Kayseri'de Yafta Olayı / S.Burhanettin AKBAŞ

            Bugünlerde Dr. Ahmet Kolbaşı’nın “1892-1893 Merzifon, Yozgat ve Kayseri Ermeni Olayları (Yafta Olayı)” isimli nefis bir incelemesini büyük bir ibretle okuyorum. 395 sayfalık bu büyük araştırmanın bende bıraktığı izleri sizinle paylaşmak istedim.
            Önce “yafta” meselesinden işe başlayalım. Yafta nedir? Ermeni olayları sırasında Ermeniler tarafından cami duvarlarına asılan veya şehir ve kasaba meydanlarında dağıtılan bildirilere Osmanlı kaynakları “yafta” adını veriyor. Bunun bir diğer adı da “hezeyanname” imiş.
            Biliyorsunuz Ermeniler Osmanlı topluluğunda “millet-i sadıka” olarak isimlendirilmiş bir grup idiler. Osmanlı devlet yönetiminde önemli görevler gördükleri gibi, Osmanlının ticari hayatında da etkili idiler. Osmanlı devlet yönetimi, Ermenileri diğer topluluklardan daha üstte tutarlar ve onlara mesela Rumlardan daha çok ayrıcalık verirlerdi. Osmanlı, hazine bakanlığından tutun da devletin en kritik yerlerine Ermeni soyundan insanları getirmekten çekinmezlerdi.
            İşte bu dönemde başta Rusya ve İngiltere olmak üzere emperyalist devletler Osmanlı’yı parçalamak için bir senaryo ortaya koyduklarında bu senaryonun en etkili parçasını, Osmanlı’nın el üstünde tuttuğu Ermeniler ortaya koydular. Bunda maalesef içimize bile bile soktuğumuz misyoner okullarının da etkisi oldu. Tamamen gayrimüslim teb’aya yönelen bu misyoner okulları adeta Osmanlı’ya ihanet çeteleri oluşturuyordu. Osmanlı Devleti, ekonomik anlamda çöktüğünden ve dış borç batağına saplandığından dış baskı altında kalıyor ve kendi topraklarında iradesini göstermekten aciz kalıyordu.

            O yıllarda Kayseri’ye baktığımızda Kayseri 210.732 nüfuslu büyük bir şehirdir. Şehir merkezinin nüfusu ise 72 binler civarında... Şehirde Müslüman nüfus 136.590 gibi bir ekseriyeti teşkil ederken Gregoryen Ermenilerin nüfusu 45.318, Protestan Ermeniler 1.800, Katolik Ermeniler 1.575, Rumlar ise 25.449 nüfusa sahipler. Kayseri’de Ermeni nüfusun bir yekün teşkil etmesi yabancı odakların dişini kamaştırmış olmalı ki, Atina’da bulunan Hınçak komitesi tarafından Andon Rüştuni isimli şahıs, Rusyalı Leon Parsih’le beraber on Fransız altını yolluk alarak Atina’dan Kıbrıs’a gelmişler, Kıbrıs’tan Mersin’e geçerek Everekli Agop ve Kayserili İseyan’la buluşmuşlar ve buradan katırlarla Everek’e ulaşmışlar, burada Everek, Fenese ve Çomaklı’da dolaşarak fesat hareketine başlamışlar, sonra da Hınçak Ermenilerinin üs gibi kullandıkları Talas’taki Derevenk Manastırına yerleşmişler.
            1891 yılından itibaren Kayseri, Talas ve Develi’de Ermenilerin “şirket” adı altında Hınçak komitelerini kurdukları gözleniyor. O zamanlar 4 bin nüfusa sahip Talas’ta Ermeni komitesini Arapoğlu Serkis kurmuş. Kayseri komitesini ise Protestan mektebi hocası Gülbenkyan Dikran, Adana vaizinin oğlu Aleksa, Papazyan Krupi, Alacacıyan Karabet, Cebidelikyan Agop, Cevahirciyan Rupen ve Dökmeciyan Parsih gibi Ermeniler kurmuşlardır. Develi’deki komitenin ele başları arasında ise Vartok oğlu Gabril ve Dayı oğlu Arakil gibi isimler yer alıyordu.
