Ulufe şairleri (Şair ve soytarı arasındaki 21 fark)

Geçmişte de günümüzde de bazı şairler için durum değişmemiştir. Devlet ileri gelenleri ve zenginler bu tür şairlerin hep dişlerini kamaştırmıştır. Yağcılıkta sınır tanımaz bir vaziyettedirler. O yüzden biz bunlara ulufe şairleri diyoruz.
Ne demektir “ulufe şairleri”? Ulufe şairi demek, sanatsal gayeleri bir kenara itmiş, tamamen şahsi çıkarlarını önplana çıkarmış, ulufe (para, altın vs.) peşinde koşan kişi demektir. Seçim derdini geçim derdine dönüştüren gazeteciler gibidir. Geçim derdi öyle öne çıkar ki, şairin sanatı paranın altında mı yoksa üstünde mi durmaktadır diye sorarsınız. Halbuki para baş tacıdır. Başının üstünde durur.
-          Hani, şairleri haykırmayan bir millet sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibiydi.
-          Boş ver hoca, sen daha oralarda mısın? Bak çocuğu da işe yerleştirdik. Şükürler olsun, iyi kötü rızkımızı da kazandık. Ben neyleyim para kazandırmayan sanatı?

İyi de geçmiş zaman hikayeleri, bol keseden atılmış nice nutukla dolu. Onların hiç mi onuru şerefi, izzet-i nefsi yoktu. Madem meteliğin karşısında bu kadar göbek atacaktınız, bari o nutuklarla milletin aklını çelmeseydiniz?
Şimdi bu şiirlere para pul da yakışmaz, ağırlığınca altın da gereklidir. Daha doğrusu böyle bir sanatı ölçecek terazi mi vardır? Onca iş adamı, onca yönetici artık sizi nasıl taltif edeceklerini varsın onlar düşünsün. İşin kılıfı zaten belli… Üç beş kitap götürüyorsun. Adamlar kitabın maliyeti kadar parayı şairin önüne bahşiş olarak pardon ulufe olarak koyuyorlar. Bu kadar yağ ile bal, kaypak Müslüman’ı dinden çıkartıyor elbette.
Bu durum, kişilerin kendilerine biçtikleri görevle ilgilidir. Kişi aslında bir Dadaloğlu, bir Seyrani olmadığını elbette biliyor. Hatta laf aramızda şair olup olmadığından da emin değil. Ama kimselere söyleyemiyor. Başkaları da söyler diye ödü patlıyor.
Kapuzbaşı şahane
Bize lazım bahane
Şiirimi beğenenler
Dağıtsınlar ulufe

Yahyalı yedi göller
Ne söylüyor bu diller
Aman başka yere gitmesin
Bize gelecek ulufeler

Şiirin tadı bu, rengi bu… Ortada öyle bir cacık var ki... Halk tabiriyle tam bir sulu zırtlak… İçinde hıyar yok, sarımsak yok, bol bol su… Döşüne bağrına dökerek iç sabahlara kadar…

