olundu. Süleyman Bey, oğlu Celalettin Paşa ile olabildiğince kuvveti Paşa ile birlikte Balkanlara sevk etti. Başbuğluk unvanı ile Lofça’ya gönderilen Celalettin Paşa, Ruslara karşı Tatariça Zaferinin kazanılmasında  önemli rol oynadı. Bu zaferden yeterince faydalanılmadığı için Rusya  kaybettiği toprakları kısa sürede geri aldı. 1810 yılında Sivas’a vali olarak tayini çıkan Celalettin Paşa, Sivas’ı mütesellimlerle idare etti, kendisi bir taraftan Balkanlarda Ruslarla mücadele ederken diğer taraftan Filibe kazasını basan Mustafa’nın ve Demircioğlu Mehmet’in cezasını vermek için uğraştı.
            Napolyon’un Rusya’ya saldıracağını anlayan Ruslar, Osmanlılarla barış yapmaya yanaştılar. Ruslar, Petesburg ve İstanbul’dan olumlu haber gelinceye kadar Mehmet Celalettin Paşa ile Maraşlı Kalender Paşa’yı “misafirlerimiz olsunlar” diyerek Bükreş Antlaşması yapılıncaya kadar bir nevi esir ( ya da rehine) tuttular. [3]
            Celalettin Paşa, bu hadiseden sonra İstanbul’a döndü. İstanbul’da veba salgını baş göstermiş olduğundan Üsküdar’da üç gün kaldıktan sonra Sivas’a hareket etti.[4]
            Celalettin Paşa, Sivas’a döndüğü sırada bu kez de Bağdat’ta büyük karışıklıklar çıkmıştı. Kendisine Bağdat valisine yardımcı olması bildirildi ve bunun için de kendisinden asker toplaması ve Musul’da hazır bulunması istendi. 1812 yılında bu kez Halep’te büyük karışıklıklar çıktı. Burada asayişi düzeltmek için nüfuzlu bir valiye ihtiyaç duyulduğundan Halep Valisi Ragıp Paşa görevden alınarak 22 Ocak 1813’te Çapanoğlu Celalettin Paşa Halep valisi olarak görevlendirildi. Aslında Halep Valiliğine tayin olmasında Halep bölgesinde Çapanoğullarına tabi olan Reyhanlı ve Pehlivanlı aşiretlerinin bulunması da etkili olmuştu. Çünkü bu aşiretler Halep yakınlarında kışlıyorlar ve yazı da Yeni İl’de (Kayseri-Sivas-Yozgat) geçiriyorlardı. Devlet, Celalettin Paşa’yı bu göreve atarken diğer taraftan da Yeni İl voyvodası olan Süleyman Bey’e de bu durumu bildiriyordu.
            Celalettin Paşa’nın Koca Kethüda namıyla ünlenmiş bir adamı, ondan önce Halep’e varıp ihtilalin elebaşlarından 18 tanesini hile ile yakalayıp öldürmüştü.[5]  Bu hadiseden sonra Celalettin Paşa şehre girmiş ve şehirde kuvvetli bir düzen kurmuştur. Devletin emirlerini dinlemeyenlerin birer birer hakkından gelen paşaya devlet samur kürk kaplı bir elbise hediye etmişti.
            1814 yılında kendisinin kapıcılar kethüdası olan İbrahim, Beylan ve Üzeyr sancaklarına tayin olunmuş; kendisine de Halep Valiliğine ilaveten Maraş eyaleti verilmişti.
            1816 yılı Ağustos ayında Celalettin Paşa, Erzurum valiliğine tayin olundu. Burada hakkında ölüm fermanı bulunan ve İranlılardan da destek alan İbrahim Paşa’nın halli ve Rize âyânı Tuzcu oğlu Memiş’in bertaraf edilmesi işiyle uğraştı ve kendisine Şark canibi seraskeri unvanı verildi.