            Kayseri’deki Ermenilerin örgütlenmesinde en önemli görevi Merzifondaki Amerikan Kolejinde görev yapan Karabet Tomayan ve Ohannes Kayayan görüyordu. Bu iki Ermeni, Kayseri bölgesinde “şirket” namıyla meydana getirdikleri komiteye 200 civarında Ermeni’yi kaydetmişlerdi. Niyetleri çok kötüydü, sadece “yafta” adı verilen bildirileri basıp dağıtmaktan öte gidip silah imaline girişmişler ve eski usul tüfek ve rovelver yapmaya başlamışlar ve kısa zamanda silahlanmışlardı.
               Gelelim Yafta olayına... Merzifon Amerikan Kolejinde tasarlanan ve Atina’daki Hınçak örgütünün direktifleri ile hareket eden ihanet komiteleri, 6 Ocak’ta Merzifon, Kayseri, Yozgat, Çorum, Develi, Boğazlıyan, Aziziye, Amasya dibi büyük yerleşim yerleri dahil olmak üzere birçok kasaba ve köyde cami duvarlarına varıncaya kadar yaftaları asıyorlar ve sanki Müslüman ahali de bu ihanete katılıyormuş hissi vermek için bildirilerin altına “Vatanseverler Müslümanlar Komitesi” yazıyorlardı.
            Bu arada devlet de boş durmamış, Gürünlü oğlu Agop isimli, antika halı, kilim ve seccade alıp satan bir çerçiyi mükafat karşılığı elde ederek Talas’ta şahit olduğu olayları anlatması sağlanmış ve bu komitelerin faaliyetleri hakkında ilk ciddi bilgiler alınmıştır. O zamanlar Kayseri, Ankara’ya bağlı olduğu için zamanın Kayseri valisi bu durumu Ankara’ya rapor etmiştir.
            Ermeni komitelerinin astığı bu yaftaların birinde şunlar yazıyor:
            “Osmanlılar!
            İslam dinini nefret edilir hale getiren ve Osman’ın kutsal tahtını kirleten zalim hükümdar Abdülhamit’in son günleri yaklaşıyor. Gayri resmi bir şekilde gasp ettiği tahtını sürdürebilmek için aziz anavatanımıza zarar vermek ve yıkmak için bu zalim tarafından akıtılan intikam kanının çığlıkları göklere yükseldi. İntikam anı gelmiştir. Milyonlarca Müslüman’ı yöneten büyük bir güç sizlerin yardımına geliyor. Cesaretli Olun! (İslam Yurtseverler Komitesi)”
             Bu yaftada (bildiride) bahsedilen “milyonlarca Müslüman’ı yöneten büyük güç” olarak tarif edilen ülke İngiltere’dir ve Osmanlı’ya bu tezgahı hazırlayanın adı da böylece bildiride ifade edilmiş olmaktadır.
            Devlet, Gürünlü oğlu Agop’tan sonra Cevahirciyan Rupen isimli Ermeniyi de kendisine bağlamış ve bu illegal komitenin bütün üyelerini tespit etmiştir. Çünkü bu bildiriler Kayseri şehir merkezi, Efkere, Balakesi, Everek, Aziziye, Bürüngüz, Tavlusun, Stefana, Talas gibi yerlerde aynı anda dağıtıldığına göre, Ermeni komitesi buralarda teşkilatlanmasını tamamlamış olmalıydı. Bu arada iş sadece bildiri dağıtmaktan çıkmış, bir dizi cinayetler de işlenmişti. Mesela, Ohannes Arzumanyan isimli Ermeni, Kayseri’de Çavuşoğlu Mustafa’yı rovelver silahı ile vurup öldürdüğü gibi, bir de Merzifon’da toplanan şer birliğine Kayseri Mebusu sıfatı ile katılmıştı.
            Yine Gülbenk Parsihoğlu isimli Ermeni, Arabacı Kaltakçı Köse Hüsnü’yü, Yahya ve İbrahim isimli zaptiyeleri, posta sürücüsü İsmail’i öldürmüştü.
            Mesela bu devirde yaşayan 19. yüzyıl halk şairlerinden Aşık Mustafa, bir şiirinde:
            Mustafa söyledi böyle bir pendi
            Dolansan dünyayı yoktur menendi
            Amasya’dan gelen Kirkor Efendi
            Zapteyle kelpini can incitmesin diyordu. (pent: nasihat, menent: eşi, benzeri, kelp:köpek)
            Daha birçok hadise cereyan etmişti ki devlet büyük bir kararlılık göstererek bu hadiselere karışan Yozgat’tan 480, Kayseri’den 280, Merzifon ve Tokat’tan 50’şer, Sivas’tan 300, Amasya’dan 70, Divriği’den 80, Arapkir’den 150, Harput’tan ve Diyarbakır’dan 70’şer, Halep ve Maraş’tan 20, Gümüşhacıköy’den ve Çorum’dan 30’ar, diğer yerlerden de 120 kişi olmak üzere toplam 1800 Ermeni’yi yakaladı.
