Oku Camcıoğlu Oku! Kendi elinle yedin bu b.ku

S.Burhanettin AKBAŞ

Mustafa Karamustafaoğlu, bir sohbetimizde küçük bir beyit söyledi. O küçük beyitten bir güzel hikaye çıkardı ki ben bu hikayeyi çok değerli buldum.
Beyit şöyle:
“Oku Camcıoğlu oku
Kendi elinle yedin bu b.ku”
Bu beyitte adı geçen kişi kesin olmamakla beraber, bugünkü malum Camcıoğlu Konağının sahibi olduğu söylenen Karabet Camcıoğlu olmalı. Ya da bu aileden biri.
19. yüzyılın sonlarına baktığımızda Kayseri’de Ermenilerin çok etkili oldukları malumunuzdur. Belediye Meclisinde onlar var. Hatta Karabet Camcıoğlu gibi Ermeni cemaatinin önde gelen isimleri Osmanlı Meclisinde milletvekili olarak bulunuyorlar. Şehrin doktorları Ermeni… Salgın hastalıklarda ümmet-i Muhammede bakacak Müslüman- Türk bir doktorumuz dahi yok. Her işi Ermeniler ellerine almışlar.
1880’li yıllardan itibaren Ermenilerin gizli terör örgütleri Taşnak ve Hınçak da Kayseri’de örgütlenmeye başlamış ve gizli toplantılarla bazı faaliyetleri planlamaktadır. Özellikle Rusya’dan silah getirtiyorlar ve Talas’ta, Develi’de, Efkere’de, Balagesi’de ve Kayseri şehir merkezinde bunları saklıyorlar. O zamanki Polis teşkilatımız da o kadar güçlü değil ki istihbarat faaliyetleri ile bunları takip edebilsin. Osmanlı’nın harp yılları… Ruslarla birkaç yılda bir harp eden Osmanlı, Batı’nın da oyuncağı olmuş durumda. İngiliz, Amerikan ve Rus ajanlarının fink attığı bir memleket durumunda. Amerikalılar, ülkenin dört bir yanına kurdukları Amerikan Kolejleri ile Ermenilere el atmış vaziyetteler. Ermeni gençlerini bu okullarda Türk ve Osmanlı düşmanı olarak yetiştiriyorlar. Bu arada 1893 yılında Kayseri’nin birçok camiine yafta (bildiri) asma cesaretini gösterecekler ve zamanın Padişahı Sultan II. Abdülhamid Han’a öfkelerini kusacaklar. Camilere asmalarının sebebine gelince, güya bu bildirileri Müslümanlar asmış gibi altına Müslümanların adını yazmışlar.
Tabii devlet, bu hadisedeki ibreti çıkarıyor ama cepheden cepheye koşmaktan yurdun içine bir çeki düzen vermek mümkün olmuyor. Gençlerin çoğu askerde… Geride kalanlar da birkaç yılda bir ortaya çıkan salgın hastalıklarla ve kıtlıkla mücadele etmeye çalışıyorlar. Halkta bir ümitsizlik hakim… Kurt, puslu havayı sever misali, Ermeni örgütleri adeta kendilerini sınarcasına bazı cinayetler işleme cesaretini buluyorlar ve silahlar yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyor. Lakin, koskoca şehrin asayişi birkaç polisin elindedir. Onların da bu işin üstesinden gelmeleri çok zor görünüyor.
Bir gün Camcıoğlu konağının bulunduğu yerde bir Müslüman çocuk, Camcıoğlu’nun kümesinden yumurta aşırmak istersen simsiyah büyük bilyelerin kümeste olduğunu görmüş ve bu ağır toplardan birini alıp eve getirmiş. Ev halkının şaşkınlıkla izlediği bu topu, daha sonra karakola götürmüşler ki işte o zaman bunun el bombası olduğu anlaşılmış. Polis, bunun üzerine geniş arama tarama faaliyeti başlatıp diğer el bombalarını ele geçirmiş. Yapılan geniş bir tahkikat sonrasında bu el bombalarının Müslümanların bayram namazında kullanılmak üzerine saklandığı bilgisine ulaşılmış. Aslında Ermeni örgütleri ile bu işin arkasındaki kişilerden biri olan Camcıoğlu’nun da bulunduğu insanların önce bu bombaları Cuma namazında kullanmayı planladıkları ama bayramın yaklaşması sebebiyle bayram namazında hemen hemen bütün Müslümanların bayram namazına gittiklerini göz önüne alarak bunları o zaman kullanmaya karar verdikleri anlaşılmış. Tabii Camcıoğlu, tutuklanmış ve sorguya alınmış. Mahkemenin huzuruna çıkarılmış.
Ermeni ahali de Kayseri’de Ermenice konuşmaz, Türkler gibi tertemiz bir Türkçe konuşurlardı. Hatta Türkler gibi saz çalıp türkü söyleyen ozanları vardı. Ermenilerin birçoğu Türklerin dostu idi ve bu tür ayrılıkçı faaliyetleri desteklemiyor ve bu işleri yapanları da lanetliyorlardı.
Camcıoğlu için Ermeni halkından bir vatandaş, onun Ermeni halkına verdiği zararı anlatmak için bir şiir söylemiş ama bugüne ancak iki mısraı gelebilmiş.
“Oku Camcıoğlu oku
Kendi elinle yedin bu b.ku”
Bu hikayenin eksiği, yanlışı, fazlalığı olabilir. Çünkü dilden dile geçerken o günden bu güne bunların olması normaldir. Lakin, bir Ermeni vatandaşın feryadı olan bu beyit, ne kadar haklı bir yakınmadır. Osmanlının “millet-i sadıka” dediği Ermeni milletinin içinden çıkan hainler, sadece kendilerini bitirmediler, sadık milletin de “hain millet” olarak adlandırılmasına yol açtılar. Sonrasında tehcire kadar giden serüveni biliyorsunuz.
Acaba bu hikayeden bugüne bir ibret dersi çıkar mı? Bence çıkar.
Bugünkü hatalar dünden ders alınmadığı için yaşanıyor olmalı diye düşünüyorum. Türk milletinin sadık dostu olmak, onunla kader birliği etmek dururken hain olmanın ne gereği var? Türk Milleti ile kader birliği eden herkesin bu milletin başının üstünde yeri var, bundan güzel bir şey olabilir mi?

Yorumlar