Aşiret şairi denen Dadaloğlu’nun siz nerede eğilip büküldüğünü gördünüz? “Ferman Padişahın dağlar bizimdir” diyen kişi, padişahın önünde eğilip bükülmezken üç beş tane bezirganın  önünde mi eğilecek?
Seyrani Baba’ nın canını zor kurtarıp Develi’ye kaçışını bir araştırın bakalım kimlerin elinden niye kaçmış.
Elinin tersi ile İstiklal Marşına verilmiş 500 TL’lik ödülü iten Akif, senin hayatında zerre kadar bir ufuk olmadı mı?
Sonra sen sadece şahsını ilgilendiren bir iş yapmıyorsun ki… Bu sahada iyi kötü bir çaba harcamış herkesi zan altında bıraktırıyorsun.
Pir Sultan’ın köpekleri bile haram ile helali ayırıp önlerine atılan kemiklere kafalarını bile çevirip bakmadılar. Ki biz insanız, bize insanca durmak yaraşır. Bize insanlığı ayağa düşürmemek yaraşır.
Bir zamanlar Ömer Lekesiz imzalı bir yazı okumuştum. Şair ile soytarı arasındaki 21 fark diyordu. Bu 21 fark gerçekten her şairin bilmesi gereken bir konudur.
Şair ile soytarı arasındaki 21 fark :
1.Şair, kimse tarafından seçilmez, o bir yaşama biçimi olarak benimsediği şiirle varlığını ifşa eder. Soytarı ise kral tarafından seçilir.
2.Şair, tezleri hiçleştiren evrensel bir görüşle söyler sözünü, soytarı ise tezlerin peşinden koşar.
3.Şair, her sofraya oturmaz; oturacaksa da seçer, beğenir öyle oturur. Soytarı ise rast geldiği her sofraya oradakileri ite kaka oturur.
4.Şair, her mikrofona konuşmaz, değerli olan sözünü ona layık olanlara ulaştıracak mikrofonlara söyler. Soytarı bulduğu her mikrofona konuşur, önemli olan konuşmak da değildir onun için, mikrofonu boş bırakmamaktır.
5.Şair, muhaliftir, komünisttir, mü'mindir. Soytarı ise muhafazakardır, sağcıdır, hakikati bile bile yalan ile örtendir.
6.Şair, kitabın orta yerinden söyler sözünü, bükmez, dolaştırmaz, mecaza bulamaz onu. Soytarı ise kitabın arka kapağına göre konuşur, büker, dolaştırır, kirletir sözü.
7.Şair, iane, ulufe, aferin peşinde koşmaz; ödül talep etmez, dünyalık peşinde olmaz. Soytarı ise sadece ve sadece ianenin, ulufesinin, aferinin peşinde koşar; ödüle tutku duyarak yaşar ve efendilerinden gelecek bir aferine vakfeder tüm zamanlarını ve imkânlarını.
8.Şair, vakurdur, omurga sahibidir; adına, sanına gölge düşürebilecek eğriliklerden uzak durur, yolunu düz, yürüyüşünü dik tutar. Soytarı ise cıvıktır, omurgasızdır; adını duyurmak için her yolu dener, adileşmeyi, eğri yolda kötürüm taklidi yaparak yürümeyi maharet bilir.
9.Şair, tüm zamanlar için konuşur, mazi ve istikbaldeki her olumsuzluğu kuşatır sözü; söz ediyorsa zulümden Kabil, Hitler, Stalin demesi gerekmeden tüm zalimler sıraya dizilir bir bir. Soytarı ise nabza göre şerbet vermeyi gözeterek konuşur ki, bir nabzın kımıldama süresi kadar bile geçerlilik taşımaz sözü.
10.Şair, gündelik olayların değil insani olguların izinde yürür; başlamış olan şeyi bitmiş saydığındandır ki, sömürü, istismar, istiskal gibi olguları insanlık tarihinin içinden okur. Soytarı ise olguların değerini bilmediğinden gündelik olayların peşinden tazı gibi koşturur.
11.Şair, soylu bir temsilcidir; Homeros, Sadi, Hafız, Yunus, Baki, Şeyh Galib, Rilke, Geothe, Sezai Karakoç gibi asaletli şairlerin asil sözlerinin mirasçısıdır. Soytarı ise kendisinden başka kimseyi temsil etmez, hezeyandan başka mirası, cahillerden başka mirasçısı yoktur.
12.Şair, insana ve ona mahsus güzel değerlere taraftır; adaletten, adil paylaşımdan, hayatın zorluklarını azaltmaya karşı ortak tutum sergilemekten yanadır. Soytarı ise taraf tutmaz, o anda işine gelen taraf onun tarafıdır; adalet istemekten aciz, paylaşma düşüncesine yabancı, olumlu birlikteliklere düşmandır.
13.Şair, dilsizlere dil olmak, korkutulmuş gözlere ışık vermek, ürkütülmüş yüreklere direnç aşılamak için yeryüzünü söz alanı kılar, dinlemeyi bilen insanları muhatap alır; Soytarı ise sarayı söz alanı, kralı tek muhatap olarak benimser; kendisinden başkasına ulaşabilecek kral faydasını kayıp ve israf olarak görür.
14.Şair örtülü kralın çıplaklığını ifşa eder. Soytarı ise çıplak krala olmayan giysiler yakıştırır.
15.Şair köşe kapmaz, "Var olan ve olacak olan" bütün köşelerin sahibi zaten odur. Soytarı ise sadece kapı kulluğunda mahir olmakla bir köşe kapıcıdır.
16.Şair, kulluk bilinciyle müstağni olandır. Soytarı ise muhtaçlığını putu kılandır.
17.Şair "ya ben öleyim mi söylemeyince" deme noktasına geldiğinde ancak söyler sevdiğini. Soytarı ise, her zaman ve zeminde ve herkese sevgili diye hitap eder durur.
18.Şair, satınalınamaz. Soytarı ise satınalınma düşüncesine bile muhatap olamaz.
19.Şair, sözüne yaraşır yüksekliklerde söyler sözünü; onun için en yüksek yer yoksulların göz hizasıdır. Soytarı ise alay beylerinin diz hizasının altına düşebilmek için halılara yapışarak icra eder zenaatını.
20.Şair, kelimelerin velisidir; onu kendisine mahsus olarak verilmiş bir nimet olarak bilip, despotlarca gasbedilen yoksullara mahsusu nimetleri onlara iade etmek için silah gibi kullanır. Soytarı ise soytarılığını pekiştirmek için sarılır kelimelere, bir dilenci tabağı niyetine kullanır onu.
21.Şair, "İy Muhammed gussa-ı devrân elinden çekme gam / Ehl-i irfân olanın bil hâtırı virân gerek" der. Soytarı ise "Tarihte geçti başa Ankara / Yaşa Ankara! Yaşa Ankara!" teranesini söyler.

Yorumlar