YOZGAT’IN KURULUŞU VE ÇAPAR ÖMER AĞA

1. Yozgat’ın Kuruluş Efsanesi ve Çapar Ömer Ağa 
 Tarihin ilk çağlarından beri devamlı yerleşme merkezi olan Yozgat'ın Türkler tarafından kuruluşunun efsanesi şöyledir: 
 Aşiret reisi Ömer Çapar Ağa vardı. Kendisine Çapar Koca derlerdi. Söylentilere göre Ömer Çapar Ağa, bir yaz mevsiminde sürülerini yaylakta otlatırken karşısına Hızır Aleyhisselam çıkıyor ve davar sahibi olan Ömer Çapar Ağa'dan içmek için süt istiyor. Hızır(AS) sütü içtikten sonra Ömer Ağa'dan çok memnun kalıyor ve ona: "Çobanoğlu, yozuna yoz katılsın. Memleketinin adı Yoz-Kat olsun" diyor. Bu sözü söylemesiyle kaybolması da bir oluyor. Temeli böyle atılan Yoz-Kat halk dilinde söylene söylene Yozgat oluyor.    Yozgat’ın adının “yoz-kent” ya da “yüz kat” gibi sözlerden geldiğini  iddia eden kaynaklar da bulunmaktadır. Lakin kesin olan bir şey vardır: Kaynak eksikliği. Bu rivayetlerden birini doğrulamak mümkün görülmemektedir.   


2. ÇAPAROĞULLARI / ÇAPARZÂDELER 
   Çapanoğullarının, Türkmenlerin hangi kolunda olduğunu, bu mıntıkaya ne zaman geldiklerini kesin olarak söylemeye imkân yoktur.   Ancak mütesellimleri oldukları Mamalı Türkmenlerinden oldukları ve güneyden geldikleri tahmin edilmektedir. Çapanoğullarının menşeini Mamalu aşiretine, Türkmenlerin Teke koluna , Bayat, Bayındır boylarına, Ceritlere, Çepnilere, Karapapaklara bağlayan rivayetler vardır. Bunlar arasında en kuvvetli ihtimal Mamalı Türkmenlerinden olma ihtimalidir. Bunun en kuvvetli delili de adı geçen ailenin bu oymağın voyvodalığını yapması ve aile fertlerinin herhangi bir tehlikeye karşılaştıklarında Mamalu Türkmenlerine sığınmalarıdır.  Süleyman Duygu, Çapar Ömer Ağa’nın mezar kitabesinde ﺒﻮﻨﻏﺎﻠﻰ (Bozgalı) biçiminde bir adın geçtiğini, bu kelimeye sonradan bir (d) sesi eklenerek Yozgatlı yapılmaya çalışıldığını ifade ederek, burada geçen “Bozgal/Buzgal”adında bir yerin Ahıska taraflarında Tiflis’in güneyinde bir köy adı olduğunu, bu köyün de Karapapak Türklerine ait bir köy olduğunu Fahrettin Kırzıoğlu’na dayanarak ifade etmektedir.  Süleyman Duygu’nun ifadesine göre, Fahrettin Kırzıoğlu, Çapar’ın Ömer Ağa’nın Kazak-Borçalı ikiz boyundan Karapapak uruğundan olduğunu, hatta bunların  Kıpçak/Kuman boyundan Amasya’daki Şirvanlılarla akraba olduğunu iddia etmiştir. Lakin bu iddialarla ilgili olarak belgeler ortaya konamamıştır.   
Vesikalara göre Ömer Ağanın oğlu Ahmet Paşa ve onun çocukları Süleyman ve Mustafa Beylerin şahsiyetleri malûm ve önemlidir. Ömer Ağa’nın babasının kim olduğunu bildiren bir vesika yoktur. Ancak güneyden geldikleri belki de Bayatlardan oldukları ihtimal dahilindedir. 
