Rubaiyat-ı Oğuz ( Geleneğin İzinde)

Bekir Oğuzbaşaran, Kayserimizin yetiştirdiği değerli bir şair, yazar ve edebiyatçıdır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Bölümü mezunudur ve onun hayatında öğretmenliği ve akademisyenliği de oldukça önem arz eder.
Lise yıllarında şiirle başladığı edebiyat hayatı nice güzel anılarla doludur. Abdullah Satoğlu’nun çıkardığı Filiz adlı dergiyle başlayan şiir hayatı, daha sonraki yıllarda deneme ve araştırma –inceleme yazılarıyla devam eder. O dönemleri anlatan arkadaşlarından Mustafa Miyasoğlu ve Ahmet Özdemir, özellikle Milli Türk Talebe Birliği ve onun yayın organı olan Milli Gençlik dergisindeki günlerine dikkat çekmektedirler. O yıllarda Hukuk Fakültesine iki yıl devam ettikten sonra Edebiyat Fakültesine geçtiği ve hiç dönmemek üzere edebiyatta karar kıldığı yıllardır. Milli Gençlik dergisinin yanı sıra Tohum’da editörlük yapar, Necip Fazıl’ın yayınladığı Büyük Doğu’da da yazı işleri müdürlüğü yapar. Daha sonraki yıllarda ise Hisar ve Türk Edebiyatı gibi dergilerde görürüz onu. Bir yandan da Milli Gazete’nin kültür ve sanat sayfalarını hazırlayan Oğuzbaşaran, o yıllarda daha çok haber yazıları, denemeler, derlemeler, araştırma ve inceleme yazıları yazmaktadır.
On üç yıl süren öğretmenlik hayatı, Van 100. Yıl Üniversitesinde akademisyenliğe dönüşür. Sonra da bu görev Kayseri Erciyes Üniversitesinde devam eder. Emekliliğine de az bir süre kalmıştır ama sanat hayatında emeklilik diye bir şey yoktur ve eserleri ile zirveye doğru tırmanmaktadır. Çünkü, lise yıllarında başladığı şiire, son on yılda tekrar dönüş yapmış, “içinde hapsettiği şairi” yeniden serbest bırakmıştır. 1983 yılında yayınlanan ilk kitabı Necip Fazıl’ın Şiiri’nden sonra adeta sanat hayatını büyük ölçüde dergilerle yönlendiren Oğuzbaşaran, 1997 yılında Manzum Portreler ve Rubaiyat-ı Oğuz ile şair yönüyle okuyucusuyla buluşur. 2009 yılının başında ise Rubaiyat-ı Oğuz 2 (Geleneğin İzinde) yayınlanmıştır. Son beş yıldır danışmanlığını yürüttüğü Berceste Dergisi’nde şiirlerini değerlendiren Oğuzbaşaran, son üç seneye üç şiir kitabı sığdırmış ve kendine özgü geliştirdiği rubai türüne yeniden hayat vermiştir. Çünkü, onun sanatında rubainin özel bir yeri oluşurken, Geleneksel Türk Şiirinden alıp getirdiği rubai türüne de adeta yeniden hayat vermiştir. Onun selh-i mümteni tarzında yazdığı bu rubailer, söylenişi kolay gibi gözükse de oldukça zor olan bir tarzdır. Oğuzbaşaran’ın bu yöntemi, kendi şiirine stilistik bir özellik katmıştır. Az sözle çok şey anlatmak bizim kültürümüzde önemlidir. Başta atasözlerimiz olmak üzere, hikmetli söz söylemek, hele hele bunu şiirle ifade etmek ayrı bir maharettir.
2007 yılında yayınlanan Manzum Portreler adlı çalışmasında ise ele aldığı birçok seçkin insanı, kendisine “manzum portreler ressamı” dedirtecek incelikte dört tane mısraa sığdırmayı başarmıştır. Ahmet Özdemir, bu konuyla ilgili olarak şunları yazıyor: “Çoğu hayatta olmayan yazarları, şairleri, düşünürleri manzum portrelerle anlattı. Kolay görülür ama ne kadar zordur bir kültür ve edebiyat insanının bütün özelliklerini bilip bir dörtlükte yansıtabilmek. Bu davranışı bir vefa örneğiydi. Geçen yıl yayınlanan rubaileri de şiir geleneğimize karşı bir vefa gösterisi değil midir? Hece vezniyle de yazılmış olsalar Bekir’in ‘Rubaiyat-ı Oğuz’da yer alan dörtlükleri unutulmaya yüz tutmuş klasik Türk edebiyatının bir nazım biçimini günümüze taşıyor.
Ahmet Özdemir, Bekir Oğuzbaşaran’ın Eşrefoğlu Rumi’ye ve Levni’ye yazdığı nazirelere de dikkat çekiyor ve ayrıca onun şiirlerinin gelişigüzel dörtlükler olmadığını ve sanatlı söyleyişe de dikkat edilmesi gerektiğini vurguluyor. Benzer şekilde Mustafa Miyasoğlu da “Bekir Oğuzbaşaran’ın bu alanda başarılı olmasında, akademisyenliği ile birlikte geniş ilgi ve merakının da etkili olduğu söylenebilir. 40 yıl boyunca çok farklı konularda yazılar yayınlayan dostumun, Fuzuli Divanının mukaddimesindeki şu ifadenin hakkını verdiğini söylemek gerekir: İlimsiz şiir temelsiz duvara benzer.”
Rubaiyat-ı Oğuz 2 (Geleneğin İzinde) bu yıl Laçin Yayınlarından çıkan 58 sayfalık küçük hacimli bir kitaptır. Kitapta 99 tane rubai yer almaktadır. Neden 100 değil de 99 derseniz, bunun için kitabın sayfalarını şöyle bir karıştırmanız yeterlidir.
İnsanlar 9 ay, gün, saatte doğarlar
Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar
9 boğum var; boğazda, neyde ve gökte
İki dokuz yan yana gelince ne çıkar?

Sayıların gizemine inanan şairimiz, kitabında üç, yedi, on iki, on sekiz, kırk ve doksan dokuz gibi sayılarla ilgili olarak, bizim kültürümüzde bu sayıların yerini anlatan rubailer yazmış.
Bekir Oğuzbaşaran’ın denemeleri ve kırk hadisi manzum olarak anlattığı eseri de önümüzdeki günlerle yayınlanmak için gün saymaktaymış. Bu kitapların da müjdesini verelim ve kıymetli Oğuzbaşaran’ın daha nice çalışmalarını beklediğimizi ve bunun için de Rabbimizden ona sağlık ve mutluluk vermesini dileyelim.

Yorumlar