KAYSERİ DÜĞÜN ÂDETLERİNDE GEÇEN “KOÇU” NE DEMEKTİR? / S.Burhanettin AKBAŞ

Bundan 25-30 sene öncesine kadar düğün adetlerinde “koçu” kelimesini duyardım. Günden güne azaldı ve şimdilerde belki yaşlıların lisanında kaldı bu kelime. Kayseri düğün adetlerinde geçen “koçu” ne demektir?

Aslında “koçu”nun anlamı çok basittir. Kayseri’de gelin almak için giden topluluğa verilen isimdir bu. “Koçuya katılmak” ya da “koçuya gitmek” gibi tabirler, gelin alma alayına katılmak manasını taşır. Gelin, kız evinden alınır, bir paytona bindirilirdi. Tabii ki zamanla paytonun yerini taksiler aldı.

Bu adette geçen, gelin almaya giden alaya niçin “koçu” denmiştir diye düşündünüz mü hiç? Ya da “koçu” kelimesinin manası nedir biliyor musunuz?

Türk Dil Kurumunun Derleme Sözlüğü’nün 8. cildinde (K maddesi) koçu için üç anlam verilmiştir.

Birincisi, koçu “gelin arabası” demektir.

İkincisi, koçu “çukur, hendek” demektir.

Üçüncüsü, koçu “el havlusu” demektir.


Türkiye’de Isparta’da ve Karadeniz’deki yer adlarında Koçu, Koçular gibi yer adları sanırım ikinci anlamından yani “çukur, oyuk yer, hendek” anlamından hareketle verilmiş olsa gerektir. Kayseri’deki kullanımı ise koçu’nun birinci anlamıyla ilgilidir ve TDK Derleme Sözlüğü bu ilk anlamın kullanıldığı yerler arasında Kayseri’yi de vermiş. Kelimenin bu anlamıyla kullanıldığı diğer yerler ise şunlardır: Selanik Göçmenleri, Karşıyaka / İzmir, Çanakkale, Bursa, Varna Göçmenleri, İstanbul, Akçakaya/ Kayseri, Mersin ve Niğde.

Buralar da Kayserililer gibi “koçu” kelimesini “gelin arabası” olarak kullanıyorlarmış.

Her şey iyi güzel de daha en hayati soruyu sormadık ve cevabını da almadık. Bunca insan niçin gelin arabasına “koçu” der ki… Koçu kelimesinin dayanağı nedir? Türk Kültür Tarihinde yeri var mıdır?

Bunun için ülkemizin yetiştirdiği çok büyük bir değer olan Rahmetli Prof.Dr.Bahaeddin Ögel Hocamızın kitaplarını şöyle bir karıştırdık. Nur içinde yatsın, kıymetli hocanın notları arasında Türk Kültür Tarihi ile ilgili o kadar değerli bilgiler var ki, hocanın kitaplarını okumayan birinin kendi tarihinden ve kültüründen haberdar olabileceğini düşünemiyorum.

Rahmetli Ögel Eski Türk Tarihi ve Kültürünü araştırırken “Koçu” isimli bir topluluğu Çin kaynaklarından buluyor. Hocaya göre Koçu demek ”Yüksek tekerlekli arabaya sahip olan kavim” demektir. Burada duralım. Kayseri’de gelin arabasına koçu deniyor demiştik ve bu araba, 30-40 öncesine değin paytonlardı demiştik. Şimdi bu iki anlam birbiriyle örtüşmüyor mu? Hem de nasıl örtüşüyor.

Kıymetli Hocamız Ögel, Koçular hakkında Çince yazılmış uzun bir monografyayı Batı dillerine ve Rusçaya tercüme edilmeden Türkçeye kazandırmış bir büyük alimdi. Koçular, Göktürk ve Uygur devletlerinden önce yaşamış büyük bir Türk topluluğu idi. Bunların en önemli özellikleri, tekerlekleri çok yüksek arabalar kullanmaları idi. Bir arabanın tekerleklerinin çok yüksek olması, o arabaya birçok bakımdan avantaj sağlardı. Büyük tekerlek yapmak da o devre göre kolay bir iş değildi. Büyük tekerleklerin yapımı, seçkin ustalar isteyen ve aynı zamanda, az çok ilerlemiş bir teknik bilgi gerektiren bir işti.

Türkler, Koçulardan bu yana tekerlek işini hep ileri tuttular. Özellikle kağnı, at arabası, payton türü tekerlekli araçlar için son 25-30 yıla kadar hep ustalar vardı. Tekerleği değirmenlerde ve setenlerde de kullanıyorlardı. Şimdi nerden nereye diyeceksiniz ama Türk Kültür Tarihini okumadan bir yerlere varmak mümkün değildir. Taa Göktürk dönemi öncesine kadar uzanan bir kelimeyi Kayseri halkı daha son dönemlere kadar dilinde korumuş ise tarihi köklerimizi araştırdığımız zaman daha neler çıkacağını siz düşünün.

Türk Kültür Tarihini okumadan günlük hayatta kendince “zart zurt” eden birilerine açıkça sesleniyorum. Türk’ün töresi, yüzyıllar içinde ele alındığında çok büyük değişikliklere uğramamıştır. Hele hele Anadolu, Türklüğün beşiğidir ve büyük Türk Kültürünün en büyük mirasçısıdır. Demircilik, Türklerin ilk sanatlarından biridir. Altını ve gümüşü ilk işleyen kavimlerin başında biz geliriz. Pastırma, eski Türkçede “yazuk et” biçiminde geçen bir Türk yiyeceğidir. Türklerden diğer halklara yayılmıştır. Okumadan ve araştırmadan ahkam kesenlere kızdığımı ifade etmek isterim. Kimse aziz milletimize ait yüksek Türk Kültürünün unsurlarını cahilce başka taraflara yamamaya kalkmasın. Kendini hakir görenlere tavsiyem, başkasının hayranlığı ile çarpan yüreklerinin tırgırtılarını, bilimsel gerçeklermiş gibi sağa sola pazarlamaya kalkışmamalarıdır.

Bu aziz millet, kendi aydınından kendi kültürünü tanımasını, anlamasını ve yeni nesle de aktarmasını beklemektedir. Ama yarım hekim, yarım imam pozisyonunu terk etmeyenler ve aziz milletimize kendi kültürünü ve medeniyetini anlatmayanlar ise “koçuya binip” tıngır mıngır” hayranı oldukları milletlerin arasına katılabilirler.

Yorumlar