Erkilet'in Gizli Dili
















S.Burhanettin AKBAŞ


“Şark milletinin diyalektolojisinde devamlı yer tutan ve büyük bir kıymet taşıyan bu saha, günün birinde, tamamiyle ortadan kalkmış olacak, biz de milli kültürümüze ait bu malzemeden mahrum kalmış olacağız.”
Ahmet Caferoğlu
Gizli dil nedir?
Belli grupların, sınıfların kendileri arasında geliştirdikleri rumuzlardan oluşan özel dillerdir. Prof. Ahmet Caferoğlu’nun ifadesine göre, mesela kızlar dili, avcılar dili, kadın dili, özel esnaf dili, Anadolu abdallarının gizli dili gibi bu sahada örnek teşkil edecek diller var. Caferoğlu, Burdur ve Muğla yöresi kalaycılarının özel bir dil kullandıklarını da tespit etmiştir ve bu dilin “Erkilet’in ‘dilce’si arasında şekil ve bünyece fark yoktur.” der.
Gizli Dil kullanmanın dayanılmaz cazibesi
Gizli dil, bir yönüyle argo olarak ifade edilebiliyor. İnsanlar, çok eski zamanlardan beri başkalarının anlayamayacağı bir rumuz kullanmanın cazibesini yaşamaktadırlar. Özellikle meslek kuruluşlarına mensup insanların kendi aralarında geliştirdikleri argo bu konuda örnek gösterilebilir. Kimi meslek gruplarında 10-20 kelimelik, kimilerinde 50-100 kelimelik bir argo ile, insanlar meramlarını başkalarının anlayamayacağı bir halde ifade etmenin yollarını aramışlardır. Bugün yabancı dil bilen iki insanın zaman zaman kendi aralarında başkalarının anlamaması kastıyla o dili tercih etmeleri de bir “gizli dil” kullanma ihtiyacıdır. Basit argo durumunda bulunan öğrenci argosunda cüzdan yerine “çarık” demek, dolmuş sürücülerinin müşteri yerine “ördek” demeleri de bu konuya dahil edilmelidir.
Doç.Dr.Nevzat Özkan’a göre ise, gizli dil kullanma ihtiyacı iptidai kavimlerden itibaren kullanılagelmiş, daha sonra sihirbaz hekimler, gizli kuvvetlerle konuşmak için ana dilin dışında özel bir dil kullanmışlardır. Özellikle emniyet ve istihbarat teşkilatında, diplomasi ve casusluk gibi alanlarda şifreli konuşmalar, yani gizli dil kullanılmıştır. Özkan’ın bu açıklaması bana Kıbrıs Barış Harekatı öncesi rahmetli Turan Güneş’in “Ayşe tatile çıkabilir.” Cümlesiyle şifrelendirdiği konuşmasını akla getirdi. Zamanın Türk Dışişleri Bakanı olan Turan Güneş’in oradaki görüşmeleri sonuçsuz kalınca, Kıbrıs Barış Harekatı başlayabilir anlamında kullandığı bu cümle şifreli bir mesaj olarak kabul edilmektedir.

Erkilet’in Gizli Dili Nedir?
Erkilet’te eski zamanlarda kimilerine göre tütün kaçakçılarının, kimilerine göre çerçilerin kendi aralarında konuşmak için kullandıkları ve sözcük sayısı oldukça sınırlı olan gizli bir dildir.
Türkçe cümle yapısının içerisine sadece farklı sözcükleri yerleştirmek suretiyle meydana getirilen bu dil, kelime uygun ise “yakıştırma” bir dildir. Bu dilde sözcüklerin bir kısmı Türkçe kaynaklı iken bir kısmı ise Ermenice ve Arapça gibi dillerden kaynaklanmaktadır; lakin içlerinde uydurma sözler de vardır.
“Gizli Dil” nasıl bir ihtiyaçtan doğmuştur?
Erkilet türkülere konu olmuş, Kayseri’nin sayfiye yerlerinden biridir. Erkiletli Aşık Hasan’ın mısralarında ifade ettiği “Erkilet güzeli bağlar bozuyor” mısraından da anlaşılacağı gibi Erkilet’te bağcılık bir zamanlar önem kazanmış ve üzüm önemli bir geçim kaynağı olmuş. Erkilet’in yeterli miktarda tahıl alacak arazisinin bulunmayışı Erkiletlileri ticari hayata itmiş ve çok zor koşullarda çerçilik yaparak hayatlarını sürdürmüşlerdir.