            1818 yılının Mart ayında Karaman valiliği görevine tayin oldu. Karaman yollarının güven altına alınması ve asayişin sağlanması hususlarında önemli çabalar harcayan Paşa, bu sırada Sivas’ta büyük bir ayaklanmanın başlaması üzerine beş bin kişilik bir kuvvet ile Sivas’a hareket edip Sivas Valisi Ali Paşa’ya yardımcı oldu ve karışıklıklar önlendi. [6]
             1819 yılında bu kez Adana valiliğine atanan Celalettin Paşa, bu görevini ifa ederken Van, Diyarbakır ve Halep’te büyük karışıklıklar çıkmıştı ve İranlılar da Bağdat’a saldırmıştı. Bütün bunların yanı sıra Van mutasarrıfı Mehmet Derviş Paşa ile Muş Sancağı mutasarrıfı Selim Paşa’nın birbirlerine düşmanlıkları çatışmaya dönüşünce, bütün bu karışıklıkları önlemek için Adana Valisi Celalettin Paşa’nın bölgeye kuvvet göndermesi karışıklıkların önlenmesinde büyük rol oynadı.[7]
            Halep’teki karışıklıklar çok büyük boyutlara ulaşınca Halep Valisi Hurşit Paşa’ya yardım etmek için Rakka Valisi Lütfullah Paşa ile birlikte Adana Valisi Celalettin Paşa, kuvvetleriyle birlikte Halep’e ulaştı. Halep’te asilerle çok çetin çarpışmalar oldu, sokak sokak süren bu savaşlarda nihayet Halep ele geçirildi ve eşkıyaların kelleleri İstanbul’a yollandı. Her üç paşaya da İstanbul’dan hediyeler gönderildi.[8]
            1820 yılının şubat ayında tekrar Maraş’a ve Rakka’ya vali olarak tayin edilen Celalettin Paşa, bu sırada Eflak’ta Rumların isyan etmeleri sonucu, diğer taraftan da İranlıların iki koldan Osmanlı hudutlarına saldırmaları neticesinde (Osmanlı- Kaçar Savaşı) Maraş’tan topladığı kuvvetleri harp sahalarına sevk ettiği gibi kendisi de kuvvetleriyle Toprak Kale’yi (Eleşkirt) kuşattı ve Tebriz’den hareket eden Veliaht Abbas Mirza ile 1822 yılı Haziranında savaşa tutuştu ve İran kuvvetlerini püskürttü. Fakat bu sırada enteresan bir gelişme oldu ve Osmanlı hudutlarında bulunan Şii aşiretleri Abbas Mirza’nın etrafına toplandıkları gibi, Celalettin Paşa’nın yanında bulunan Muş Valisi Selim Paşa da ihanet ederek İranlıların yanında yer aldı. Bu büyük kuvvetler karşısında yenilen Celalettin Paşa, geri çekilmek üzere iken İran ordusunda kolera salgını baş gösterince İranlıların hızla geri çekildiklerini gördü. Bu arada diğer İran şehzadesi Mehmet Ali Mirza da Davut Paşa karşısında yenilgiye uğramış ve kendisi de koleraya yakalanarak vefat etmişti.[9]
            Paşa, 1823 yılında tekrar Adana’ya vali olarak gönderildi. 1824 yılında ise hükümet dört valinin vezirliklerini kaldırdı. Bunlar arasında bulunan Celalettin Paşa, Tokat’a sürgüne gönderildi. 1827 yılında Celalettin Paşa affedilerek Maraş sancağı kendisine verildi. Maraş’ta iyi bir düzen kuran ve halkı koruyan Celalettin Paşa’ya Nisan 1828’de Kayseri sancağı da bağlandı.
            Celalettin Paşa, yaşadığı olayların neticesinde oldukça sert tedbirler alabilen biriydi. Mesela Maraş valiliği sırasında Antep’te yeniçerilerin ayaklanmasını bastırmakla görevlendirildiğinde büyük bir kuvvet toplayarak yıldırım hızıyla Antep’e varıp ele başlarından 130 kişinin başını keserek İstanbul’a göndermiştir. Lütfi Efendi, Lütfi Tarihinde Celalettin Paşa’nın akıttığı kana doymadığını ifade etmiştir ve onun bu sert tutumunu eleştirmiştir. Benzer bir eleştirinin İsmail Hami Danişment’in Osmanlı Tarihi Kronoloji’sinde Kuyucu  Murat Paşa için yapıldığını görüyoruz. Danişment, Kuyucu Murat Paşa’nın gereğinden fazla celali öldürmesini şüphe ile karşılar ve bunu paşanın Türk soyundan gelmemesine bağlar. Lakin Celalettin Paşa, mutlak olarak devlet otoritesini sağlamak isteyen biri olduğu gibi Türk soyundan gelmektedir ki, İsmail Hami Danişment, onun sertliğinden ve kan dökmesinden  dolayı bir şüphe belirtmemektedir.[10]