Mühimme defterlerinde bu ailenin adı ilk sıralarda Çaparoğlu, daha sonra Çapan ve Cabbar şeklinde geçer.  Ömer Ağa’nın mezar kitabesinde ise, doğrudan doğruya Çapar Ömer Ağa yazıldığına göre ailenin adı aslında Çaparoğlu’dur. Çaparoğlu Ömer Ağa’nın mezar taşı H.1116/ M.1704 tarihlidir. Çapan adına ise ilk kez, Çapanoğlu Ahmet Ağa’nın kızı Ayşe Hatun’un Yozgat Çapanoğlu Camii yanındaki türbe içinde bulunan H.1157/ M.1744 tarihli mezar taşında rastlandı.  Son olarak ise ailenin adının Cabbar-zâde ve Abdülcabbar-zâde şeklinde isim aldığını görmekteyiz. Özcan Mert’in düşüncesine göre, “Abdülcebbar adı ilk kez H. 1 Muharrem 1195/ M. 28 Aralık 1780 tarihli Hacı Mustafa Bey Vakfiyesinde (VGMA, D., nu.742 s.91-96) geçtiğine göre cami ve vakıf gibi hayır işleri yaparak şöhret ve nüfuzunu iyice artıran bu kimse, bu dini faaliyetler yanında aile adına dini bir anlam kazandırmak istemiş olmalıdır. Allah demek olan Cebbar adını, Allah’ın kulu anlamında olan Abdülcebbar’a  çevirmek suretiyle aileye dini yönden bir itibar kazandırsa gerektir.” 
Amasya Tarihi yazarı Hüsamettin Yaşar ise Ömer Ağa’nın babasının H. 1098’de Çorum medresesinde müderris olan Abdülcebbar Efendi olduğunu iddia etmiştir. Lakin bu konuyla ilgili delil ortaya konmayınca ilim adamlarınca bu görüş rağbet görmemiştir.   
Süleyman Duygu, Çapanoğlu’na mensup bazı ailelerin ise aile adlarının Cengiz’in askeri teşkilatında bulunan hücum kıtalarına verilen “çapmak” adından geldiğini ifade ettiklerini yazmaktadır. Bu görüşe rağbet etmeyen Duygu, bu adın Çobanoğlu adından gelebileceği iddialarının da ciddiye alınamayacağını belirtmektedir. Ayrıca, Konya havalisinde görülen Çapan aşireti ile Çapanoğullarının bir ilgisinin bulunmadığı kanaatini taşıdığını açıklamıştır.   
3.Yozgat’ın Gelişmesinde Çapanoğullarının Rolü 
Yozgat, Kızılkoca kazasına bağlı küçük bir köy görünümünde iken, bu köyün şehir haline gelmesinde Çapanoğullarının büyük bir payı bulunmaktadır. 16. yüzyılın başlarında Yozgat ve Kayseri Yavuz Sultan Selim tarafından Dulkadiroğlu Ali Bey’e yurtluk olarak verilmişti. Bunun neticesinde Yozgat yöresine Bozoklu Türkmenlerinden büyük göçler yaşanmış ve bölgenin adı Bozok olarak anılmaya başlanmıştır.   
Çapanoğullarının bilinen ilk şahsiyeti Ömer Ağa'dır. Horasan’dan kalkıp Erivan-Kars yoluyla Anadolu’ya gelip, Gaziantep ve Maraş dolaylarına gelen Türkmenler arasında Çapanoğullarının da bulunduğu sanılmaktadır. 
  Yozgat'a gelip yerleşen Çapan (Çapar) Ömer Ağanın bilinen tek oğlu Ahmet Paşadır. Ahmet Paşa, başta Bozok Sancağı Mütesellimliği olmak üzere, birçok idari görevlerde bulunmuştur. Ahmet Paşa'nın Bozok sancağında görev almasıyla beraber Bozok'ta birçok cami, medrese yapılmıştır. 19. asrın başlarında ve Çapanoğullarının en nüfuzlu devirlerinde Yozgat nüfusunun 15.000 civarında olduğu, asrın ikinci yarısında da artma olduğu görülmektedir. 
Yörede anlatılan efsanelerin tarihi gerçeklerle örtüştüğüne, yani Yozgat’ın kuruluşunda Çapanoğlu ailesinin önemli bir rol üstlendiğine ve Yozgat’ı geliştirmek için bazı stratejiler geliştirdiğine şahit olmaktayız. Osmanlının eski bir ili olmayan Yozgat’ta ilk önemli tarihi yapı 1753 yılında yapılan Demirli Medrese’dir ve bu yapıyı da Çapar Ömer Ağa’nın oğlu Ahmet Paşa’nın yaptırdığı bilinmektedir. Yozgat’a yaptırdıkları cami, mescit, yollar vs. de göz önüne alınırsa Çapanoğlu ailesinin Yozgat’ı imar etme yönünde ilk ciddi adımı attıkları görülecektir. 
