Ümit Fehmi Sorgunlu’nun aziz hatırasına…

Sanat adamının zor anlaşılan bir tarafı vardır. Mecelle'nin meşhur maddelerinden birisidir, "Marifet iltifata tabidir, müşterisiz meta zayidir" denir. Marifetin iltifata tabi olduğu doğrudur ama o iltifatı bulmak zordur. Müşterisiz metanın zayi olduğu ise kültür ve sanat adına asla geçerli değildir. Nedendir bilinmez sanat eserlerinin çoğu yıllar sonra değer kazanır. Sanatçılar içinde yaşarken rahat eden pek nadir insan vardır.
Acaba sanat adamının bu aldırışsızlığı ve bütün bu şartlara rağmen kendine bu kadar güvenmesi yarınlara yönelik bıraktığı izin sağlamlığından mıdır?
Sanatçının kendine duyduğu bu güvenin sebebi nedir? Elimizde yetkimiz yok, malımız servetimiz yok ama biz memleketi, biz dünyayı, biz insanlığı sırtlamış götürmenin sevdasına düşmüşüz.
Tarık Bey dostumuz bir gün varanhaber’de bir yazıma cevap olarak şöyle demişti: “Burhanettin hocam, yüreğine sağlık, Aristo vardı ve binlerce yıldır yaşıyor, köşedeki bakkal Mehmet Amca varlıklı idi, mirasçıları hala mahkemelerde sürünüyor... Söylediklerinizi anlamamak için arif olmamak, kalp gözü kapalı olmak gerek, bizler de sizinle aynı yoldayız ve sayımız azımsanmayacak kadar çok, laf aramızda…”
İşte bu cevap benim için umuttur, toplumun günden güne daha da kokuşan ve hırçınlaşan, görgüsüzleşen, ahlaksızlaşan yapısına karşı, bir tünelin ucunda hafif de olsa bir ışığı görmektir.
İyi insanlarla, kalp gözü açık insanlarla bir arada olmalıyız, bir araya gelebilmeliyiz.

Bu memleketin hakimi biziz, savcısı biziz, avukatı biziz, askeri biziz, öğrencisi, işçisi, memuru her şeyi biziz. Bu kadar çok şey olmak yoruyor insanı.
Bir insanı değiştirmek için verdiğimiz emeği göz önüne aldığımızda toplumu değiştirmenin zorluğu Everest Tepesini aşmak gibi geliyor. Toplumu değiştirelim derken bakıyorsunuz toplum bizi değiştirmiş. Artık çiçek bahçesi hayal etmiyorum emin olun, nadide kalan birkaç çiçek de her gün ezilme tehlikesi ile karşı karşıyadır.
Ümit Fehmi Sorgunlu da daha birçok arkadaşımız, dostumuz gibi bir ideal uğruna gidenlerdendi. Bu idealizm ona madde boyutunda bir şey vermedi. Çoğu zaman götürdü, götürdü, götürdü. İnsanın tükenişine kadar, son saniyesine kadar süren bir ümitsiz bekleyişti. Ümitsiz olmasına ümitsiz bir bekleyiş ama hangimiz bu yoldan geri dönebildik ki…
Ciddi manada sarıldığı hikayeciliği ve bir de Berceste Dergisi…. Berceste’ye Vedat Ali Tok ve Bekir Oğuzbaşaran’la birlikte öyle bir ciddi emek harcadı ki sonunda Berceste ciddi manada bir varlık gösterdi. Tanındı, sevildi, ses getirdi. Maddi manada bir beklenti yoktu belki ama sanat adına hayatta hiç mi iyi ve güzel şeyler olmazdı. Türkiye şartlarında işler öyle zor ki… Bunu ancak yaşayan bilir.
Sanatın ve sanatçının belki de tek umudu yarınlara kalmak arzusudur. Belki bugün yerli yerine konmayan şeyler, yarınlarda gerçek değerini bulur umudunu taşımaktır. Bundan başka da yapacak bir şeyimiz yoktur aslında. Çünkü, aslında bir o kadar sitemli söz söylemek mümkünken sitemli sözler bize yakışmıyor.
-Sen hiç bina yaptın mı, sen hiç ülkeni gezdin mi, dünyayı gördün mü diye başlayan ukala sözü, senin minderine oturarak gördüğün dünyadan haberli değildir.
-Ben damarımdaki kana hükmediyorum, kalbime hükmedemiyorum, saçlarıma, gözlerime hükmedemiyorum, oturduğum taşa, alnımı koyduğum yastığa hükmedemiyorum, sen herkese ve her şeye hükmettiğini sanıyorsun?
Marifet, iltifat da görmese, biz ürettiklerimizden zarar etmedik Ümit Fehmi Ağabey… Çünkü, madde için çıkmadık yollara, esiri olmadık metanın. Zaman her şeyi silip sürürken, toprağa gazeller değil, ağaçlar kavuşurken zaman hükmünü hep senden yana verecek. Nur içinde yat. 

Yorumlar