Sizden iyi olmasın

Halkımız böyle diyor, sizden iyi olmasın, iyi biridir. Olsun, olsun, bence bizden iyi biri olsun, hatta bizden çok daha iyi biri olsun.
Ama biz de karar verelim artık. İyi biri dediğimiz birisi için iyi dedik mi artık onun arkasında durmayı becerelim. Yanar döner takımından olmayalım. Bugün iyi dediğimize yarın kötü demeyelim.
İyilik iyilikten doğarmış, kötülük de kötülükten… Gerçi La Edri, “her kime iyilik edersen sakla ondan kendini” diye şerh koysa da yine de iyilik yapalım. İyilik insanın sadakası olduğu için iyilik yapalım, kıymeti bilinmese de, kaldırılıp atılsa da, bize geri dönmese de iyilik yapalım. Yaptığın iyilikleri hatırlamaya çalışma, onlar mazinin derinliklerinde bir yerde kalsın ama gördüğün iyiliği de asla unutma. Hep şuna inan ki zerre kadar iyiliğin ve zerre kadar kötülüğün mutlaka bir karşılığı vardır.
Başa kakılan iyilik, iyilikten sayılmaz. Kimseden minnet duymasını bekleme. Minnet duyulacaksa, şükran için, minnet için Hüdâ yeter.

Bir gün İYİLİK ve KÖTÜLÜK bir deniz kıyısında karşılaştılar.
Ve dediler:
“ Haydi denize girelim.”
Ve giysilerini çıkartıp sularda yüzdüler.
Bir süre sonra Kötülük, kıyıya dönüp İyiliğin giysilerine büründü ve yoluna gitti.
İyilik de denizden çıktı ve kendi giysilerini bulamadı.
Ama çıplak olmak utandırıyordu onu, çaresiz Kötülüğün giysilerine büründü.
Yoluna devam etti.
O gün bu gündür erkekler ve kadınlar onları birbirine karıştırır.
Ancak içlerinden İyiliğin gözlerindeki ışıltıyı bilen kimileri vardır ki, giysilerine bakmaksızın tanırlar onu.
Ve yine Kötülüğün yüzünü bilen kimileri de vardır ki, giysi onu gözlerinden gizleyemez..

Vaktiyle bulunduğu küçük yerde geçim sıkıntısı çeken dürüst ve temiz yaratılışlı genç bir adam, bir gün memleketine çok uzakta bulunan bir şehir merkezine giderek iş bulup çalışmaya, kendine yeni bir hayat düzeni kurmaya karar verdi Bu niyetle vakit kaybetmeden hazırlanıp yola koyuldu Genç adam bu yolculuğu sırasında yorum ve açıklaması kendisi için imkânsız olan bir takım olaylarla karşılaştı

Bunlardan biri şuydu: Bazı kimseler bir tarlaya buğday ekiyorlar, ekilen buğdaylar hemen yetişip olgunlaşıyor, onlar da hiç vakit kaybetmeden hasat ediyorlar, sonra bunları ateşe verip yakıyorlardı

İkinci olarak şuna şahit olmuştu: Bir adam büyük bir taşı kaldırmaya çalışıyor, kaldıramıyor; ama bu taşa bir tane daha ekleyince kaldırabiliyor, bir üçüncüyü ekleyince daha da rahat kaldırabiliyordu

Şahit olduğu bir başka olay da şu idi: Bir adam bir koyuna binmiş, onun üzerine birkaç kişi daha binmiş koşturuyorlar, arkalarından birileri de onlara yetişmek için çabalıyor ama yetişemiyorlardı

Adam bunlarla kafası karışmış bir halde uzun yolculuğun nasıl geçtiğini anlamadan şehrin kapısına geldi. Burada nurani bir ihtiyar kendisini durdurup nereden geldiğini, niçin geldiğini yolculuğun nasıl geçtiğini sordu. Adam her şeyi anlattı ve yolda karşılaştığı alışılmamış hadiseleri de serüvenine eklemeyi unutmadı. Bunun üzerine ihtiyar bu genç adama rastladığı olayları bir bir açıkladı:

"Senin yolda ilk rastladığın buğday ekip hemen hasat eden ve sonra ateşe verip yakan insanlar, iyilik edip de onu sağda solda konuşarak değerini sıfıra indiren insanları simgeler…

Taş kaldırmaya çalışan kimse de şunu anlatır: İnsana ilk işlediği günah ağır gelir, onun altında ezilir. Ama ona tevbe etmeden başka günahlar işlemeye devam ederse artık o günahlar ona hafif gelmeye başlar

Koyun ve ona binenlere gelince, koyun cennet hayvanıdır. Sırtındakileri cennete taşımaktadır. Koyuna ilk defa binen âlimlerdir. Ondan sonra binenler her sınıftan müminlerdir. Bunlara yetişmek için koşanlar ise inançsızlardır.

Yorumlar