Fetih ve İstanbul


`İstanbul'u fetheden emir ne güzel bir emirdir, onun askerleri ne güzel askerlerdir.`
*İstanbul 'un kuşatılmasına ilişkin Hz. Muhammed'in hadislerinden çıkarılan iki inanç vardır. Birincisine göre Hz. Muhammed bir sohbet sırasında çevresindekilere şöyle buyurmuştur:"Bir yanı karaya, iki yanı denize bakan şehirden bahsedildiğini hiç duydunuz mu? Bu şehir İshak'ın 70 000. torunu tarafından zapdolunmadan kıyamet kopmayacaktır. Onlar şehrin tabyalarına yaklaşırken silahlarıyla, mancıklarıyla değil, yalnızca "La İlahe İllallah " ve "Allahü Ekber" sözleriyle harp edeceklerdir.O zaman şehrin denize bakan yanlarından biri yıkılacak, öbürü de sonra düşecektir. Nihayet kara tarafındaki surlar da düşecek ve galipler şehre girecektir."Bir başka seferinde İstanbul'un Müslümanlar tarafından fethedilen yerler arasına gireceğini şöyle bildirmiştir : "Elbette İstanbul fethedilir, orayı fetheden askerin başındaki emir, ne de güzel emirdir ve de bu asker ne de güzel askerdir."*Bu hadisler Arapları oldukça etkilediğinden tam 7 kez İstanbul'u almaya girişmişlerdi. Tam 7 yıl süren bir kuşatma sırasında da Hz. Eyüp şehit olmuş ve surların altında, sonradan yeri kaybedilen bir yere gömülmüştü. Hacı Bayram Veli'nin takipçilerinden biri olan Şeyh Akşemsettin, kentin Türklerin eline geçeceği saati önceden haber vermişti.Hz. Eyüp de Şeyh Akşemsettin'e rüyasında görünerek, gömülü olduğu yeri bildirmişti. Bu kabrin keşfedilmesi Türkler tarafından keramet sayıldı ve askerlerin gayretini arttırarak, İstanbul'un fethedilmesine yardımcı oldu.*Hacı Bayram Veli ile Sultan II Murat arasında geçen bir konuşmanın şöyle olduğu söylenir :Bir gün otururlarken II Murat, Hacı Bayram Veli'ye " Ya Hazret! Gece gündüz fikrimi işgal eder, şu Konstantiniye'nin fethi bu fakire müyesser ola mı dersiniz ?" diye sormuştu.Hacı Bayram Veli de şöyle cevap vermişti :"Hayır. O Fethi ne sen ne de ben göreceğiz. Şu köse ile şu oğlancığa nasip olsa gerektir."Köse dediği orada bulunan Akşemsettin, oğlancık dediği de henüz pek küçük yaşta bulunan Fatih Sultan Mehmet'ti.*İstanbul kuşatıldığında, askerin başında 77 tane evliya ve ermiş bulunuyordu. Fatih'in yardımlarını rica ettiği bu ermiş şahıslar arasında: Akşemseddin, Sivaslı Kara Şemseddin, Emir Buhari ,Cebe-Ali , Şeyh Zindani, Molla Gürani , Fenari , Molla Pulat , Horoz Dede , Ensari Dede , Aya Dede ve Hatab Dede de bulunuyordu .Orduda ekmekçibaşı görevini yürüten Cebe -Ali, bütün orduya ekmek yetiştirirdi. Bir fırından binlerce kişi için has ekmek çıkarırdı. Onun bu işi nasıl yaptığı bir sır olarak kalmıştı.Kuşatma sırasında ordu tuz darlığı çektiği bir sırada "Ben size tuz bulacağım" diye ortaya atılan genç bir asker, herkesin gözü önünde taş bir havana doldurduğu toprağı döve döve inceltmiş, incelttikçe toprak beyaz bir renk almış tuza dönüşmüştü. Böylece İstanbul ele geçirilene kadar ordunun tuz ihtiyacını bu asker karşılamıştı. Fatih'in bu kerametinden ötürü tuzcubaşı yaptığı Tuz Baba'nın kendi adını taşıyan cami ve türbesi, Beşiktaş sırtlarında yer alır.*Bizanslılar bütün gayretleriyle savaşıyorlardı. Bir taraftan da surların içinde bulunan Vedud Sultan adında bir kişi "İstanbul ele geçirilmesin" diye dua ediyordu. Duası kabul olduğundan fetih giderek güçleşiyordu. Kuşatmadan 10 gün sonra durumu ermişlerle konuşmakta olan Fatih'e Akşemseddin : "Üzülmeyin. İstanbul'u fethedeceğinizi size daha önce bildirmiştim. Fakat surların içinde Şeyh Maksud'un halifelerinden Vedud adında bir kişi vardır. O ölmeyince bu surların düşmesi imkansızdır. Ama 50 günde ölür." diyerek İstanbul'un fethedileceği günü bildirdi. Ancak bu ilahi sırrın saklı kalmasını istedi.*İstanbul kuşatma halindeyken Bizanslılarla ilgili kehanet doğru çıkmıştı. Son Bizans İmparatorluğunun ilk İmparatoru gibi Konstantin adını taşıyacağı söylenmişti ki; Fatih'in karşısında yer alan Bizans İmparatoru Konstantine idi.Ayrıca gökyüzünde dolunay bulunduğu sürece İstanbul'un fethedilemeyeceğine ilişkin bir inanç vardı. Oysa 24 Mayıs 1453 gecesi dolunay olması gerekirken Ay tutulmuş ve gökyüzü bir süre karanlık kalmıştı.