ESKİSİYLE YENİSİYLE OSMANLICILIK!

Tanzimat döneminin ünlü şairi Namık Kemal bir şiirinde:
“Amalimiz efkarımız ikbal-i vatandır
Serhaddimize kal'a bizim hâk-i bedendir
Osmanlılarız ziynetimiz kanlı kefendir
Gavgaada şehadetle bütün kâm alırız biz
Osmanlılarız can veririz nâm alırız biz” diyordu.

Evet, eskiden Osmanlıydık biz. Büyük vatan şairinin ifade ettiği gibi “can verip nam alan Osmanlılardık” hem de…

Aslına bakarsanız Osmanlının duraklama döneminde işler hiç iyi gitmiyordu. Rönesans hareketleriyle batıda başlayan büyük yenileşme hareketi kaçırılmıştı. Bir de Fransız İhtilâli’nden sonra bütün dünyayı kasıp kavuran milliyetçilik rüzgarları Osmanlı ülkesini de etkisi altına almıştı.

Osmanlı aydınları haklı olarak bu kötü gidişe çareler ararlarken herkes kendince bir yol aramaya başladı. Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük, Batıcılık gibi iyi bir niyetin ürünü olarak kurtuluş çareleri olarak ortaya atıldı. Birilerinin zannettiği gibi bu görüşler bir pastanın dilimleri gibi birbirinden çok çok farklı şeyler değildi. Öyle görünüyorlardı ama değillerdi. Çünkü, birbirlerini reddetmek şöyle dursun hem de iç içe geçmişlerdi.

Ne gariptir ki Fransız İhtilâli’nin bir sonucu olarak milliyetçi bir hareketin Türkler arasında gelişmesi beklenirken Tanzimat Fermanı ile Osmanlıcık fikri etrafında birleşme oldu. Bunun sebebi ise imparatorluğun farklı etnik yapıları arasında bir kaynaşma olabileceği umuluyordu. Bir Türk, bir Rum, bir Ermeni, bir Arap vs. “Ben Osmanlıyım” deyip sonuna kadar ülkelerini savunabilirler diye düşünülüyordu. Halbuki dünyada milliyetçilik hareketleri, imparatorlukları yok etmek için sömürgeci batı tarafından kullanılıyor ve yeni sömürge alanları çıkarılıyordu.

Çok iyi Fransızca bilen Jön Türkler, Batıyı ve Fransız İhtilalini çok iyi bildikleri halde yine de Osmanlı Devletini yürütme çabasına girmişlerdi. Çünkü, kurulan bir devlet “ebed-müddet” olmalıydı. İslamcılar ve Batıcılar da Osmancılık fikrine uzak değillerdi. Türkçüler ise o tarihte yoktu zaten. Türkçülük, Osmanlı Türklerine en son giren düşünce oldu. Türkler, milliyetçilik fikrini en son algılayan topluluklardan biri olarak tarihe geçtiler.

Sultan II. Mahmut "Ben tebaamın Müslüman olanını camide, Hıristiyan olanını kilisede, Yahudi olanını havrada fark ederim. Aralarında başka bir fark yoktur. Cümlesi hakkındaki muhabbet ve adaletim kavidir ve hepsi gerçek evladımdır." Diyordu. Diyordu demesine ama 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ve ondan sonrası, Osmanlıcılık için hiç de iyi şeyler getirmedi. Çünkü Ortodoks Ruslar, Anadolu içlerindeki Ortodoks Rumları ve Hıristiyan Ermenileri öyle bir galeyana getirdi ki Osmanlı ağır bir bedel ödemek zorunda kaldı. Halbuki Rumlar ve Ermenilerin kendilerini Osmanlı sayıp Ruslarla bir olmak şöyle dursun onlara karşı duracakları sanılıyordu.