Çapanoğlu Ailesi Yozgat’ta ticari hayatı geliştirmek ve yöreyi cazibe merkezi yapmak için de önemli çabalar harcamışlardır. Yozgat’ın Kayseri, Samsun ve Akdağ yönlerindeki yollarını açan aile, Yozgat’ın imalatçı bir şehir olmamasına rağmen ticari göç yolları üzerinde bir şehir olmasını sağlamışlardır. 
Çapanoğullarının çevre şehirlerde yaşayan Ermenileri bilinçli olarak Yozgat’a celp etmiş oldukları da görülmektedir. Çapanoğullarının bu iskanı kalıcı yapabilmek için Hıristiyanlara yönelik politikalarında büyük bir yumuşaklığın olduğu kesindir. Bu durum Avrupalı seyyahların da dikkatini çekmiştir. 
1813 yılında Anadolu’yu gezen ve gözlemlerini kaleme alan Mc Kinneir, Yozgat’ı ziyaret ettiğinde şehir hakiminin Çapanoğlu olduğunu söyler ama ismini belirtmez. 1813 yılında bu seyyahın karşılaştığı kişi Çapanoğlu Süleyman Bey’dir. Kinneir, Yozgat’ın gelişmesi için Süleyman Bey’in uyguladığı siyaseti de şu örnekle gözler önüne serer: Ankara’da ekmek ve hububat fiyatları çok yükselmiş, Ankara valisi de ürünlerde tekel oluşturduğu için halk ürünlerini pazarda satamaz olmuştur. Bu uygulamadan rahatsız olan halka Yozgat’ta Çapanoğullarının himaye gösterdiği şayia olmuş ve birçoğu Çapanoğullarına sığınmışlardır.  İngiliz seyyah onun sarayını da şu sözlerle anlatmaktadır: “Yozgat sarayı, birçok daireleri, uzun koridorları ve çeşitli bahçeleri olan büyük bir binadır. Ahşap olan bu bina geniş bir duvarla çevrilidir. İki katlıdır. Zengin döşemesi vardır. Dairelerinde renkli resimler ve yaldızlı süsler göze çarpar. Birçok salonu vardır. Bu salonlardan biri kırmızıya ve diğeri sarı ve çeşitli renklere boyanmıştır. Sarayın ihtişamı göz kamaştıracak derecededir. Harem dairesi çok güzel Çerkez kadınlarıyla doludur. Mutfaklarında her gün 300 kişiyi doyuracak yemek hazırlanır.” Kinner, Anadolu'nun tek hakimi, en kuvvetlisi ve saf Türkmen olan Çapanoğulları ' dır, der.