*Odak noktası Çemberlitaş olan alandaki çeşitli sütunlar üzerinde bazen isimler de belirtmek suretiyle kentin geleceği ve kaderini açıklayan, hiyeroglif tarzda garip semboller yer alırdı.Evliya Çelebi'nin :"Konstantin orada acayip, garip tılsımlar ve binalar yaptırmıştır." dediği ve günümüzde Sultanahmet Parkı olarak bilinen Hipodrom da heykeller ile doluydu.Bunların arasında duran ve üzerlerinde ünlü Tyanalı Apollonius'un son günlerinin tam öyküsünü yazdırttığı bronz dikili taşlar, özellikle önemli sayılırdı. Apollonius ayrıca Konstantin'in Forumu'nda kente ve İmparatorluğa hükmedecek olan tüm imparatorların adlarını yazdırtmıştı.*İstanbul'un iki kapısına ilişkin iki söylenti vardı. Bir gün Latinlerin yaldızlı kapıdan kente girecekleri söylenirdi. Öteki inanca göre de kentin fatihi, Blahern Sarayı'nın altındaki bir yeraltı çıkışı olan Kerko Porta kapısından geçerek kenti alacaktı.Dolayısıyla Bizanslılar burayı ördürmüşlerdi.Ne ilginçtir ki, Fatih'in kuşatmasından önce, bu yeraltı kapısı tekrar açılmış ve Türkler kente buradan girmişlerdi.*Fatih Sultan Mehmet Manisa'dayken, Fransızlar Akka Kalesi'ni ele geçirmişlerdi. Bunun haberi geldiğinde üzülen Fatih'i teselli eden Akşemsettin: "Ağlama Padişahım, kafirlerin bu Akka Kalesi'nden aldığı ganimet, helvadan ibarettir. İstanbul'u fethettiğinde helva yersin. "diyerek, İstanbul'un fethini önceden haber verir ve arkasından da İstanbul'un fethi ile ilgili hadisleri okur.

FETİH VE İSTANBUL
MÜSLÜMAN ARAPLARIN KUŞATMALARI

İstanbul, Müslümanların sefer tarihlerinin başlarından itibaren kutsal bir hedef olagelmiştir. Önce Müslüman Araplar, ardından da Müslüman Türkler yüzlerce yıl boyunca İstanbul’a seferler düzenlemişler, bunların bir kısmında şehri kuşatmışlardır. Hz.Muhammed’den rivayet edilen, Kostantiniye’nin fethine ilişkin olan ve şehri fethedecek komutan ve askerlerin övüldüğü hadiseler bu seferlerin düzenlenmesini teşvik eden faktörlerden olmuştur.Müslümanların İstanbul’u hedefleyen ilk seferi Hz.Osman’ın hilafeti döneminde gerçekleşmiştir. Dönemin Suriye valisi Muaviye, İstanbul’u hedef alan ilk deniz seferini hazırlamıştır. Bu donanmanın 655’de Bizans deniz kuvvetlerini Fenike kıyılarında yok etmesi ile Müslümanlara deniz yolu açılmıştır.Müslümanların ilk İstanbul kuşatması ise, 668’de Muaviye‘nin Emevi Halifesi olduğu döneminde gerçekleşti. Kadıköy önünde konaklayan ordu kuşatmayı 669’un baharına kadar sürdürdüyse de şehri ele geçiremedi. Salgın hastalıklardan büyük kayıplar vermesi nedeniyle geri dönmek zorunda kaldı. İlerlemiş yaşına karşı sefere katılan Hz. Muhammed’in bayraktarı Hz.Ebu Eyyub El-Ensari bu kuşatma sırasında şehit düştü ve surların dibinde toprağa verildi. Bu seferden sonra, Muaviye’nin 673’de gönderdiği yeni donanma 674’de Marmara'ya girdi. 7 yıl süren kuşatma başarıya ulaşamadı.Ağustos 7-16-Eylül 717’deki Mesleme bin Abdü’l-Melik komutasındaki kuşatma da başarısızlıkla sonuçlandı. İstanbul önlerindeki ordu, bir yandan hava koşulları, açlık ve hastalıklar, öte yandan Bulgar çetelerinin saldırılarıyla çok kayıp verdi. Bazı kaynaklara göre bu kuşatma sırasında İmparator III.Leon, komutan Mesleme’nin isteği ile Müslüman esirlerin ibadeti için bir konağı mescide çevirmiş, kuşatmanın kaldırılmasından sonra da Mesleme’ye kenti gezdirmiştir.Arapların son kuşatması 781-782 yıllarında Abbasi Sultanı el-Mehdi’nin oğlu Harun komutasındaki ordu tarafından gerçekleştirildi. Harun Bizans ordusunu İzmit’te yenerek Üsküdar’a kadar ilerledi ve şehri kuşattı. Kuşatma sonunda Bizans ile bir anlaşma imzalayarak döndü. Daha sonra Abbasi tahtına oturan Harun er-Reşit, “Er-Reşit” unvanını bu seferle almıştır.Müslüman Arapların bunlar dışında da İstanbul’a yönelik seferleri olmuştur. Ama daha sonraki bu seferlerin hiçbiri kuşatmayla sonuçlanmamıştır.
