KAZMANIN KABI

İki Kayserili tarla sularken bir tane çizme bulmuşlar. Hayatlarında hiç çizme görmemişler, ne olduğunu merak etmişler. Köyün en yaşlısına sormuşlar. Bilse bilse Mehmet Ağa bilir diye ona götürmüşler. Mehmet Ağa sağına bakmış soluna bakmış:
-Aman bunu bilemediniz mi kazmanın kabı, demiş.

Ekmeği yedim az önce bitti


Bir Kayserili ve bir Trabzonlu çöl gibi ıssız yerde mahsur kalmışlar . Ellerin de de bir tane ekmek varmış. Belki bir araba geçer diye yol kenarına çıkmışlar. Arabayı beklerken oyalanmak için bir oyun oynamaya karar vermişler ve dükkancılığa başlamışlar. Sırayla birimiz dükkan sahibi birimiz müşteri olalım demişler. Kayserili:
-Önce ben dükkan sahibi olayım, demiş.
Trabzonlu “tamam” deyip dolaşıp gelince:
-Bir ekmek alabilir miyim? Demiş.
-Ekmeği yedim az önce bitti, demiş.

Sen büyüklükte bir eşeğe...


Bir Kayserili boyacı, saraya boyacı başı olur. Günlerden bir gün padişah, Kayserili boyacı başına kapı eşiklerini boyamasını buyruk verir. Kayserili işe koyulur ve işi bitirir. Padişaha haber verilir, gelir görür, beğenir:
-Aferin Kayserili eşikleri iyi boyamışsın,
diye gönlünü alır. Oradaki zevattan biri padişahın eşik sözünü eşek anlar. O günden sonra Kayserili boyacı başına zaman zaman takılır. Kayserili bunun eşek değil eşik olduğunu her defasında söylese de adam anlamazlıktan gelir. Günün birinde:
-Hey boyacıbaşı söyler misin bir eşeğe ne kadar boya gider?
Kayserilinin artık tepesi atmıştır. Adamı şöyle bir alttan yukarı kıyasıya süzer ve der :
-Eşeğin kalıbına göre değişir. Mesela sen büyüklükte olanına bir cezve yeter.

Çanak Antenden yufka sacı yapmışlar


Özvatan’da Hasan Ağanın hanımı yufka yapmak için sac aramış.
Ahmet Ağanın çatısında saca benzer çanak anteni görünce merdiven kurup anteni indirmiş:
-Hatun, sacı buldum, ekmeği yapabilirsin.
Ahmet Ağa eve gelir çatıda anten yok. Ekmek yapanlar dahil mahalleden sorar ve hiç birisinin antenden haberi olmadığını öğrenir. Ahmet Ağanın hanımı bir gün yufka yapmak için sac aramaya çıkar. Hasan Ağanın evine vardığında çanak anteni ekmek sacı diye verirler. Ahmet Ağa:
-Biz bu çanak antenini aramıştık. Size de haber vermiştik. O zaman niye biz haber vermediniz?
Dediklerinde Hasan Ağa
-Biz bu ekmek sacını sizin çatıdan aldık. Biz bu sacın çanak anten olduğunu bilmiyorduk.

İnekten süt böyle sağılır


Hayriye Mahallesinden Ayşe Kara ve Ahmet Kara’nın inekleri buzağılamış ama sağdırmıyormuş:
-Herif bizim inek sütü sağdırmıyor.
Kolayı var avrat ineği rahatlatarak sütü sağarız, demiş ve bir tef almış.
Başlamış tef çalmaya. İneğin yanına süt sağmaya varınca ineğin uslanıp sütü sağdırdığı görülmüştür.
-Bak avrat inekten süt böyle sağılır.

Güneşi Taşlamak


Hayriye Mahalleli ırgatlar tarlada çalışırken iyice yorulmuşlar.
Irgatlardan birisi:
- Güneşin hemen batması için güneşi taşlayalım arkaya düşsün, demiş.
Hep birlikte güneşi taşlamışlar. Halil Ağa ortaya çıkar der ki:
-Durun yahu, ya taşlar güneşin alt tekine değer de tekrar sabaha dönerse ne yapacağız?
Bunun üzerine:
- Halil Ağa doğru söylüyor, diyerek güneşi taşlamayı bırakırlar.

Ayda karaltı...


Amerikalılar aya ilk çıktığında Vahit Ağa anasının yanına gelerek der ki:
-Ana ana Amerikalılar bugün aya çıkmışlar.
Yaşlı Şerif Ana cevap verir:
-Hele ben orada bir karaltı görmüştüm. Her halde onlardı.

He desen de yok desen de...


Akkızın Ayşe ağabeyi Akkızın Ali nin yanına gelerek:
-Ali Ağa Sinangil, Fatma’ya dünür geldi. Gerçi sen ver desen de vereceğim verme desen de vereceğim. Yine de dayısına bir sorayım dedim sen ne dersin?

Ya tuzu ya ekmeği bırak


Göçmenlerden Ramazan Ankara’ya çalışmaya gider. Oldukça pinti olan Ramazan 6 ay sonra bir mektup yazar. “baba dediğin gibi çalışıyorum yemekte ise sadece tuz ve ekmek yiyorum” der. Mektubu okuyunca çok sinirlenen baba hemen bir mektup yazar. “Oğlum buradan gideli amma da müsrif olmuşsun, tuz ile ekmek bir arada yenir mi? Ya tuzu bırak ya ekmeği yoksa para artıramazsın” der.

Anan er yüzü mü gördü yavrum!


Kadının biri, kocası öldükten sonra yine evlilik hazırlığına başlamış. Oğlu da annesine sitem ederek:
-Ana ne çok evleniyorsun, usanmadın mı demiş.
Anası da oğluna:
-Aman oğlum, ne osanacağım, anan er yüzü mü gördü yavrum. Üçü ucun, üçü kısa, üç Musa, üç İsa, üç Köse; İrecep, Şaban, Ramazan; bir de İrahmetlik baban... Hepsi bu kadar işte...

Yorumlar