Sultan II. Abdülhamid Han, Osmanlıcılık fikrini rafa kaldırıp “İslamcılık” fikrini ön plana aldı. Meşrutiyet idaresine son vererek yetkileri eline alması bu yüzdendi. İslamcılar, aynı zamanda Batıcı idiler. Batının Osmanlının her zaman önünde olduğunu ve mutlaka batının öncülüğüne ihtiyaç olacağını düşünüyorlardı. Bir de İslamcılığın Balkanlarda ve Arap Yarımadasında Batının siyasi oyunlarını çözeceğini sanıyorlardı. Müslüman toplulukların da Osmanlıdan ayrılarak ayrı bir devlet olma fikriyle Osmanlı Ordusuna verdiği ciddi kayıplar büyük bir çöküş meydana getirdi. Osmanlı ülkesindeki Müslümanlar, ne halifeyi ne de padişahı dinlediler. Gerek Balkanlardan gerekse Arap yarımadasından çok ağır kayıplarla ayrılmamızda Osmanlı ülkesindeki Müslümanların da büyük pay sahibi olmaları Osmanlı devletinin asıl unsuru olan Türkleri harekete geçirdi. Lakin, bu 1908’lerde ortaya çıkmış ve çok geç kalmış bir hareketti ve nihayet ana unsurun Türklerden kurulu olduğu bir Türk devletinin kurulma fikri daha o zamanlar dile getirilmeye başlanmıştı. Türkçülük hareketini bu kadar önemli kılan şeyler, 1908 yılında Bulgaristan’ın bağımsızlığını ilan etmesiyle başlayan süreç olmuştur. Balkanlardan da gün be gün çekilmemiz Balkan Savaşlarının bir sonucu olarak artık kaçınılmaz olmuştu. 1908’den 1918’e kadar geçen on yıllık zamanda Osmanlı Devleti hızla eridi ve nihayet 1. Dünya Savaşı ile tamamen işgale uğradı.

O dönemde artık Osmanlıcılık fikrini kimse ağzına alamazken İslamcılık fikri de yaşanan acı gerçekler karşısında cılız bir akım olarak kaldı.

1908-1918 yılları arasında insanlar büyük bir karamsarlığın içinde boğulurken sadece Türkçüler, idealist bir akım olarak ortaya çıktılar ve Milli Mücadele hareketine büyük destek vererek, Türk milletinin yeniden moral değerlerini inşa etmek yoluna gittiler. Osmanlının özünü teşkil eden asıl unsur Türk Milletiydi ve bu milletin tarihi, şan ve şeref doluydu. Eğer bu millet isterse “Asrın baş eğdi sandığı at yeniden şaha kalkabilirdi” Özellikle Ziya Gökalp’in sistemleştirdiği bu düşünce “Türkleşmek, İslamlaşmak ve Çağdaşlaşmak” gibi unsurları barındırıyordu ve İslamcılık ve Batıcılık düşüncelerini de Türkçülüğün içinde ele alıyordu. Bizim dinimiz gelişmeye açıktı ve hatta gelişmenin öncüsüydü. Eğer İslam doğru anlatılırsa Türk toplumunu ilerlemesinde önemli bir ivme olacaktı. Ayrıca Batıdan ilim ve teknoloji alınabilirdi ama asla Batının kültürel unsurlarını ve yaşayış biçimini alıp benimsemek doğru değildi.

Milli Mücadele hareketi başarıyla sonuçlanınca bu aynı zamanda Türkçülük hareketinin de başarısı demek oldu. Daha Türkiye kurulmadan Türkiye adında bir devletin kurulmasını öngören Türkçüler, bu görüşlerinde haklı çıktılar. Genç Türkiye Cumhuriyeti, resmi dili Türkçe olan ve ekseriyetini Türklerin oluşturduğu bir devlet olarak doğdu.

Şimdi özetlemeye çalıştığımız bu tarihi gelişimden sonra Cumhuriyetin 86. yıl dönümünde, ki temelleri daha önce de dile getirilen bir düşüncedir, Yeni Osmanlıcılık fikri ortaya atıldı. Daha önce 2. Cumhuriyetten bahsedenler olmuştu. Çok bir şey ifade etmeyen bu düşünceden sonra “Ayağa Kalk Osmanlı” diye kitapların yazıldığı bu ülkede “Yeni Osmanlıcılık” fikrinin ortaya atılması bizleri şaşırtmadı. Çünkü, Cumhuriyetin değerleriyle bağdaşamayan insanların varlığı bilinmekteydi.