OSMANLILARIN İSTANBUL KUŞATMALARI
Osmanlı Türkleri 14. yüzyıl boyunca Bizans ve İstanbul ile ilgilendiler. Fetihten çok önce, bugünkü İstanbul metropolüne dahil olan yerleşim birimlerinin, Suriçi hariç tamamı Osmanlı toprağı haline gelmiştir. Yanı sıra Osmanlılar bütün bu dönem boyunca, Bizans’ın iç işlerine de karıştılar ve iktidar mücadelelerine taraf oldular. Fethe kadar süren dönemde de sürekli İstanbul civarında manevralar yaptılar.1340’da Osmanlı ordusu İstanbul kapılarına kadar ilerlediyse de bu bir kuşatmaya dönüşmedi. Sultan I. Murat’ın Çatalca’dan başlattığı sefer de Hıristiyan dünyasının oluşturduğu güçlü ittifakla durduruldu.İstanbul’un fethedilmesine yönelik ilk güçlü kuşatma Sultan Yıldırım Bayezit tarafından yapıldı. İmparator ile yapılan anlaşma sonucu Yıldırım Bayezit’in kuvvetleri şehre giremedi.Sultan Yıldırım Bayezit, bundan sonra da İstanbul üzerindeki etkisini sürdürdü. İstanbul içinde bir Türk Mahallesi, cami ve Türklerin yargılanacağı bir mahkeme kurulmasını sağladı. Osmanlı’nın çıkarlarını gözeterek İmparatorların tahta çıkmasında etkili oldu. Bu durum Türklerin ileride İstanbul’u fethetmesini etkileyen en önemli faktörlerdendir. Sultan Yıldırım Bayezit’in dönemindeki son kuşatma girişimi 1400’de yapıldı. Fakat Timur istilası bu hareketi yarıda bıraktırdı. Sultan Yıldırım Bayezit’in oğlu Musa Çelebi’nin1411’deki kuşatması da başarısızlıkla sonuçlandı. Osmanlı kuvvetlerinin başarılarından ürken İmparator, Musa Çelebi’nin Bursa’daki kardeşi Çelebi Mehmet’in desteğini alarak kuşatmanın kaldırılmasını sağladı. Daha sonra Osmanlı padişahı olan Çelebi Mehmet döneminde İstanbul’a sefer düzenlenmedi.Fetihten önceki son kuşatma Sultan II. Murat zamanında gerçekleşti. Uzun bir hazırlık dönemine ve sağlam bir stratejiye dayanan bu kuşatma öncekilerden çok daha zorlu geçti. Kuşatma 15 Haziran 1422’de 10 bin akıncının, İstanbul’u taşraya bağlayan bütün yolları kesmeleriyle başladı. Dönemin en etkili manevi otoritelerinden olan Emir Sultan’ın da Bursa’dan gelerek yüzlerce dervişi ile birlikte orduya katılması askerin coşkusunu artırdı. 24 Ağustos’ta Emir Sultan’ında yer aldığı saldırı çok şiddetli oldu ise de, şehrin alınmasına yetmedi. Bu kuşatma Sultan II.Murat’ın kardeşi Şehzade Mustafa’nın isyanı üstüne kaldırıldı. Artık İstanbul’un fethi Sultan Murat’ın oğluna kalmıştır.
