Bekir İŞLEK’ten Çukurova Folkloru İçin “SEKSEN KAPIYA DOKSAN DEĞNEK ÇALMAK”

Bekir İşlek Beyefendi’nin “Seksen Kapıya Doksan Değnek Çalmak” isimli kitabını, son derece ilginç bir kitap ismi yine, soluklanmadan bitirdik. Çünkü, Bekir Bey’in diğer kitaplarında da aynısı olmuştu, bunda da şaşmadı. Hayatımız bütün hengamesiyle giderken birden bire zamanı durduruyor bu kitaplar. Birden bire bütün ihtişamıyla geçmiş zaman ve atalarımız karşımıza dikiliveriyor. Ben kitabı elime bebek ninniler gibi alıyorum. Ev halkına okurken “bak bu laf bizde de var”, “bak bu hikayeyi ben de dinledim” diyerek onların dizi keyiflerini katletmeyi de başarıyorum. Niye mi? Ola ki benim bu heyecanımla, onlara bir kelimeyi daha teslim ederim diye. Bir türkü, bir masal, bir halk hikayesi… Atalardan neyi emanet aldıysak onu çocuklara ulaştırmak gayretinden öte bir beklentimiz yok. Dede Korkut’un torunları olarak da bir hayır dua alırsak bundan büyük ödül mü olur bizlere?

Bizim Çukurova ile ne ilgimiz var bilemiyorum. Bize ait ne varsa hepsini sıralıyor Bekir Bey? Moğolların Gizli Tarihi olduğu gibi Türkmenlerin de Gizli Bir Tarihi mi var? İmir’in iti gibi dolaşmak diyoruz, kim bu İmir? Kel Ali’nin bağına dönmüş diyoruz, kim bu Kel Ali? Kerem gibi yanmış diyoruz ya da Kerem’in arpa tarlasına dönmüş diyoruz, kim bu Kerem? Daha buna benzer birçok örnek var. Nasıl oluyor da Çukurova’dan Şanlıurfa’ya, Gaziantep’e, Ortaanadolu’da Kayseri’de Kırşehir’de, Ege’de Afyon’da, Uşak’ta, ne bileyim yurdun dört bir yanında aynı laflar dolaşıveriyor. Özellikle de münhasır bir Kayseri kültürü olduğunu zannedenlere sesleniyorum. Lütfen Bekir Bey’in kitaplarını okuyun. Bizim kendimize ait sandığımız birçok şeyin aslında Çukurova’da Türkmen kültürünün bir parçası olduğunu göreceksiniz. Kayseri Ağzında konuştuğumuz sözlerin büyük bölümü Büyük Türkmen Ağzının ortak kelimeleri imiş. Gerçi bu lafı söylediğimizde hemen zortlayan büyüklerimiz de oluyor ama ne yapalım, siz başka asaletlerin peşindesiniz, Türkmeni dağlara, yaylalara hapsedip aşağı görüyorsunuz. Kendinize yakıştıramıyorsunuz Türkmenliği. Yediğiniz bazlama, yufka, içtiğiniz ayran, pişirdiğiniz mantı, soğanın cücüğünden, it sürüyüp para kazanmaktan dem vuruyorsunuz, sonra da Türkmenliği bir yana koyuyorsunuz, olacak iş değil. Neyse… Biz kitaba dönelim:
Kitapta bir de alaylı - mektepli yaklaşımıyla kaleme alınan metodolojik nazariyelere atıfta bulunulduğunu gördüm. Hangi sebeplerle gündeme geldiğini tam olarak bilmesem de bir şeyler yazacağım bu konu hakkında. Benim nazarımda Bekir İŞLEK, “Tekeden Teleme Çalmak” kitabı ile doktora tezini, “Bir Cerene Av Olmak” kitabıyla “doçentlik” tezini, “Seksen Kapıya Doksan Değnek Çalmak” kitabıyla da profesörlük unvanını çoktan aldı. Akademik payeleri kapıp köşelere kurulanların neler yaptıklarını ve neler yazdıklarını okumadığımızı kimse düşünmesin. Yörelerde derleme yapanlara, bilimsel çalışmalara cidden katkı sağlayanlara elbette sözüm yok ama herkesten de memleket deyince “burnunun direğinin sızlamasını” beklemek olmuyor. Çoğunun lay lay lom payeler kaptığı bu alemde gerçek payeleri Türk Milleti dağıtıyor Bekir Bey… Sizin o “sihirli üsluptan” vazgeçmeden kazandırdığınız ölümsüz eserlerin yanına yenilerini katmanız en büyük dileğimizdir. Geri kalanı emin olun hikayedir. Bu millet kendisine hizmet edenleri asla unutmaz. Türk / Türkmen vefasız değildir.
Kitaptaki Balbörek, Aşık Garip, Gündeşlioğlu, Han Mahmut gibi hikayeler beni ziyadesiyle memnun etti. Çok heyecanlandım. Çocukluk ve gençlik yıllarım buram buram burnumda tüttü.  Balbörek hikayesini ben Bünyan’dan rahmetli Mehmet Sıtkı Işıtır Amca’dan dinlemiştim. Babamın yakın arkadaşıydı. İkisi de nur içinde yatsın. Bey Böyrek adıyla anlattığı bu destansı hikaye Dede Korkut Hikayelerinden üçüncü hikaye idi ve orijinal metindeki adıyla ”Bamsı Beyrek “ ve “Banu Çiçek”in hikayesiydi. Aynı Düziçindeki gibi Banu Çiçek’e Mehmet  Sıtkı Amca “Akkavak Gözeli” diyordu. Özellikle karşılıklı söyleyişleri ezgileriyle beraber söylediği yerler vardı ki o ezgiler unutulmasın diye ezberlemiştim. Geçenlerde Fatih Üniversitesinden Mehmet KINIK hocam ziyaret ettiğinde Bey Böyrek Hikayesini bana emanet bırakan Mehmet Sıtkı Amcadan öğrendiğim biçimi naklettim.
Evinizin önü alençik değil mi
 İtinizin adı Baracık değil mi?
Seni saran yiğit Mustafacık değil mi?

