Süleyman Çelebi ve Mevlid


Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazıt, Başkent Bursa'da yaptırmağa başladığı 20 kubbeli Ulu Camii, 1399 yılında tamamlatmış, caminin imamlığına da Süleyman Çelebi' yi tayin etmişti.
Uzun boylu, saz benizli bu genç kimdi? Nasıl olmuştu da, Yıldırım Beyazıt gibi, olgun ve bilgin bir padişah, bunca imamlar arasından onu seçmişti? Bunu o günlerde soranlar çoktu ama, zaman geçtikçe bu sorunun cevabı kendiliğinden ortaya çıkıyordu.
Yıldırım Beyazıt, 20 kubbelik bir Ulu Cami yaptırıp Türk mimarîsine bir şaheser armağan etmişse, bu camiye imam olan Süleyman Çelebi de, Türk Edebiyatına, altıyüz yıla yakın bir zamandan beri zevkle okunan ve dinlenen bir şaheser kazandırmıştı.
Bu şaheserin adı Vesîletü’n-Necât yani Mevlid idi. Eser, Hazreti Peygamber'e karşı duyulan derin saygı ve sevgiyi engin bir heyecan ve temiz bir Türkçe ile dile getiriyordu. Mevlid'in aslı ve tam metni elde bulunmamakla birlikte, tamamının 750 beyit kadar olduğu, eldeki eski metinlerden anlaşılıyordu.
Mevlid, bilindiği gibi:
Allah adın zikredelim evvelâ
Vâcib olur cümle işde her kula

Allah adın her kim ol evvel ana
Her işi âsân ede Allah ana.

beyitleriyle başlıyor, Divân Edebiyatımızın bir şiir tarzı olan Mesnevi biçiminde ve (Fâilâtün Fâilâtün) ölçüsü içinde devam ediyordu. Eserin son bölümündeki:
Hem sekiz yüz on ikide târihî
Bursa'da oldu tamam bu ey ahi

beytinden, Mevlid'in Bursa'da, 1410 yılında tamamlandığı ifade ediliyordu.
Mevlid, yüz yıllardan beri, kubbe kubbe gönülleri coşturduğu, her Müslüman Türk'ün her zaman okuduğu, Hazreti Peygamber'in doğum günlerinde, bayramlarda, kandillerde, ölüm yıldönümlerinde, her vesileyle elden ve dilden düşmediği, bu kadar çok bilindiği ve tanındığı halde, Mevlid şairi Süleyman Çelebi hakkındaki bilgilerimiz noksan ve yetersizdir. Öyle ki bir şaheser, kendi haşmeti içinde yaratıcısını gölgelemiş, onu unutturmuştur.
Kaynaklardan elde ettiğimiz bilgilere göre, Süleyman Çelebi, 1350 yıllarına doğru, Orhan Gazinin hükümdarlık yıllarında Bursa'da doğmuştur. Soyunun, Sultan Osman'ın kayın babası Şeyh Edebalı’ya dayandığı söylenir. Düzenli bir tahsil gördüğü ve devrinin bilgilerini, yetenekli bilginlerden, bu arada Emir Sultan Buharî'den ders aldığı bilinmektedir.
Bilgisi ve tavrıyla Yıldırım Beyazıt'ın dikkatini çektiği, Ulu Camiye hemen imam tayin edilmesinden anlaşılmaktadır. Aslında “Çelebi” unvanı, bilgin, efendi, alçak gönüllü, olgun bir kişi olduğu için verilmiştir. Süleyman Çelebi'nin Mevlevî olduğunu, bu yüzden kendisine Süleyman Dede unvanının da verildiğini söyleyenler vardır.
Süleyman Çelebi'nin ölüm yılı da kesin olarak bilinmemekle birlikte, araştırıcılar daha çok 1422 yılı üzerinde durmakta, bu tarih, onun ölüm tarihi olarak kabul edilmektedir. Mezarı, Bursa'da Çekirge yolu üzerinde ve Eski Kaplıca yanındadır. Son yıllarda bu mezar, Anıt şeklinde yeniden yaptırılmıştır.
Mevlid'in yazılış nedenleri üzerinde pek çok söylentiler vardır. Bir söylentiye göre, Bursa'da bir vâiz, Hazreti Muhammed'in öbür Peygamberlerden farkı olmadığını söylemiş, buna içerleyen Süleyman Çelebi Hz. Muhammed'in son ve üstün Peygamber olduğunu göstermek üzere Mevlid'ini yazmıştır.
Başka bir söylentiye göre, Süleyman Çelebi, çeşitli din adamlarının Hazreti Muhammed'i değişik biçimde ve çok farklı anlattıklarını görünce üzülmüş, herkesin kolayca anlayacağı ve değiştiremeyeceği manzum, doğru bir eser yazmaya karar vermiş ve bunu başarmıştır.
Yüzlerce benzeri yazıldığı halde, hiçbiri Mevlid'in ulaştığı şöhrete varamamış, Mevlid, Türk Edebiyatının ölümsüz, dinî bir şaheseri olarak yaşamıştır. Mevlid'in dili, XV. yüzyıl Anadolu Türkçesidir. Bu dil, oldukça sade, külfetsiz ve içtendir. Bu yüzden Mevlid, yüzyıllar boyunca Müslüman Türk halkının malı olmuş ve sevilmiştir. Mevlid'e zaman içinde, bazı katkılar, ekler olmuşsa da bunlar esere fazla bir şey getirmemiş, eserin bütünlüğünü bozmamıştır.
Mevlid, birçok dillere, bu arada İngilizce'ye de çevrilmiş, dünyanın birçok yerlerinde baskıları yapılmıştır. Memleketimizdeki kütüphanelerde el yazması olarak pek çok Mevlid metinleri bulunmakla birlikte, bunların en eskisi, ya da en eskilerinden biri İstanbul Ayasofya Kütüphanesinde bulunan 1510 tarihli Mevlid nüshasıdır. Süleyman Çelebi'nin el yazısıyla, ya da sağlığında yazılan Mevlid bugüne kadar ele geçmemiştir.

Yorumlar