FETİHTEN ÖNCE İSTANBUL
Fetih öncesinde Bizans güçlü bir imparatorluk olmaktan çıkmıştı. İmparatorluk Konstantinopolis şehriyle sınırlı hale gelmişti, toprakları Konstantinopolis’ten başka Marmara kıyısındaki Silivri Kalesi, Vize ve Misivri gibi küçük kasabalardan ibaretti. Buralar da Osmanlılar tarafından çepeçevre kuşatılmıştı. Sur dışındaki küçük Bizans kasabalarının Osmanlı sınırlarına katılmamış olması ise direnmelerinden değil, buraların çok ciddiye alınmamasından ve hedefin önce Konstantinopolis olmasındandı. Kaldı ki son kuşatmaların başarısız olmasının sebebi ordu değil, daha çok Osmanlı’nın iç sorunlarıydı.Bizans’ın gücü bu dönemde bir imparatorluk gücü değildi. Bizans imparatorları da artık Osmanlılara itaatini sunmuş ve her yıl düzenli haraç ödemeyi kabul etmişlerdi. Osmanlılar için artık karşılarında Bizans İmparatorları yerine kendilerine haraç veren küçük Tekfurlar vardı. Konstantinopolis de bir imparatorluk başkentinden ziyade dini bir merkezdi. Hıristiyan dünyasının İslam dinine ve Müslüman ordulara karşı en son ve en güçlü kalesiydi ve kesinlikle düşmemeliydi. Bu yüzden Papa önderliğinde bu kaleyi korumak için yeni Haçlı Seferleri örgütleniyordu.Bu dönemde Osmanlı akınlarından ve kuşatmalarından bunalan Bizans’ın önemli sorunu, Hıristiyan dünyasındaki örgütlenmenin Ortodoks ve Katolik olarak ikiye ayrılmış olmasıydı. Bu ayrılık Hıristiyan Avrupa’nın Ortodoks Bizans’ı yeterince kollayamaması anlamına geliyordu. Bu ikiliği gidermek için çaresizlik içinde çırpınan İmparator ve Patrik, 1439’da Floransa Konsili’nde Katolik Kilisesi’ne boyun eğdi. Rum Ortodoks Kilisesi de Katolik Kilisesi’ne boyun eğdi. Rum Ortodoks Kilisesi ile Katolik Kilisesi kavgasında zoraki de olsa bir ittifak dönemi başladı. Böylece yüzyıllardır süren Ortodoks-Katolik çatışması, Osmanlı’nın baskısıyla kısa süreli de olsa donduruldu. Ancak bu anlaşma Konstantinopolis halkı tarafından hiç de hoş karşılanmadı ve Ayasofya’daki resmi kutlama törenleri halkın sert protestolarıyla karşılaştı. Bizans halkı Konstantinopolis’te Avrupalıyı görmek istemiyor, yeni bir Latin dönemi yaşamaktan korkuyordu.Floransa Konsili’nde sağlanan birleşmeden sonra kurulan güçlü Haçlı Ordusu, Rumeli’yi 1443 ve 1444’de istila etti. Fakat 1444’de Osmanlı’nın kazandığı Varna Zaferi ile Haçlıların önünü kesti. Bu son savaş Kostantinopolis’in alınyazısını belirledi. Osmanlının Anadolu’ya ve Rumeli’ye yayılan genç İmparatorluğu için Kostantinopolis’i fethetmek artık tersi düşünülemez bir mecburiyetti. İmparatorluk topraklarının tam kalbindeki bu yabancı unsur ortadan kaldırılmalıydı; çünkü Anadolu’nun ve Rumeli’nin gerçek anlamda birbirine bağlanması Kostantinopolis’in fethiyle mümkündü.
İSTANBUL’UN FETHİ
İstanbul’un fetih hazırlıkları bir yıl önceden başlatıldı. Kuşatma için gerekli olan çok büyük toplar döktürüldü. 1452 yılında Boğaz'ın kontrolünü sağlamak için Rumeli Hisarı inşa edildi. 16 kadırgadan oluşan güçlü bir donanma oluşturuldu. Asker sayısı iki kat arttırıldı. Bizans’ın yardım almasını engellemek için yardım yolları kontrol altına alındı. Cenevizlilerin elinde bulunan Galata’nın da savaş esnasında tarafsız kalması sağlandı. 2 Nisan 1453 tarihinde ilk Osmanlı öncü kuvvetleri İstanbul önlerinde görüldü. Böylece kuşatma başladı. Fethin kronolojisi şu şekildedir :
6 Nisan 1453:
Fatih Sultan Mehmet otağı Konstantinopolis önlerinde, St.Romanus Kapısı (Şimdiki Topkapı) önüne kuruldu. Aynı gün şehir, Haliç’ten Marmara’ya kadar kuşatıldı.
6-7 Nisan 1453:
İlk top atışları başladı. Edirnekapı yakınındaki surların bir kısmı yıkıldı.9 Nisan 1453: Baltaoğlu Süleyman Bey Haliç’e girmek için ilk saldırıyı yaptı.
9-10 Nisan 1453:
Boğazdaki surların bir bölümü ele geçti. Baltaoğlu Süleyman Bey Prens adalarını ele geçirdi.