Şu oynayan gelin gelin ne nazlı gelin
Vay benim aklımı alan şu kanlı zalim

İşte geliyor Kel Balı’nın hanımı
Ayağına giydi altın nalini
Meydana çıktı salını salını

Şu oynayan gelin gelin ne nazlı gelin
Vay benim aklımı alan şu kanlı zalim

Dengiboz yoruldu yazıda kaldı
Sefil Bey Böyreğin aklını aldı
Akkavak gözeli nişanlın geldi

Şu oynayan gelin gelin ne nazlı gelin
Vay benim aklımı alan şu kanlı zalim

Şimdi düşünün Oğuz Türklerinin bu destansı hikayesi Bayburt’tan, Erzurum’dan, Azerbaycan’dan, Çukurova’ya, Kayseri’ye, Yozgat’a, Balkanlara kadar çok geniş bir coğrafyada anlatılageliyorsa, bu milletin bu ortak kültürüne ne demek lazım? Bizleri sihirli bir el mi aynı mayada, aynı hamurda yoğurdu? Biz, aynı büyük milletin evlatları olarak yurdun dört bir yanına dağılmış olmayalım sakın. Bu arada Diyarbakır Hazro’da Bamsı Beyrek Hikayesini Kürtçe olarak anlatan ninelerin ses kaydını nasıl alamadığımı da bir gün anlatırım belki… Soyumuz Türk çıkacak diye korkanların elbette bu cesareti gösteremedikleri için Türklüğe dahil olmamalarında büyük fayda var.
Bekir İŞLEK kimdir?

Düziçi Pirsultanlı köyünde doğdu
Büyüdü
Düldül Dağları’nı gördü
Folklora daldı
Yazmaya başladı
Tekeden teleme çaldı
Bir cerene av oldu
Çukurova folklorunun delisi tuttu
Derlemek için
Seksen kapıya doksan değnek çaldı

Yorumlar