            İşte o vakit kıyamet koptu. Başta İngiltere olmak üzere baskı ve tehdit inanılmaz boyutlara ulaştı. Hatta İngiltere, bu davadan dolayı Osmanlı devletini savaşla tehdit edecek kadar işi ileri götürdü. Her gün Avrupa basınında Osmanlı devleti aleyhine inanılmaz haberler yer almaya başladı.
            Durum böyle olunca “yafta olayı” artık Osmanlı sınırlarını aşarak uluslar arası bir sorun haline getirilmiştir. Durum böyle olunca devlet, bu konuya daha ciddi davranmak lüzumunu hissederek bir taraftan Avrupa gazetelerini  bilgilendirmeye çalışırken öte taraftan üst düzey devlet görevlilerini davanın sağlıklı yürümesi için memur etmiştir. Mesela, Ankara’da kurulan mahkemeye üç Türk, bir Ermeni ve bir Rum hakim atamış ve yargılamayı bunlar gerçekleştirmişlerdir. Kayseri’deki sanıkların ifadesi alınmadan Ankara Valisi Kayseri’ye kadar gelerek ifadelerin sağlıklı bir şekilde alınmasını sağlamak için bizzat katılmış ve denetlemiştir. Ne var ki, sanıklar Ankara’da mahkeme huzuruna çıkınca Kayseri’de baskı ile ifadelerinin alındığı yönünde yalan beyanda bulunmaktan geri durmamışlardır.
            Bu arada Kayseri’de Derevenk’teki manastıra yapılan baskında çok miktarda bildiri ve silah ele geçirilmiş; bunlar mahkemeye delil olmak üzere Ankara’ya yollanmıştır.
            Kayseri bölgesinde ele geçen  bütün bildirilerin Merzifon Amerikan Kolejinde basıldığı anlaşılmıştır. İngiltere ise, bu bildirileri hazırlayan Merzifon Amerikan Koleji öğretmenlerinden Karabet Tomayan ve   Ohannes Kayayan’ın suçsuzluğunu beyan ederek İngiltere’ye teslim edilmesini istiyordu. Hatta Osmanlı yönetimini bu iki şahsa düzmece iddialarla komplo kurmakla suçluyordu. Özellikle Karabet Tomayan bu işin elebaşıydı. Ermeni Komite üyeleri Ankara’da mahkemede Tomayan’ı koruyan ve hiçbir olayla ilişkilendirmeyen ifadeler veriyorlardı. Sonuç mu? Sonuç İngiltere’nin istediği gibi oldu ve baskılar ağır gelince Kayayan ve Tomayan’a ülke dışına sürgün kararı çıktı.
            Mahkeme 1800 kişiden 17 kişiye idam cezası verdi. İdam cezası alanlar Müslüman kanı içen tetikçilerdi, birçok cinayetleri vardı. Osmanlı Meclisi ve Sultan II. Abdülhamid Han,  mahkeme kararını hafifleterek idam sayısını 17’den 5’e indirdikleri gibi, hapis cezası alanlara da yarı yarıya indirim uyguladılar. Mesela Atina Hınçak Komitesinden gönderilen Andon Rüştuni, önce 15 yıl kürek cezasına çarptırılır ama sonra bu 8 yıla indirilmiştir. Ele başlarından Tomayan ve Kayayan, mahkeme tarafından idam cezasına çarptırıldıkları halde Meclis’in ve Sultan II. Abdülhamit’in ceza indirimine gitmeleri sonucu ülke dışına sürgün cezası alıp İngiltere’ye gittiler. Demek ki dış baskı had safhaya ulaşmıştı.
            Kayserili Çavuşoğlu Mustafa’yı öldüren Ohannes Arzumanyan idam edildi.
            İki zaptiyeyi, bir posta sürücüsü ve bir arabacıyı öldüren Gülbenk Aşçı Parsihoğlu da idam edildi.
            Gülbenk’e bu cinayetlerde yardım eden Gürünlü Toros, Yakop oğlu Panos ve Keriz Torosoğlu Mercan  da idam edildi.