11 Nisan 1453:
Büyük surlar dövülmeye başlandı. Yer yer gedikler açıldı. Sürekli dövülen surlarda tahribat önemli boyutlara ulaştı.
12 Nisan 1453:Donanma Haliç’i koruyan gemilere saldırdı fakat Hıristiyan gemilerinin üstün gelmesi Osmanlı ordusunda moral bozukluğuna yol açtı. Fatih Sultan Mehmet’in emri üzerine havan topları ile Haliç’teki gemiler dövülmeye başlandı ve bir kadırga batırıldı.
18 Nisan 1453, Gece:
Padişah, ilk büyük saldırı emrini verdi. Dört saat süren saldırı püskürtüldü.
20 Nisan 1453:
Yardıma gelen erzak ve silah yüklü, üçü Papalığın, biri Bizans’ın dört savaş gemisiyle Osmanlı donaması arasında Yenikapı açıklarında bir deniz savaşı meydana geldi. Padişah bizzat kıyıya gelerek Baltaoğlu Süleyman Paşa’ya gemilerini her ne pahasına olursa olsun batırmasını emretti. Osmanlı donanması, sayıca üstünlüğüne rağmen, kendilerinden büyük ve yüksek olan düşman gemilerini engelleyemedi. Bu başarısızlık Osmanlı Ordusunda bir bozgun etkisi gösterdi. Asker orduyu terk etmeye başladı. Hemen sonra bu durumdan istifade etmek isteyen İmparator bir barış önerisinde bulundu. Sadrazam Çandarlı Halil Paşa’nın desteğiyle bu öneri reddedilerek, kuşatmaya ve surların büyük toplarla dövülmesine devam edildi.Bütün bu bozgun havası içinde Fatih Sultan Mehmet’e şeyhi ve hocası Akşemseddin’in fetih müjdesi mektubu geldi. Fatih Sultan Mehmet bu manevi desteğin de etkisiyle bir yandan saldırıyı şiddetlendirirken, öte yandan herkesi şaşırtan yeni girişimlerde bulundu: Dolmabahçe’de demirlenen donanma karadan Haliç’e indirilecekti.2
2 Nisan 1453:
Sabahın erken saatlerinde Hıristiyanlar, Fatih Sultan Mehmet’in inanılmaz azminin Haliç sırtlarında, karada seyrettiği gemileri hayret ve korkuyla gördüler. Öküzlerle çekilen 70 kadar gemi yüzlerce gemi tarafından halatlarla dengeleniyor ve kızaklar üzerinde ilerliyordu. Öğleden sonra gemiler artık Haliç’e inmişlerdi.Türk donanmasının umulmadık biçimde Haliç’te görünmesi Bizans üzerinde büyük bir olumsuz tesir yaptı. Bu arada Bizans kuvvetlerinin bir kısmı Haliç surlarını savunmaya başladığı için, kara surlarının savunması zayıfladı.
28 Nisan 1453:
Haliç’teki gemi yakma girişimi yoğun top ateşiyle engellendi. Ayvansaray ile Sütlüce arasına köprü kuruldu ve buradan Haliç surları da ateş altına alındı. Deniz boyu surlarında tamamı kuşatıldı.İmparator’a Cenevizliler aracılığıyla koşulsuz teslim önerisi iletildi. Eğer teslim olunursa serbestçe istediği yere gidebilecek, halkın canı ve malı güvende olacaktı. İmparator bu teklifi kabul etmedi.
7 Mayıs 1453:
30.000 kişilik bir kuvvetle Bayrampaşa deresi üzerindeki surlara yapılan 3 saatlik saldırı sonuca ulaşamadı.
12 Mayıs 1453:
Tekfur Sarayı ile Edirnekapı arasında yapılan büyük saldırı püskürtüldü.
16 Mayıs 1453:
Eğrikapı önüne kazılan lağımla Bizans’ın açtığı karşı lağım birleşti ve yeraltında şiddetli bir çarpışma oldu.Aynı gün Haliç’teki zincire yapılan saldırı da başarılı olamadı. Ertesi gün tekrar saldırıldı, yine sonuca ulaşılamadı.
18 Mayıs 1453:
Hareketli ağaçtan bir kule ile Topkapı yönünden saldırıya geçildi. Şiddetli çarpışmalar akşama kadar sürdü. Bizanslılar gece kuleyi yaktılar, doldurulan hendekleri boşalttılar.Sonraki günlerde surların yoğun top ateşiyle dövülmesi sürdürüldü.
25 Mayıs 1453:Fatih Sultan Mehmet, İmparator’a İsfendiyar Beyoğlu İsmail Bey’i elçi göndererek son kez teslim olma teklifinde bulundu. Bu teklife göre imparator bütün malları ve hazinesiyle istediği yere gidebilecek, halktan isteyenlerde mallarını alıp gidebilecekler, kalanlar mal ve mülklerini koruyabileceklerdi. Bu teklif de reddedildi.