Yeni Osmanlıcılık fikri, içi doldurulamamış bir düşünce olarak şimdilik taraftar arayışına devam ederken tarihçiler şaşkınlıklarını dile getirdiler. Mesela Prof.Dr.Halil İnalcık “Biz Osmanlı değiliz. Osmanlı azınlıkların üzerindeydi. Aynı şeyi biz yapalım olamaz. Milli bir devletiz. O bir imparatorluktu. Sultanın hâkimiyetini kim tanırsa, tebası oluyordu. Bu bunalım çok kötü neticeler verebilir” diye insanları uyarırken asıl tehlikeli yaklaşımı da bilim adamları ortaya koydular. Şöyle ki: Bu anlayışı ortaya koyanlar, Türkiye Cumhuriyetinin Osmanlı gibi etnik topluluklardan oluştuğunu iddia ederek Türk kavramını diğer etnik topluluklar arasında saymaktadırlar. Halbuki, ülkemizde Türklük herhangi bir etnik kavram olmayıp Türkiye Cumhuriyetinin asıl kurucu unsurudur ve millet düşüncesi Türk ana unsurunun üzerine şekillendirilmiştir. Tek millet olmak, tek ırk olmak anlamına gelmez ama Türkiye Cumhuriyeti halkı, birçok etnik unsurun bir araya gelerek oluşturduğu bir millet de değildir. Türk Milleti, kaderini kendisi ile birleştirmiş olan etnik gruplara vatanında yer göstermiş, onları bağrına basmıştır. Burada milleti oluşturan ilkelerden “kader birliği” ilkesi söz konusudur. Bizim milletimiz, “dil birliği”, “din birliği”, “kader birliği”, “vatan birliği”, “tarih birliği”, “kültür birliği” gibi birçok unsuru içinde barındırır ve etnik kimliğine bakılmaksızın bütün Türk vatandaşları kanun önünde eşittirler.

Kimse Türkiye Cumhuriyeti’ni, Türk devleti olmaktan, milli devlet olmaktan çıkarmaya çalışmamalıdır.

Özellikle Yeni Osmanlıcılık fikrinin AB ve ABD ayakları olduğu düşünüldüğünde bu fikrin Türk Milletinin çıkarları gözetilerek yapılan bir hareket mi, yoksa ABD çıkarlarının Türk Milletine “yerli bir kavram”la izah edilerek onun reddedilmesini önlemek için kurgulanmış bir hareket mi olduğu sorgusu yapılmaktadır. Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Biz Yeni Osmanlı isek, burnumuzun dibindeki Irak işgaline karşı tavrımız Osmanlılık fikriyle nasıl izah edilecek. Acaba Osmanlı, böyle bir işgale izin verir miydi? Osmanlılar, kendi ülkelerindeki üstlerden Amerikan uçaklarının Irak’a beş bin sorti yapmalarına müsaade ederler miydi? Acaba Osmanlının İncirlik gibi bir Amerikan üssü olabilir miydi? Acaba Kıbrıs sorunu ayağımıza bağ oluyor, Azerbaycan bizi Ermenistan konusunda engelliyor diyenler; Kıbrıs sorununu ve Azerbaycan’ı Osmanlının böyle değerlendireceği fikrine nasıl varabilirler? O zaman birileri Azerbaycan’a yardımına varan Kafkas İslam Ordusunu ve Nuri Paşa’yı hatırlatmazlar mı? Osmanlı, Azerbaycan’dan ne zaman vazgeçmiştir?

Yeni Osmanlılık, mantık silsilesine göre doğru olamaz. Osmanlıdan önce Selçuklu vardır, beylikler dönemi vardır. Hepsi de Türk devletleri, Türk beylikleridir ama hiçbiri de bir öncekinin ismini devam ettirmemiştir. Türkiye Cumhuriyetinden feragat edip " biz Osmanlıyız" demek devletlerin ve milletlerin tekamülüne (gelişmesine) aykırıdır. Evet, biz Selçuklunun ve Osmanlının devamı olan Genç Türkiye Cumhuriyetinin fertleriyiz. Bunu ifade etmek zor olmasa gerek...
Ha diyecekler ki biz eski Osmanlı coğrafyasıyla daha çok ilgileniyoruz. Çok güzel, ilgilenenin... Osmanlı oraların sahibiydi, siz de coğrafyanızdaki komşularla ilgilenin, dostluklar kurun, ilişkilerinizi geliştirin. Lakin bu durum kimseyi Osmanlı yapmaz. Sizler Türkiye Cumhuriyeti adına komşularınıza gidip geliyorsunuz, bir zamanlar oraların hakimi olan Osmanlı adına değil.

Yorumlar