Bölgede Ermeni ve Rum tüccarlardan ticareti öğrenen Müslüman ahali, kimi rivayetlere göre onlardan kalma “gizli bir dili” bugünlere taşımışlardır. Gizli dilde amaç, iki satıcının aralarında geçen konuşmanın müşteri tarafından anlaşılmamasıdır. Kimilerine göre ise, tütün kaçakçılığı yaparken zaten korku ve endişeye maruz kalan insanların tehlikeleri birbirlerine gizlice haber verme ihtiyacıdır. Konuyla ilgili bize anlatılan örnekler ise tamamen ticari hayatla ilgili olmuştur. Bu konunun ticari hayatla bağlantısı daha sonraları öne çıkmış olmalıdır.
Mesela, Bursa’da alışveriş yapan bir Erkiletli, bilmeden bir Erkiletlinin dükkanına girmiş ve bir malın fiyatını sormuştur. Aldığı cevap dokuz liradır. Erkiletli aynı malın fiyatını bir de tezgahtara sorar. Tezgahtar, önceki konuşmadan haberli olmadığı için “sekiz buçuk” diye cevap verir. Mal sahibi Erkiletli, tezgahtara kızarak Erkilet gizli diliyle niçin böyle bir cevap verdiğini sorar. O zaman müşteri devreye girerek, kendisinin de Erkiletli olduğunu ve konuşulan dili anladığını ifade eder.
Dilce
Prof.Ahmet Caferoğlu, 31 Mayıs 1952 tarihinde İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi’nde (cilt:IV. Sayı:4) “Erkilet Çerçilerinin Argosu:Dilce” adıyla bir makale yayınlamıştır. (sayfa 334-344)
Erkiletlilerin bu dile dilce adını verdiklerini belirten Caferoğlu, bu gizli dili “argo” olarak nitelendiriyor. “Erkiletlilerce ‘dilce’ diye adlandırılan yerli özel dil, her şeyden evvel, içtimai grupların, müşterek dil malzemesini değiştirmek ve civar mühitteki yabancı dillerden katma unsurlarla vücuda getirilen ‘argo’dan başka bir şey değildir.”
Caferoğlu’nun yazısında değindiği malzemeyi ise yazıdaki bilgilere göre Nihat Çetin ve Mehmet Ersoy derlemiştir. Yine aynı yazıda Kemalettin Karamete’nin yayınladığı “dilce”ye ait malzemenin ise pek azının kullanıldığı belirtiliyor.
Caferoğlu, Nihat Çetin’in verdiği bilgiden hareketle, Erkilet halkının kaçakçılık yapması, bu arada, zaptiye ve kolcu tehlikesi karşısında, aralarında anlaşıvermek ve ilk tertibatı alıvermek için, kendilerine mahsus mevcut tabirler ve kelimeler kompleksinden vücuda getirilmiştir.” İfadesini kullanıyor. Ona göre, kaçakçılar arasında başlayan bu dil, kaçakçıların ortadan kalkması ile, çerçilerin işine yaramış ve gelişmiştir. Çerçiler, aralarında, malın iyisini kötüsünü ifade etmek, herhangi bir malın fiyatının yükselip alçaldığını, müşteriye ve yabancıya hissettirmeden anlatıvermek için bu “dilce”den faydalanmışlar görüşünü dile getiren Caferoğlu, halen (1952) Erkilet’te yabancılar yanında gizlice konuşulması icap eden durumlarda bu dilin konuşulduğunu vurguluyor.
Erkiletli çerçiler, Yozgat, Kırşehir, Çorum, Sivas ve yöresindeki pazarları ve köyleri dolaşmakta idiler. Ahmet Özdemir, bu konuda bir anıyı naklederken Erkiletli bir çerçinin Sinop’tan malının tükendiği yolunda bir Erkilet’e haber ilettiğini ve zamanın şartları içerisinde kendisine mal gönderildiğini ifade ediyor ki bunun da bugünkü ticaret dilindeki adının “sıcak pazarlama” olduğunu belirtiyor.