Bu ailenin üç göbektir Anadolu'nun tek hakimi olduklarını, kanunlara saygılı, halkın sevdiği ve düşmanlarının saydığı bir sülâle olduklarını, 50. 000 kişilik bir orduyu 6 hafta kadar besleyebilecek zenginliğe sahip olduklarını ifade eder. Seyyah, Topaç Köyünden, Çapanoğullarının yaptırdığı çok güzel yoldan şehre girdiğini, Çapanoğlu Süleyman Bey ' in sarayında dört gün kaldığını, büyük yakınlık gördüğünü, saray erkânının göz kamaştırdığını, hareminde çok güzel kızların bulunduklarını, sarayda günde üç yüz kişiyi doyuracak yemek çıktığını, ifade eder. İngiliz seyyah, kendisinin sarayda veliahtın (Süleyman Bey'in), saçakları altından, fes rengi kadife sedirli muhteşem bir odadaki makamında kabul ettiğini belirterek, Süleyman Beyin, kar gibi beyaz sakallı, güzel bakışlı olduğunu ve yanına oturtarak, nereden gelip nereye gittiğimi, amacımın ne olduğunu ve N. Bonaparte ile ilgili sorular sorduğunu, kendisinin bir Bonaparte hayranı olduğunu yazar. Sarayda kaldığım sürece tüm ihtiyaçlarının karşılandığını, öğle ve akşam yemeklerini saray erkânı ile birlikte yediklerini, akşam yemeklerinin saat 8 de yendiğini, sonra gece yarısına kadar sigara içildiğini, sabah oluncaya kadar yatmak mecburiyetinde olduklarını, hizmetkârların ve saray erkanının çok terbiyeli ve nazik olduklarını, sarayda sessizliğin hakim olduğunu belirtir. Kinneir, sokaklarda dolaştığı bir sabah, modern bir silahla ava giden Çapanoğullarından çok genç birine rastladığını, bu genç adamın çok yakışıklı, yaklaşık 16 yaşında, muhteşem bir görünüşe sahip olduğunu, atının koşumu altın ve fes rengi kadifeden olduğunu, bir bey mızrağı taşıdığını, sağ yumruğu üzerinde bir şahin taşıdığını, yanında birçok kişinin olduğunu belirtir. Süleyman Bey ' in, akşam üzeri gösterişli arabasıyla gezintiye çıktığını, bu arabayı Halep Paşası (Mehmet Celâleddin Paşa) büyük oğlu tarafından Ruslardan aldığını ve 6 at koşulu olduğunu yazar. J. M. Kinneir, Yozgat ’ ın bu dönemde memleketin en güzel ve modern şehri olduğunu, evlerinin İstanbul evleri gibi süslü ve boyalı olduğunu, şehirde 16. 000 Türk ’ ün, geri kalanların ise Ermeni, Rum ve Yahudi olduğunu belirtir.     
1830 yılında  Yozgat’ı ziyaret eden C. Teixer ise, Çapanoğullarının din ve mezhep ayırmaksızın herkesi cezp etmek zekasını göstermelerinin şehrin nüfusunu on beş bine çıkardığını, Çapanoğullarının Rum ve Ermenilerin Yozgat’ın ticari hayatına katılmaları için ellerinden geleni yaptıklarını ifade etmektedir.  C. Texier ' de burada bahsedilen vadilerden birisinin içinde yörüklerin yaylağı yani yazlık yeri olan pek sade bir Türkmen köyü vardı. Çapanoğlunun ceddi olan Ahmet Paşa bu köyde (Yozgat'ta) doğmuştur. Bu adam ik
tidara gelir gelmez bu eski yaylasında bir şehir tesis etmekti. Böylece Yozgat şehrini XVIII. asrın ikinci yarısında tesis etmiştir.   
Ahmet oğlu meşhur Çapanoğlu (Süleyman Bey) Küçük Asya ' nın son derebeylerinden biri oldu. Hükmü Kayseri ' ye ve şimal Amasya ' ya kadar sürdü. Yeni kasabaya din ve mezhep ayırmaksızın herkesi cezbetmek zekası şehrin nüfusunu hemen 15. 000 e çıkarmıştı
. Memleketlerine Rum, Ermeni muhacir celbine devam ettiler. Sultan Mahmut'un derebeylerini imha tertibinde Çapanoğlu ilk zarara uğradı. Varidatı 12. 000. 000 Franga varıyordu. Bu ailenin sukutiyle memlekette intizamsızlık başladı. 
Beyin yaptırdığı konak yakılarak tahrip olunmuştu. Fakat menfaat – ı umumiye için olan binalar, cami ve hamamlar iyi muhafaza edilmektedir. 
Son asır ortasında Süleyman Bey tarafından inşa ettiri
len cami, İstanbul camileri tarzında yani " Türk – İtalyan " üslubu olan çirkin tarzda yapılmıştır. 
Yozgat'ın manzarası, damları kiremitle örtülmüş ayn
ı Avrupa beldesi gibidir. Bahçelerde meyveler ve bilhassa pek âlâ kayısılar mebzulen yetişir. 
