Bugün ayrılık Gecesi

Anadolu’nun acıları, hüzünleri, ağıtları hiç bitmez. Bu acılar Anadolu coğrafyasına gelmeden de bizim insanımızın hayatında oldukça yer etmiş olmalı ki o dönemlerdeki ağıtlara “sagu” adını vermişler. Büyük yas törenleri olan “yuğ” törenleri başlı başına bir önem arz etmiş. Kam, bahşı, ozan, şaman gibi isimler alan halk şairleri bu törenlerin baş kişileri olmuş. Tabii ki kadınlar, kam analar, kadın bahşılar, adı sanı bilinmedik nice kız ozan, kadın ozan da var karşımızda. Mesela: “Alp Er Tunga öldü mü / Issız dünya kaldı mı / Felek öcünü aldı mı / Şimdi yürek yırtılır” diyen kimdir, bilinmez ki… Saguların (Ağıtların) bir de böyle bir özelliği var. Birden çok insan ağıda katıldığı için onlardan herhangi birine ağıtlar bağlanamıyor ve daha doğuştan halkın ortak malı oluyorlar.
Bugün Anadolu’nun ağıtçı kadınları ile eski zamanın yuğ törenlerinde ellerini pençe yapıp tırnakları ile yüzlerini yırtan ağıtçı kadınlar aslında aynıdır. Bugün de ölen kişinin bir eşyasını ortaya koyup ağıda başlayan ağıtçı kadınlar zaman zaman acıdan baygınlık geçiriyorlar ya da saçlarını yolup orta yere koyuyorlar.
BUGÜN AYRILIK GECESİ
Türk’ün işi yüzlerce yıldır az söyleyip çok şey ifade etmek olmuştur. O teferruatla uğraşmaz ve söyleyeceklerini basitçe ve kısaca söyler.
Bakınız bir ağıtta, çalışmaya giden bir adamın gurbetten memleketine dönüşü şöyle anlatılır:
Sülümenli’nin hocası
Bugün ayrılık gecesi
Kekilini buz deşirmiş
Kirpiğinin eğricesi

Süleymanlı’nın Hocası ifadesi ile ölüme doğrudan bir giriş yapılıyor. “Bugün ayrılık gecesi” ise ölümün en veciz anlatıldığı bölümdür. Hatta ölümün sebebi de hemen ifade edilecektir. “Keklini buz deşirmiş” (deşirmek: devşirmek, toplamak), yani ölüm sebebi belli oluyor, kişi donarak ölmüş. Son iki mısra bunu çok net bir şekilde açıklıyor.
Gurbette meydan gelen ölümlerde mutlaka ölüm mahallindeki hocaya yönelik bir sesleniş yer alıyor. Zelfinli Ali Bağ’in (Beyin) ağıtında da:
“Gardaşımı yuyan hoca
Garip diye koyma uca”

Diye hocaya seslenilir. Mesaj açıktır. Gurbette ölen kişi “garip”tir. Onun kimi kimsesi yok diye onun cenazesine özensiz davranmak olmaz.
Çarşıdan kazanı almışlar
Garip suyunu koymuşlar
Bu tüccar nireli diye
Gardaşın aslını sormuşlar

Zelfinli Ali Bey, kendi muhitinde çok iyi bilinen biri ama Kayseri’de vefat etmiş. Ağıdını karısı Kamile’nin yaktığı söyleniyorsa da ben ağıtta daha çok “gardaş” hitabını gördüm. Ağıdın asıl yakıcısının Ali Bey’in kız kardeşi olduğu açık. Tabii ki o devirde Zelfin nere, Kayseri nere… Ulaşımın çok zor olduğu o dönemlerde sadece ölüm haberini alıyorlar ama yapacakları bir şey de yok. Cenazeyi ise öldüğü yerde defnetmek gerekiyor. O yüzden tanımadık, bilmedik bir yerde ölen eşin yıkandığı suya karısı ya da kız kardeşi “Garip suyu” adını vermiş.
Sonra ölen kişi ile ilgili hatıralar ağıtlarda bir bir canlandırılır. Mesela, Ali Bey’in atı anlatılır:
“Gardaşım her ata binmez
Bindiği eveyik kırı”

Kır atın “eveyik” kuşuna benzetilen tonlaması ender bulunan sözlerden biri olmalı.
Boyraz ise yaylada ölmüş. Ağıdında yaylaya bir küskünlük gösterilmiyor. Ağıdı şöyle başlamış:
“Bizim yayla ne hoş olur
Sarı sümbül nergizinen
Öldüğümü aramıyom
Anam kaldı bir kızınan”