Erkiletçe
Asım Yahyabeyoğlu, “Anılarımda Kayseri” (Ankara-1999) kitabında Erkilet’in gizli diline “Erkilet’çe” adını verir ve kitabında şu açıklamaları yapar:
“Geçmiş yıllarda Erkiletliler Çerçicilikle ve bunun yanısıra tütün kaçakçılığı ile geçimlerini sağlıyorlardı. Bu amaçla eşek sırtına yerleştirdikleri kapakları, çit teli ya da pencere teli ile kaplı çerçi kasalarının yanına büyükçe bir harar heybe atarak köy köy dolaşırlardı. Sattıkları iğne iplik vs. karşılığında aldıkları un, bulgur, yağ, yumurtayı bu heybede toplarlardı. Ama asıl işleri tütün kaçakçılığı idi. Yaptıkları işin bir ölçüde gizlilik taşıması gerektiği noktasından hareketle, aralarında bazı rumuzlar kullanma ihtiyacı duymuşlar.”
Gizli Dili aslında Ermeniler Türklere karşı mı kullanıyorlardı?
Doç.Dr.Nevzat Özkan’ın belirttiğine göre, aslında Ermeniler kendi aralarındaki konuşmaları, Türklerin anlamaması için gizli bir dil kullanıyorlardı. “Mart geliyor.” veya “Cacır geliyor.” gibi uyarı cümleleriyle Türkler geldiği zaman sözlerini keserlermiş. Bu tür ifadelerin Erkilet’in gizli dilinde bulunmadığına dikkati çeken Özkan, Ermenilerin de kendilerine ait gizli bir dili bulunduğuna dikkat çekiyor ama bu konuda elde yeterli belge ve bilgi bulunmadığını da hatırlatıyor. Lakin, bu ifadeden de anlaşıldığı gibi, yahut da bir kısım vesikaların da destekleyeceği gibi Kayseri’de Ermeni ve Rum ahalinin de anadilinin Türkçe olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü, gizli dilde dahi Türkçe cümle yapısı kullanıldığı gibi, sözcüklerin yüzde 40’tan fazlası da Türkçedir. Bunu Kayseri’deki kilise kitabeleri de desteklemektedir. Kayseri’deki kilise kitabelerinin tamamına yakını farklı alfabelerle yazılmış olsalar dahi özbeöz Türkçedir. Mesela, Bünyan’daki kilisenin kitabesi, 11’li hece ölçüsüyle yazılmış ve Grek harfleri kullanılmış olmasına rağmen Türk alfabesine aktarılınca şöyledir:
Sene bin sekiz yüz doksan dokuzda
Yapılmıştır manastırda bu oda
Neftçi Abraham Ağanın hayratı
Daim kılsın Allah onun gayreti
Vartanca
Erkilet’in gizli dili Ahmet Caferoğlu’nun yazısında “Dilce”, Asım Yahyabeyoğlu’nun kitabında yazarın kendi imlasına göre “Erkilet’çe” olarak adlandırılırken bizim yazımızda “Vartanca” olarak adalndırılmıştır. Bunun sebebi ise, Erkilet Yukarı Mahallede kaynak kişilerle yaptığımız görüşmelerde özellikle kaynak kişilerimizden Rüştü Bilgin’in bu dile Vartanca dendiğini ifade etmesi olmuştur. Erkilet gizli dilinde de geçen bu kelime vartan (vatan) kelimesine dayanıyor. Gizli dilde geçen “vartanlı” ifadesi ise hemşehri, yani Erkiletli anlamına geliyor. Böyle olunca, Rüştü Bilgin’in ifade ettiği “Vartanca”, “Erkilet dili” veya “Erkilet’in gizli dili” anlamında kullanılmaktadır. Bunun yanısıra Erkilet’in “Vartan” adını taşıyan bir köyü de mevcuttur.
Erkilet’in gizli dili üzerine kimler çalışmış?Erkilet’in gizli dili üzerine ilk çalışmayı Kemalettin Karamete yapmış ve Erciyes dergisinin 19. sayısında (Ağustos-1942, s.585-590) yayınlamıştır. Erkilet’in gizli dili hakkında kısaca bilgi verdiği yazısında bazı örnekler de yer almıştır. Kemalettin Karamete, Yeşil Erkilet Dergisi’nde (Kayseri-1942) konu hakkında daha geniş bilgiler veren bir yazı kaleme almıştır. (16 sayfadır.)
Ali Rıza Önder, Erciyes dergisinin Aralık-1947 ve Ocak-1948 sayılarında Erkiletli Hasan Seyhan’dan 1939 yılında derlediği 40 kelimeden edep dışı olan altısını ayıklayarak “Erkilet Dili” adıyla yayınlamıştır.