Nüfusu tahminen 15.000 kadardır. Üçte birinden biraz fazlası Hıristiyan’dır. Ermeniler Rumlardan daha çokçadır. Hep ahali pek iyi yaşarlar. Hıristiy
an binaları ile Türklerinki arasında fark yoktur. Gaye ve amaçlara ikisinde de birdir. Kadınlar kocaları ile beraber yemek yemezler. Aile reisine karşı hep hürmet vardır. Çubuk içmek adetinin tamam etmiş olunma¬sına rağmen bir oğul babasının yanında tütün içemez. Civar dağlardan yazın kar getirerek içeceklerini soğuturlar. 
Evvelce şehrin etrafında duvarları var idi. Bu sur şeh
rin müdafasından ziyade kaçakçılığa mani olmak için idi. Duvarlar yıkık haldedir. Belki de eskilikten bir eser kalmamak için kasten tahrip etmişlerdir, der.   

Yozgat’taki Hıristiyan unsurlar büyük ölçüde Kayseri, Gürün, Çorum, Ankara, Sivas ve Nevşehir’den gelmişlerdi. Bafralı Yanko, Yozgat Seyahatnamesinde Yozgat’a yerleşen Hıristiyanların büyük bölümünün Kayseri’den göçtüğünü ifade eder. Özellikle Germir ve Talas’tan Yozgat’a göç olduğunu, Yozgatlıların ahlaki yapıları ve bünyeleri itibari ile Kayserililerden farklı bir özelliği olmadığını söyler. 
Çapanoğulları, Ahmet Paşa döneminden başlayarak Yozgat’ın şehirleşmesi için büyük bir gayret gösterdiler. Ahmet Paşa, 1753 yılında Yozgat’ta bir medrese açmış ve vakıflar kurmuştur.  Mustafa Bey, 1777-1779 yıllarında Çapanoğlu Camiini inşa ettirmiş; Süleyman Bey ise bu camii genişleterek bugünkü görünüşüne ulaşmasını sağlamıştır. Yapılan bayındırlık hizmetleri, açılan camiler ve medreselerle şehirde sağlanan güven ortamı civarda yaşayan konar göçerlerin yavaş yavaş şehre yerleşmeleri sonucu, tekke ve zaviyelerin çevresinde mahalleler oluşmaya başlamıştır. 
19 Haziran 1848 Tarihinde Yozgat ' a gelen P. V. Tschıhatscheff  , bir vadinin eteğinde kurulmuş Yozgat ' ta, düz damlı ve kiremit çatılı evler göze çarpar. Kentte Dr. Leonardi ' nin evinde kaldım. Bu adam İtalyan asıllı Ermeni bir doktordur. Küçük yaşta yanına alarak yetişti¬ren ve onu İtalya ' ya tahsil için gönderen Çapanoğlu olmuştur. Çapanoğlunun yakın dostu ve doktorudur, der. 
1857 de Yozgat ' a gelen H. Bart, Yozgat ' a vardığımızda bizi Hayreddin Paşa karşıladı. Hayrettin Paşa kısa boylu iyi huylu birisidir. Yozgat, Yüzgat is
minden türetilmiştir. İmparatorluğun Orta Anadolu'daki askeri üs görevini yapmaktadır. Modern evlere sahip şehirde 25. 000 kişi yaşar, bunun altıda biri Ermenidir. Çapanoğullarının buraya yerleşmelerinin nedeni yayla olmasındandır.   
1858 lerde C. Ritter, Yozgat 'ın Anadolu'nun en güçlü Türkmen Beyleri olan Çapanoğulları tarafından kurulduğunu, Anadolu'nun en mamur kentlerinden birisi olduğunu, güzel bir camisi, iyi hamamları ve güzel evleri bulunduğunu, şehrin ortasında Süleyman Bey tarafından yaptırılan, yakında yanmış muhteşem bir sarayın olduğunu yazar. Ayrıca Çapanoğulları zekice ve yumuşak bir yönetimle yörede bir medenileşmeye neden olmuştu, der. Hatta bazı asi gurupların da bundan nasibini aldığını belirtir. 
1850 lerde Yozgat'a gelen A. D. Mordtmann, Yozgat üç
dağ arasında Çapanoğulları tarafından kurulmuş Anadolu'nun en yeni şehridir. Eskiden eşkıya yatağı olarak görülen bu bölge Çapanoğullarının bölgeye hakim olmalarıyla sulh ve sükûn içinde olur. Ne zaman ki II. Mahmut'un ayanları bertaraf etmesiyle bu bölge eski kötü günlerine geri döner. Bozok eyaleti o zaman tüm Avrupa'nın tahıl ihtiyacını karşılayabilirdi. 