26 Mayıs 1453:
Kuşatmanın kaldırılması, aksi durumda Macaristan’da Bizans lehine harekete geçmek zorunda kalacağı, ayrıca Batı devletlerinin gönderildiği büyük bir donanmanın yaklaşmakta olduğu gibi söylentilerin artması üzerine Fatih Sultan Mehmet Savaş Meclisini topladı. Bu toplantıda, baştan beri kuşatmaya karşı olan Çandarlı Halil Paşa ve taraftarları kuşatmayı kaldırılmasını savundular. Padişah ile birlikte lalası Zağanos Paşa, Hocası Akşemseddin, Molla Gürani ve Molla Hüsrev gibi zatlar buna şiddetle karşı çıktı.Saldırıya devam etme kararı alındı ve hazırlıkları yapma görevi Zağanos Paşa’ya verildi.
27 Mayıs 1453:Genel saldırı orduya duyuruldu.
28 Mayıs 1453:
Ordu, gününü ertesi gün yapılacak saldırılara hazırlanmak ve dinlenmekle geçirildi. Orduda, tam bir sessizlik hakimdi. Fatih Sultan Mehmet safları dolaşarak askeri yüreklendirdi.İstanbul’da ise bir dini ayin düzenlendi, İstanbul Ayasofya’da herkesi savunmaya davet etti. Bu tören Bizans’ın son töreni oldu.
29 Mayıs 1453:Birlikler hücum için savaş düzenine girdiler. Fatih Sultan Mehmet sabaha karşı savaş emrini verdi. Konstantinopolis cephesinde askerler savaş düzenini alırken halk kiliselere doluştu.Osmanlı ordusu karadan ve denizden tekbirlerle ve davul sesleri ile son büyük saldırıya geçtiler. İlk saldırıyı hafif piyade kuvvetleri yaptı, ardından Anadolu askerleri saldırıya geçti. Surdaki gedikten içeriye giren 300 kadar Anadolu askeri şehit olunca, ardından Yeniçeriler saldırıya geçtiler yanlarına kadar gelen Fatih Sultan Mehmet’in yüreklendirmesiyle göğüs göğse çarpışmalar başladı. Surlara ilk Türk Bayrağını diken Ulubatlı Hasan bu arada şehit oldu. Belgrat kapıdan Yeniçerilerin içeri girmesi ve Edirnekapı’daki son direnişçileri ardından çevrilmeleri üzerine Bizans savunması çöktü. Askerleri tarafından yalnız bırakılan imparator sokak çatışmaları sırasında öldürüldü. Her yandan kente giren Türkler Bizans savunmasını tümüyle kırdılar. Fatih Sultan Mehmet öğleye doğru Topkapı’dan şehre girdi, doğruca Ayasofya ‘ya girerek burayı camiye çevirdi. Böylece bir çağ açılıp, bir çağ kapandı.
FETHİN SONUÇLARIİstanbul’un fethinin Türk, İslam ve dünya açısından önemli ve tarihin akışına yön verecek olan sonuçları vardır. Bu nedenle birçok tarihçi İstanbul’un fethiyle Ortaçağ’ın sona erdiğini kabul eder.Fetihle birlikte Osmanlılar, Anadolu’da kurulmuş bulunan çok sayıdaki Türk Beyliğine karşı üstünlüğünü pekiştirmiş bulunuyordu. Bu nedenle İstanbul’un fethi, Anadolu’daki Türk birliğinin sağlanmasında önemli bir etkendir. Osmanlıların sadece Anadolu’daki Türklerin değil, aynı zamanda bütün İslam ümmetinin lideri olması süreci de fetihten sonra başlar. Böylece Osmanlı Beyliği bir dünya devleti haline gelecektir.Fetihten sonra, Osmanlı liderliğindeki İslam, dünya politikasının temel dinamiklerinden biri olmuştur. O dönemde Eski Dünya’da yaşanan bütün uluslararası olaylarda Müslümanların belirleyici bir rolü vardır.Avrupa Hıristiyanlığı yaklaşık üç asır boyunca Haçlı Seferleri ile İslamiyet’i Ön-Asya’dan çıkarmaya çalışmıştı. Bu mücadelede İstanbul Haçlılar için bir sınır karakolu işlevi görüyordu. İstanbul’un fethinden sonra Ön-Asya’daki İslam egemenliği Hıristiyan dünyasınca kesin olarak kabullenilecek ve bir daha bu toprakları kurtarmak için Haçlı seferi düzenlemeyecektir. Aksine İslam Avrupa içlerine yönelecektir. İstanbul’un Fethi Müslümanlar için Avrupa’ya karşı kazanılmış ve uzun yıllar sürecek bir üstünlüğün başlangıç noktasıdır.İstanbul’un fethinin dünya tarihi açısından önemli olmasının bir diğer sebebi de Rönesans üzerindeki etkisidir. Fetih’ten sonra birçok Bizanslı düşünür ve sanatçı yanlarına çok değerli yazma eserleri de alarak, çoğunlukla Roma’ya göç ettiler. Bu kimseler klasik Yunan kültürüne dönüşte önemli rol oynadılar ve kısa bir süre sonra Avrupa’da Rönesans hareketi başladı.