            Bir ilginç not da şudur: Bu “yafta” hadisesinin ve Hınçak komitelerinin Anadolu’da ve Kayseri’de teşkilatlanması konusunda devlet yetkilileri ile işbirliği yapan Rupem Cevahiryan da Ankara’da sanıklar arasındaydı ve mahkeme ona “iki sene müddetle zaptiye gözetiminde bulundurulması” gibi bir ceza verdi. Anlaşılan o ki, Cevahiryan’ın cezası,ceza bile sayılamayacak bir durumdur ve devlet, kendisini bu davranışından dolayı mahkemede korumuştur.
            1800 sanıktan büyük bir bölümü Kayseri Ermenilerindendi. Mesela Rupen Cevahiryan Kayseri’de makine işiyle uğraşan bir esnaftı. Parsih Dökmeciyan (Kayserili tüccar), Agop Cebidelikyan (Kayseri’de attar), Karabet Alacacıyan (Kayseri’de esnaf), Rahip Danyel (Derevenkli), Ohannes Arzumanyan (Kayseri’de kalıpçı), Kara Parsihyan (Kayseri’de çulha), Bedos oğlu Mamas (Kayseri’de pastırmacı), Gülbenk Aşçı Parsihoğlu (Talas’ta doğramacı), Ohannes Karakülahoğlu (Kayserili ve Derevenk manastırında hizmetçi), Avadis Kaysaroğlu (aynı manastırda hizmetçi), Kertman oğlu Karo (Talas Ermeni Mektebinde öğretmen), Agop Debbağyan (Talaslı saatçi), Simyon oğlu Artin (Talaslı katırcı), Gürünlü Karabet (Talaslı, posta müvezzii), Yakob oğlu Panos (Talaslı demirci), Artin Kalfayan (Talaslı olup Kayseri’de dava vekili), İstefan Boyacıyan (Efkereli çerçi), Keriz Toros oğlu Mercan (Talaslı doğramacı), Bedos oğlu Misak (Talaslı Arabacı), Arabacı Ohannes (Germirli), Agop Çolakyan (Kayserili kunduracı), Kürekçi İseyi oğlu Kirkor (Kayserili mühürcü), Dolanyan Agop (Balakesili), Vartok oğlu Gabril (Everekli kunduracı), Serpik Kadın ve Sinan oğlu Arşak (ikisi de Everekli), Dabi oğlu Arakil (Develi Ermeni Mektebi öğrencilerinden) Kazaros oğlu Kirkor, Kel Artin oğlu Karabet ve Bıçakçı oğlu Civan (üçü de Everekli olup Bıçakçı oğlu Civan da öğrenciydi) ve son olarak Kayserili Papazyan Kurupi.
            Bu davanın en ilginç yanlarından biri de bugünkü bazı davalara çok benzer şekilde işlemiş olmasıdır. Mesela Ankara Mahkemesindeki davaya 7’si Ermeni ve 2’si de Müslüman adı taşıyan dokuz avukat katılmış. Ankara’daki duruşmanın tarafsız olup olmadığını denetlemek için Batı ülkelerinin ve Rusya’nın büyükelçilik temsilcileri davada hazır bulunmuşlar. Yani yargılama herkese açık yapılmış. Osmanlı Devleti  dava ile ilgili sürekli dış basına bilgi vermiş, hatta olayları çarpıtan gazetelerde olay hakkındaki gerçekleri anlatan makaleler yayınlatma yolunu denemiştir.
            Bu yafta olayının hülasası böyle olmakla birlikte oldukça ayrıntısı olduğunu da bilmelisiniz. Lakin Yafta olayı da dahil olmak üzere bu tür hadiselerden Ermeniler de Türkler de zarar görmüşlerdir. Gelin görün ki emperyalizm yeni sömürgeler ararken yeni piyonlarını aramış ve piyon olarak Ermenileri bulmuştur.. Millet-i sadıka diye isimlendirilen Ermenilerden dışarıdan emir alan gruplar türemiş ve kurulan Hınçak ve Taşnak örgütleri ile  Osmanlıya ihanet edilmiştir.
            Bu oyun böyle oynanıyor biliyorsunuz. Bu oyunu biz Cumhuriyet döneminde de görmedik mi? Şu an devam eden senaryolarda da hep aynı oyunla  karşı karşıya değil miyiz?
Perde arkasındakiler, ortaya hiç çıkmayacaklar. Çünkü, onlar bizim dostlarımız ve hatta müttefikimiz olacaklar. Biz de acaba şu an kimi kandırıp kendilerine piyon yapacaklar diye bekleyeceğiz. Bir el şu perdeyi bir aralasa da arkadakilere bir “merhaba” desek güzel olmaz mı?

Yorumlar