ŞEKER AHMET (VAY DEZZE OĞLU!)

Karşınızda hoş sohbet bir insan... Bembeyaz saçlarıyla ve güleç yüzüyle birbirini bütünleyen bir çehre... Bilgeliğini öne çıkarmamak için gayret gösteren hoşgörü abidesi bir kişilik... En ciddi konuları bile esprili bir şekilde çözen son derece ince bir zeka yapısı.. İşte bu durumundan dolayı Kayseri çevresi ona “Şeker Ahmet” demiş. Onu tanıyanların ilk söylediği söz de zaten “Gerçekten şeker gibi bir insanmış” biçiminde oluyor.


Şeker Ahmet (Ahmet Z. Özdemir), hayatı seven yapısıyla, kendisiyle ve toplumla barışıklığı ile, ince nükteleri ile tanınmış ve sevilmiş. Şeker Ahmet’i yarınlara taşıyacak özelliği ise Türk Kültürünün ve Türk Dilinin büyük bir hayranı olması, Türk Diline ve Kültürüne büyük hizmetlerde bulunmasıdır. Onun “Avşarlar ve Dadaloğlu”, “Sarız’da Düğün”, Öyküleriyle Ağıtlar I ve II) ve “Öyküleriyle Halk Şiirleri” kitapları halk bilimi ve halk edebiyatı konusunda ortaya koyduğu anıt eserleridir.

Dile kolay, bir Şeker Ahmet, bu konularda ömrünü bağışlıyor. Emeğini esirgemiyor yarınlara bir şeyleri daha taşıyabilmek için. Kültür Bakanlığının bastığı üç eseri oldukça hacimli. Kaynak kişileri çok iyi tanıyor ve onları köylerinde, kasabalarında yakalayarak, yıllarca emek vererek bu eserleri ortaya getiriyor. Şeker Ahmet’in bu işi yapmasındaki amaç nedir? Kitap yazıp telif ücreti alarak zengin mi olacak? Mümkün değil. Aldığı telif ücreti onun harcadığı yol parasını bile karşılamaktan çok çok uzak... Peki, şöhret için mi yapıyor bunları? O da mümkün değil; çünkü, Türkiye’de bir halk edebiyatı araştırmacısı olarak şöhret olmanın getirisi ne kadardır ki? Peki öyleyse niçin bütün bu sıkıntılar göğüsleniyor?

Hani halk ozanlarımızın bir bade içmeleri vardır. O güne kadar şiir nedir bilmeyen bir kişi, bir gece rüyasında bir pir’in elinden bir bade içer. Önce neye uğradığı bilemez. Sonra dili çözülmeye başlar; çünkü bir sevdaya düşmüştür. Bu sevda ile köy köy, şehir şehir gezer bir hayali sevgilinin peşinden. Önemli olan kavuşmak da değil; bu sevda ile yana yana gezmek ve bu sevdayı dile getirmektir. Ben Şeker Ahmet gibi araştırmacıları bu ozanlara benzetirim. Türk Kültürüne ve Türkçeye bir sevdalanmaya gör, artık o köy senin, bu yayla benim gezmeye başlarlar. Bu sevda, onların kaleminden yılların çabaları olarak dökülür gelir. İşte şeker Ahmet’in beş kitabı da böyle bir sevdanın sonucu olarak gelmiştir.

Şeker Ahmet, 1934 yılında Sarız ilçesinin Karayurt köyünde doğmuş. O da kendi yörelerinin tabiriyle “dezze oğlu”dur. Avşar Türkmenleri, teyze kelimesine “dezze” derler ve bu kelimeyi de kendi aralarında bir şifre olarak kullanırlar. Biri diğerine “vay dezze oğlu” dedi mi, bilin ki karşıdaki kişi de Avşar Türkmenlerindendir. Bu söz ile ilgili Şeker Ahmet, bir fıkra anlattı bana:

Ankara’da iki delikanlı, “vay bana kötü baktın”, “sen bana daha kötü baktın” diyerek eften püften bir konu icat edip kavga etmeyi başarmışlar. Kıyasıya bir kavgadan sonra yorgun düşüp biraz akılları başlarına gelmiş. Biri sormuş:

-Sen nerelisin arkadaş?

-Pınarbaşılıyım.

-Neresinden?

-Karayurt köyünden.

Bu cevabı duyunca soruları soran genç, karşıdaki gencin boynuna sarılmış:

-Vay dezze oğlu !

******

Ahmet Z. Özdemir, yılların eğitimcisi... 1956 yılında Pazarören Mimarsinan Öğretmen Okulu’ndan mezun olmuş. Bursa Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümünü bitirmiş ve Eskişehir Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde lisans eğitimini tamamlamış.

Şeker Ahmet, yurdun dört bir köşesinde öğretmenlik yaparken hiç boş durmamış. Halk kültürünü ve edebiyatını yılmak bilmeyen bir çaba araştırmış. Halen de bu çabasında herhangi bir eksilme yoktur.

Şeker Ahmet’in bir özelliği de ulusal TV’lerde çekilen bir kısım belgesellere danışmanlık yapmasıdır. Hele onun 1990 yılında danışmanlığını yaptığı ve “Avşar Düğünü” adıyla yayınlanan belgesel, bugün değeri daha iyi anlaşılan ve kültürümüz adına yapılmış çok önemli bir eserdir. Keşke bu belgeselin CD’leri elimizde olsa da gönlümüzün istediği her an izlemek gibi bir lükse kavuşabilsek.

Bir yazarın en önemli görevi de bence yarınlara kalmayı başarmaktır. Şeker Ahmet, bu büyük çalışmaları ile yarınlara kalmayı hak etmektedir. Bu millet, kendisine iyilik edenleri de kötülük edenleri de unutmaz. Aradan 700 yıl geçse, bin yıl geçse ya bir hikayenin içinde, ya bir fıkrada yahut atasözünde bu hadiseyi yaşatır. Türk Milleti, Türk Diline ve Türk Kültürüne hizmet edenleri de “unutulmayacaklar” listesine aldı mı, bir yazar için, bir şair için, bir sanatçı için bundan büyük ödül olur mu?

Yorumlar