FATİH SULTAN MEHMET
1432-1481 yılları arasında yaşamış yedinci Osmanlı padişahıdır. 1444 ve 1451 yıllarında iki kez tahta çıkmış ve toplam otuz bir yıl tahta kalmıştır.Küçük yaştan itibaren eğitimine büyük önem verilen Şehzade Mehmet, Molla Yegan, Akşemsettin, Molla Gürani ve Molla Ayas gibi devrin önde gelen bilginleri tarafından yetiştirildi. Dönemin geleneğine uygun olarak devlet yönetiminde tecrübe kazanması için Manisa Sancakbeyliğine tayin edildi. Mükemmel bir eğitimle, matematik, geometri, hadis, tesir, fıkıh, kalem ve tarih bilimleri tahsil etti. tebasına kendi dili ile hitap etmek için Arapça, Farsça, Latince, Yunanca ve Sırpça öğrendi. Kudretli bir asker olduğu kadar geniş görüşlü bir fikir adamı olarak yetişti. Edebiyatla da ilgilenen Fatih, şiirde devrinin üstatları arasında yer aldı ve “Avni” mahlasıyla edebi değeri yüksek şiirler yazdı. Sarayda yazılan ilk divan Fatih’e aittir.Fatih Sultan Mehmet, Manisa Sancakbeyi iken babası Sultan II.Murat’ın tahttan çekilmeye karar vermesi üzerine padişah ilan edildi. Tahtta çocuk yaşta birinin olmasından cesaretlenen Avrupa devletleri, Osmanlı topraklarını taciz etmeye başladılar. Osmanlıları Avrupa’dan atmak için büyük bir haçlı ordusu hazırladılar. Bunun üzerine Sultan II.Murat ordunun başına geçti ve Varna Meydan savaş’ında Haçlı Ordusunu yenilgiye uğrattı. Bu savaştan sonra Sultan II.Murat tekrar devletin başına geçti. Fatih Sultan Mehmet Manisa’ya gönderildi. İkinci şehzadelik döneminde de yine dönemin önemli bilginlerinden ders almayı sürdürdü.Sultan II.Murat’ın vefatı üzerine Fatih Sultan Mehmet başkent Edirne’ye gelerek ikinci kez tahta çıktı. Tahta çıktığında ilk işi İstanbul‘un fethine ilişkin şehzadeliği dönemlerinden beri tasarladığı planları uygulamak oldu.Önce Anadolu Hisarı’nın karşısına Rumeli Hisarı’nı yaptırdı. Bir yandan da Avrupa’da görülmemiş büyüklükte toplar ısmarladı ve bir donanma kurdu. Saldırı gününde komutayı doğrudan üstlendi.İstanbul’un fethinden sonra Tuna’ya kadar hakim olmaya ve Sırp sorununu çözmeye yöneldi. Sırbistan’ın Osmanlı hakimiyetine girmesini sağladı. Fetih hareketlerine devam ederek Cenovalıların ticari limanı Kele’yi ve önemli bir üs olan Amasra’yı ele geçirdi. Ardından Sinop’u alarak Candaroğulları’na, Trabzon’u alarak Pontus Devleti’ne son verdi. Midilli Adası’nı Osmanlı topraklarına kattı. Bosna-Hersek’in fethini tamamladı. Tuna güneyindeki Balkanları Osmanlı idaresinde birleştirdi. Karamanlılardan Konya ve Karaman’ı alarak Karaman Eyaleti’ne dönüştürdü. Venediklerden Eğriboz Adası’nı aldı. Ayrıca Alaiye (Alanya) Beyleri’nin egemenliğine son verdi. Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’ı Otlukbeli Savaşı’nda yenerek Anadolu’yu kesin olarak Osmanlılar’a bağladı. Daha sonra Batıya yönelerek bazı Cenova kalelerini fethetti ve Kırım Hanlığı’nı Osmanlılara bağladı. Arnavutluk’u ele geçirdi. Güney İtalya’daki Otranto Osmanlıların eline geçti. Bunun üzerine Papalık büyük bir telaşa kapıldı. Yeni bir haçlı seferinin düzenlenmesi için Avrupa devletlerine çağrıda bulundu. Fakat Avrupa devletleri buna cesaret edemediler.Fatih Sultan Mehmet, 1481 ilkbaharında yeni bir sefere çıkarken Gebze yakınlarında vefat etti. Bazı araştırmacılara göre zehirlenerek öldürülmüştür.