            1827 yılında Yunan âsileri Türk kuvvetleri karşısında kesin yenilgiye uğrayınca büyük Avrupa Devletleri ve Rusya, Londra’da toplanarak Osmanlı devletine müdahaleye karar verdiler ve Navarin’de Osmanlı Donanmasını yaktılar. Bu sırada Yeniçeri teşkilatı yeni kaldırıldığı için yerine düzenli bir ordu kurulamadığından Ruslar, kolayca başarı sağlayarak ilerlemeye başladılar. Celalettin Paşa 20 Mayıs 1828’de Maraş dolaylarından epeyce asker toplayarak Rusçuk ve Yerköy’e geçti ve burayı muhafaza etmeye başladı. Bu arada Silivri’de kendisini karşılamaya gelen ve kıyafet inkılabından haberi olamayan hakimi, başında kavukla gören Celalettin Paşa’nın “alın şu herifin başından kavuğunu” diye bağırdığı ve kavasların hakimin üzerine yürümesi sonucu hakimin aklını oynattığı Lütfi Tarihinde yer almaktadır.[11]
            Celalettin Paşa, Ruslarla olan savaşta Niğbolu, Yeni Kale ve Eski Kale muhafızlığı görevlerini üstlenmişti. Osmanlı devletinin çok güçsüz bir zamanında yapılan bu savaşta devlete kardeşi Abdülfettah Efendi babasından kalan servetten on bin altını orduya sarf olunmak üzere vermişti. Bu savaşta Türk askerleri bazı mevzi başarıları göstermişlerse de yeni ordu teşkilatının daha kurulamamış olmasından dolayı üst üste mağlubiyetler yaşandı. Yeni Kale’nin düşmesinden dolayı Celalettin Paşa da suçlu bulununca vezirliği kaldırıldı. (Mart 1829) Tekirdağ’a sürgüne yollandı. Paşa, ailesinden beş kişiyi alarak Tekirdağ’a gitti.[12]
            1842 yılının şubat ayında Bozok ve Kayseri sancağı ferikliğine atandı ise de bu görevinden aynı yıl azledildi. Sert mizancından dolayı vuku bulan şikayetler azlinde etkili olmuştur. 1846 yılında tekrar Bozok ve Kayseri sancaklarının başına gönderildiğinde yaşı 65’i geçmişti ve eski enerjisini yitirdiği gibi asabiyet halleri görülmekte idi. Bu görevden de aynı yıl ayrılmak zorunda kaldı. Hatta bu son görevinde mahkemeye sevk edilmişti. Mahkemenin kendisi hakkında ne karar verdiğini bilinmemekle beraber 1848 yılında (27 Ramazan 1264) vefat etti. Mezarı Yozgat Çapanoğlu Camiinin haziresinde babasının yanındadır. [13]
            Mezar taşında şunlar yazlıdır:
            Hüvelbaki
            Merhum ve mağfur ilâ rahmeti
            Rabbihil gafûr Abdülcebbar
            Zade Mehmet Celalettin Paşa
            Rabbiçün el-fatihâ
            1264 sene 27 Ramazan[14]



[1] Duygu, Süleyman; “Osmanlı Devlet Ricalinden Mehmet Celalettin Paşa”, Türk Kültürü, s.147-148-149
[2] Cevdet Tarihi, İstanbul, 1309, VIII, s.18; Mühimme Defteri nu.223, s.73
[3] Cevdet Tarihi, c.IX, s.181
[4] Cevdet Tarihi, c.X, s.29-83
[5] Duygu, a.g.m., s.158-159
[6] Duygu, a.g.m., s.162-163
[7] Cevdet Tarihi, c.XI, s.20-36
[8] Cevdet Tarihi, c.XI, s.38
[9] Cevdet Paşa Tarihi, c.XII, s.6-11
[10] Lütfi Tarihi, C.I, s.181
[11] Lütfi Tarihi, C.II, s.25
[12] Duygu, a.g.m., s.168
[13]- Duygu 1953, 29, 41 dipnot 114 : Uzunçarçarşılı 1974, 255 - 258 ve Öztuna 1989, 605 de, Mehmet Celâleddin Paşa’nın yanlış olarak 1846 da öldüğünü yazar. Aslında Paşa mezar kitabesinden anlaşılacağı gibi 1848 ölür : Duygu 1975, 163 - 171 : Mert 1980, 71 - 72 :  Abdulkadiroğlu 1994, 24.
[14] Duydu, “Belgelerin Transkripsiyonu”, Türk Kültürü, sayı.150-151-152, s.247

Yorumlar