Boyraz’ın sadece bir kız kardeşi varmış. Baba da yok. Durum böyle olunca evde annesiyle kız kardeşi kalakalmış. Bir Anadolu erkeğinin kolayca hazmedeceği bir durum değil. Erkeksiz kalan bir ev korumasız kalmış demektir.
GÖNENDİN Mİ KARA TOPRAK
Boyraz’ın asıl adının Ömer (ağıtta Omar olarak geçer) olduğunu bir başka dörtlükten öğreniyoruz. Ömer, kara kaşlı diye tarif edilmiş.
Bizim yayla tablak tablak
Kaş kara da yüzler ablak
Omar Bâ’min alınceez
Gönendin mi kara toprak
Gönenmek, mutlu, mesut olmak, rahat bir hayat sürmek, sevinç duymak, sevinmek, âbâd olmak anlamında bir sözdür. Ablak yüzlü Ömer Bey’i bağrına kabul eden kara toprağa tam bir sitem vardır. İçin huzura erdi mi, mutlu musun gibi bir sözdür buradaki gönenmek ve tam bir kişileştirme bildirir.
Ağıt, ölümün gerçekleştiği mekanı da bildirir:
Yoruldum yola oturdum
Felek vurdu ben götürdüm
Pazarören’e giderken
Ben bir doru atlı yitirdim

Ömer Bey, doru atına binmiş Pazarören’deki yaylaya gidiyormuş. Ölüm sebebi ağıtta bildirilmiyor ama yaylada ansızın bir ölüm olayıyla karşılaşıldığı açıktır.
Bizim ağıtlarımız daha ziyade gök ekini biçmiş gibi giden gençler üzerinedir. Onların acılarının tarif edilemez bir tarafı vardır. Bundan sonra hayatlarının geri kalanını bitmez tükenmez acılarla geçirecek olanlar, arkada kalanlardır. İşte bir ana, bakın neler diyor:
Şu da başlık, şu da işlik
Ben bunları kuruturum
Byraz oğlum geleneçe
Bahçelerde çürütürüm

Acaba hiç gelmeyeceğini bile bile “Boyraz oğlum geleneçe (gelinceye kadar)” diyen bir ana nasıl bir umudun peşindedir, anlamak ne kadar zor. Herhalde son nefesini verene kadar Boyraz’ı anacak, onu sürekli rüyalarında görecek, hayata tutunduğu zamanlarda ise Boyraz’ın yüreğinde açtığı boşluğu hep hissedecektir. Nihayet ölümü düşleyecektir sırf Boyraz’a kavuşabilmek için.
“SOYKA YOKLUK”
18 yaşındaki Tülü ise bir hastalık kurbanı… Kimilerine göre Siroz denilen bir illete tutulmuş ve kurtulamamış. Ölüm haberi karşısında kızın anası Pembe’nin aklı başından gitmiş. Belki parası olsaydı Tülü yaşayacaktı. Ama başta “soyka yokluk” var, Pembe de ne yapsın?
Soyka, ölünün ardında bıraktığı giysilere verilen addır. Avşar ve Türkmen yörelerinde “soykası kalasıca” derler. “Soyka yokluk” ise ilk defa duyduğum bir tamlamadır. Yokluğun değersizliğini, halk tabiriyle kapıya konacak bir şey olmadığını anlatmanın bir güzel yolunu bulan Pembe Ana da Türkçeye kendinden bir parça katmış böylece.
DÜŞMANLARIN KAN İÇİYOR
Anadolumuzun bir de bitmeyen düşmanlıkları vardır. Mehmet, bu bitmez tükenmez düşmanlıkların kurbanlarından biri.
Hotam ol Mehmet hota
Sıçrar da binerdi ata
Düşmanların kan içiyor
Gitme dağarmenden öte
(dağarmen: değirmen)
Öyle ya değirmen sınır, değirmenden öteki tarafa geçtin mi, tehlike var demektir. Ama bir sıçrayişta atına binen Mehmet de tam bir delikanlı… Deli yüreği kaynadı mı, değirmenden de öte yana geçer, hatta isterse dünyanın öbür ucuna varır.
Ağ işlikte mavi düğmen
Gardaşın kaşlarını ağmen (eğmeyin)
Ya nidicin Kadir Mevlam
Yalınız Mehmede dağmen (değmeyin)

Ağıdı Mehmet’in kardeşi Fadime yakmış. Fadime, kardeşini yüce Mevla’ya teslim etmiş ama su uyumuş, düşman uyumamış; Mehmet, ölüm acısını, Fadime de kardeş acısını yaşamış.

Yorumlar