DEVLET VE BİLİM ADAMI FATİH SULTAN MEHMETBenzerine çok rastlanmayan son derece yoğun bir eğitimden geçen Fatih Sultan Mehmet, daha çocukluğundan itibaren büyük bir devlet adamı olmak üzere yetiştirildi.Üstün bir komutanlık özelliğine sahipti. Çok iyi teşkilatlanmış ordusunu savaşlarda en iyi şekilde kullandı. Yapacağı seferlerden en yakınlarını bile haberdar etmez ve bunların gizli kalmasına son derece özen gösterirdi. Topçuluğa gerekli önemi veren ilk padişahtır. Fatih’ten önce top, bütün dünyada sesiyle düşmanı ürkütmesi için kullanılırdı. Büyük kaleleri yerle bir edeceği ve meydan muharebelerinde önemli rol oynayacağı hiç düşünülememişti. Fatih bütün bunların akıl ederek o tarihe kadar görülmemiş sayı ve çapta top yapılmasına yöneldi. Topların balistik ve mukavemet hesaplarını kendisi yaptı. Dünya çapında bir devlet kurma fikrine yürekten inanmıştı. Bu idealin gerçekleşmesi için ömrünü fetihlerde geçirdi. 30 yıl süren saltanatı boyunca ikisi imparatorluk, altısı prenslik, beşi de dukalık olmak üzere irili ufaklı 17 devletin topraklarını fethetti. Karadeniz’i bir Türk denizi haline soktu, bütün Balkan yarımadasını ele geçirdi ve Ege’de bazı adaları aldı. Babası Sultan II.Murat’tan devraldığı Osmanlı Devleti’nin topraklarını 2,5 katına çıkardı.Fatih Sultan Mehmet, fetihleriyle olduğu kadar, devlete düzenli sürekli bir yapı kazandırmak için getirdiği düzenlemeler açısından da Osmanlı tarihinde önemli bir yer tutar. Fatih Kanunnamesiyle yönetim, maliye ve hukuk alanlarında kurallar koyarak devletin işleyişini düzenledi. Geniş görüşlü ve açık düşünceli bir padişah olarak kültür ve sanat alanında gelişmeye öncülük etti. İnsanlara, inançları konusunda eşi görülmemiş bir hoşgörü gösterdi. İstanbul’u aldıktan sonra İtalyan hümanistleri ve Rum bilginlerini sarayında topladı. Ortodoksluğun tek ve en büyük koruyucusu oldu. Patrik, Osmanlı protokolüne göre vezir rütbesine eş tutuldu.Patrik II.Gennadios’a Hıristiyan inancının temel ilkelerine ilişkin bir eser hazırlattı ve Osmanlıcaya çevirtti. Fatih Camii’nin çevresinde kurduğu sekiz medrese, İslam ilimleri alanında yüz yıl boyunca imparatorluğun en önemli öğretim kurumu oldu. Zaman zaman “ulema” adı verilen İslam ilahiyatçılarını bir araya toplayarak onların tartışmalarını dinlerdi. Bilginlere karşı büyük yakınlık gösterir, onlara saygı ile davranırdı. Osmanlı İmparatorluğu Fatih’in hükümdarlığı zamanında matematik, astronomi ve ilahiyat alanında en yüksek düzeye erişti.


`İstanbul'un fethini gören Üsküdar` Yahya Kemal Beyatlı
Üsküdar, bir ulu rüyayı görenler şehri!
Seni gıbta ile hatırlar vatanın her şehri.
Hepsi der: “Hangi şehir görmüş onun gördüğünü?
Bizim İstanbul’u fethettiğimiz mutlu günü!”
Elli üç gün en mehabetli temaşa idi o!
Sanki halkın uyanık gördüğü rüya idi o!
Şimdi beş yüz sene geçmiş o büyük hatıradan;
Eli üç günde o hengame görülmüş buradan;
Canlanır levhası hala beşer ettikçe hayal;
O zaman ortada, her saniye gerçek bir hal.
Gürlemiş Topkapı’dan bir yeni şiddetle daha
Şanlı namiyle ‘Büyük Top’ denilen ejderha.
Sarf edilmiş nice kol kuvveti gündüz ve gece,
Karadan sevk edilen yüz gemi geçmiş Haliç’e;
Son günün cengi olurken ne şafakmış o şafak,
Üsküdar, gözleri dolmuş, tepelerden bakarak,
Görmüş İstanbul’a yüz bin meleğin uçtuğunu;
Saklamış durmuş asırlarca hayalinde bunu.

`Aziz İstanbul` Yahya Kemal Beyatlı
Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul!
Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer.
Ömrüm oldukça gönül tahtına keyfince kurul!
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer.
Nice revnaklı şehirler görünür dünyada,
Lakin efsunlu güzellikleri sensin yaratan.
Yaşamıştır derim en hoş ve uzun rüyada
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.

Yorumlar