Şehirde 48 Rum, 500 - 600 Ermeni aile bulunuyor ; geri kalanı yaklaşık olarak 20. 000 kadar ve hepsi Müslüman'dır. Ulu Cami (Çapanoğlu Camii) Üsküdar Selimiye Camisiyle aynı ve hoş formludur. Pazarı oldukça zengin ve meskûnları çok naziktir, der  . 
1876 larda Yozgat'a gelen bir seyyah da Yüzbaşı Frederick Burnaby'dir. Yozgat Kenti Küçük Asya ' nın güçlü ailesi Çapanoğulları tarafından kurulmuştur. Şehrin etrafı surlarla çevrilidir.   Tokat 'la Kayseri ' den gelen yolların birleştiği noktada kurulan Yozgat'ın 10. 000 kişilik bir nüfusu vardır. Şehirde, 30 x 80 m. boyutlarında iki katlı bir çarşı ile kaldırımları yapılmaktadır. Merkezdeki cami iki bölümlü ve büyük kubbelidir. Pencereleri vitray, yerleri İran halılarıyla örtülü, dev şamdanlar ve kristal kandillerle aydınlatılmaktadır. Caminin içinde her zaman çokça ibadet edenler gördüm  . 
Yozg
at'taki Ermenilerle Rumların, gezginleri hayrete düşürecek birçok özellikleri vardır. Çoğu kendi lisanlarıyla bir şey yazamazlar. Mektuplaşırken Türkçe olarak Ermeni ya da Yunan alfabesiyle yazarlar. Bu kentte de Ermeniler ' e hiçbir şekilde baskı yapılmıyor. Osmanlıda yasalar herkese eşit uygulanıyor  . 
Yozgat ' ta çok az suç işleniyordu. Son on beş yıl içinde burada sadece bir tek ölüm cezası infaz edilmişti. O da cinayet suçundan. 
Şehrin ileri gelenlerinden Derviş Bey ' i (Çapanoğlu) ziyarete gittik. Onunla birlikte ava gittik. Onlar bizim için cirit oynadılar. Derviş Bey ve kardeşi kürkle astarlanmış siyah kaftanlar giymişlerdi. Elmaslarla bezeli halkalardan geçmiş altın gerdanlıklar boyunlarından sarkıyordu. 
Bu ailenin son üyesi Derviş Bey'in, bir Ermeni tefeci ile
olan ilişkileri onun sonunu getirmiştir. 

Çapanoğullarının Yozgat’ın kültürel hayatına da büyük katkıları olmuştur. Devrin şairlerinden Necip’in Süleyman Bey’in sır katibi olması, Süleyman Bey’in oğlu Abdülfettah Bey’in idareciliği değil de müderrisliği seçmesi, Akif Paşa’nın Çapanoğullarının himayesinde yetişmesi, bu aileden Edip Bey gibi şairlerin, Agah Efendi gibi fikir adamlarının yetişmesi sanata ve kültüre verdikleri önemin birer nişanesidir.   
Çapanoğlu Edip Bey, Osmanlı Meclis-i Mebusanında mebus olarak bulunmuştur. Aruz vezni ile şiirler yazan Edip Bey, şairliğinden çok siyasi kişiliği ile tanınmıştır. Çapanoğlu ayaklanmasından sonra Kayseri’ye sürülmüştür. Şiirlerini Mecmua-yi Eş’ar adıyla bastırmış, bir de yazma mecmua tertip etmiştir.   
Yozgat’ın tarihi, edebiyatı ve kültürü için en değerli belgelerin bulunduğu yazma eserler, Yozgat’ın en eski eğitim kurumu olan Demirli Medresede bulunuyordu.  Bu medresenin tasfiyesinde ve isyan olaylarında Çapanoğullarının kütüphanelerinin yağmalanması sonucu, Yozgat’ın k
ültür hayatına ışık tutacak birçok belge maalesef kaybolmuştur. 
S.Burhanettin AKBAŞ

Yorumlar