Ahilik denen ütopya...

AHİLİK DENİLEN ÜTOPYA!


Yine ekim ayındayız, yine ekim ayının kültürel faaliyetleri arasında Ahilik Kültür Haftası etkinlikleri var. Osmanlı toplumundaki Ahilik Teşkilatının bugünkü devamı olarak nitelendirilecek topluluk Esnaf ve Sanatkarlar Odasıdır haliyle. Birçok faaliyet gözler önüne seriliyor.

Bütün bunlar, ahilik haftasının eski değerlerimizin ön plana çıkarıldığı, namuslu olmanın teşvik edildiği ve esnafların ödüllendirildiği, özendirildiği bir nevi “esnaf bayramı” olduğunu göstermektedir.

Hoş, ekonomik kriz esnafları fena halde vurup tası tarağı sattıracak hale getirdi ama ahilik nostaljisi inşallah onlara moral oluyordur.

*****

Bütün bunlar bir yana “ahilik” bizim için ütopyadır.(hayaldir) Sadece ahilik mi, birçok şey bizim için hayaldir. Eğer şu ecdattan kalan ulu mabetler, kervansaraylar, medreseler, köprüler, kümbetler, mezarlar olmasa, tesadüfen yan yana gelmiş insanlar yığını olduğumuzu düşüneceğim. Fakat bu tarihi eserleri gördüğüm zaman anlıyorum ki bizi birbirimize bağlayan ortak bir atamız var. Lakin o atanın torunları olarak ortak değerleri paylaşamamanın sıkıntılarını yaşıyoruz. Hepimiz de aynıyız artık. Atalarımızdan çok uzaklardayız bence. Anlayışımız farklı, felsefemiz farklı, kültürümüz farklı...

*****

Ahiliğin kurallarının anlatıldığı Fütüvvetname isimli eserler vardır. Bu eserde ahiliğin 724 tane kuralı verilmiştir. Bu kuralları bugün uygulamaya kalksak çarşıda pazarda esnaf kalmaz, etrafta insan bulamayız. Keseceği hayvana hor davranan bir kasap, malını satmayıp bekleten ve daha sonra daha fazla bir kazançla satan bir esnaf, kuşları öldürüp yavrularını anasız babasız bırakan bir işyeri sahibi, ölçüsüyle tartısıyla oynayan insanlar, yalan söyleyen, iftira atan, içki içen, etrafındaki insanları rahatsız eden, hayır işlemeyen, fakire ve ihtiyaç sahibine yardım etmeyen esnaflar, ahilik teşkilatından hemen atılıyordu ve bir daha da alınmıyordu.

******

Kurallarının bir çoğunu Kur’an-ı Kerim, Hadis-i Şerif ve Türk gelenek ve göreneklerinden alan ahilik müessesesi, Selçuklu ve Osmanlı toplumunda huzur ve barışın güvencesi idi.

Bir ahi günlük kazancından geçinebileceği kadarını alır, kalan kısmını ise ahi sandığı denilen bir sandığa bırakırdı. Bu sandıktan her ay, dul ve yetimler, yaşlılar, ihtiyaç sahipleri maaş alırlardı. Bugünkü anlamda bu sandık bir nevi işsizlik sigortası idi.

O zamanlar sözleri senet yerine geçiyordu. Bir ahi sözünü tutmadığı zaman teşkilattan hemen atılıyordu. O yüzden başka bir şehirden dahi mal alınsa ödemenin o kişiye günü gününe yapılması gerekirdi.

Bugün sadece “Eline, beline, diline sahip ol.” yazıları asmak yetiyor bizlere. Sözün senet olduğu dönemi ise bizim kuşaklarımız hiç görmedi.

******

Ha, ne diyordum: Ahilik bizim için ütopyadır diyordum. Ama ne ütopyadır. Atalarımızdan bizlere övünülecek bunca şey kalmıştır. Bu da bir başarıdır bence. Onların yaptıklarını yapmıyoruz ama onlarla övünüyoruz. Yetmez mi?

Yorumlar