Konuyla ilgili en geniş çalışmayı ise, Ahmet Caferoğlu yapmıştır. “Erkilet Çerçilerinin Argosu ” adıyla İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı dergisinde yayınlamıştır. (Nu.4, 1952, s.334-344)
Fatih Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyesi Azize Boşnak’ın görüşleri:
Bu konuda dilbilim kitaplarını taramak lazım. Batıda dilbilim araştırmaları, diğer alanlarda da olduğu gibi, detaylı bir şekilde yapılmış ve yapılmakta. Sadece ana diller değil muhtelif sebeplerle oluşmuş ara diller de sosyolojik açıdan, yani hangi amaçlarla uyduruldukları, kimler tarafından nasıl kullanıldıkları gibi, ve dilbilgisi açısından , yani ne kadar kurallı oldukları, kurallı iseler nasıl formüle edildikleri hususlarında araştırma mevzuu olmuşlar.
Mesela Avrupa devletlerinin kolonileştirdiği birtakım bölgelerde "pidgin" başlığı altında tanımlanan uydurma diller oluşmuş. Her ne kadar uydurma dense de bu diller üst kültür dili diye kabul edilen/ettirilen kolonileştiren medeniyetin diliyle kolonileşen alt kültür medeniyeti dilinin karıştırılmasıyla oluşturulmuş. Amaç üst kültür dilini uzun uzun öğretmek/öğrenmek gibi zahmetli bir iş yerine, kısa zamanda misyonerlik ve ticaret yapma amaçlarına hizmet edecek zahmetsiz bir dil oluşturmak. Basit bir gramer yapısı ve ihtiyacı karşılayacak kadar kelime bilgisi yetiyor bu dilleri oluşturmak için. Bunların en ünlüsü Papua Yeni Gine'de kullanılan İngilizceden mütevellit Tok Pisin dili.
Bu arada 'pidgin' kelimesi güvercin anlamına gelen İngilizce 'pigeon' kelimesinden geliyor. Yani güvercin dili gibi veya bizim kuş dili ifadesi gibi bir şey. Çoğunlukla misyonerlik ve ticaret amaçlı oluşturulmuşlar ama sonradan Afrika’nın bazı yerlerinde ana dil gibi kullanılmaya bile başlanmışlar.
Bu pidgin dillerinin hepsi hakkında detaylı araştırmalar yapılmış.
Erkilet gizli dili pidgin mahiyetinde değil. Daha ziyade jargon olarak ifade edilebilir bence ama jargondan ayrılan tarafı da var. Jargonlar belli bir meslek dalının mensupları tarafından argo veya teknik kelimeler olarak ortak kullanılıyor. Erkilet gizli dilini ise sadece o yörenin esnafı meslektaşlarına karşı tedbir olarak kullanıyor. Hal böyle olunca kendine özel bir durum oluşuyor. Böyle gizli bir jargon Kaliforniya Üniversitesinde bir profesör ve öğrencileri arasında kullanılmış. Buna bir araştırma dahilinde mi yoksa zevk için mi ihtiyaç duydular bilemiyorum ama kendi aralarında şifreli konuşmayı başarmışlar ve araştırma konusu olmuşlar. Ben bu araştırmayı okumadığım için detaylarını bilmiyorum. Mesela fosil kelimesi okulu zamanında bitiremeyenler için kullanılmış. Onların kullandığı bir çok ifade sonradan üniversite öğrencileri arasında yaygınlaşmış.”

Kayserili tezgahtarlar da bugün bu dili kullanıyorlar
İşin ilginç tarafı Kayseri’de Erkilet kökenli olmayan bir çok tezgahtar, bugün yine Erkilet’in gizli dilini kullanarak kendi aralarında anlaşma yoluna gitmektedirler. Demek ki bu dilin asıl işlevi, ticarette, satıcının alıcının anlayamayacağı bir dile ihtiyaç duymasıdır.
Çerçilikten Büyük Ticari İşletmelere Giden Yol...
Bunu en güzel ifade edenlerin başında 1939 Kayseri Erkilet doğumlu Sanayici Atilla Özmen şöyle ifade ediyor: “Ticari hayata başlayışım 7-8 yaşlarında oldu. Benim babam çerçi idi ve ben de ona yardımcı olarak 8 yaşlarımda eşek üstünde köyden köye gezerek ticarete başladım. İlkokulu bitirdikten sonra da Ankara’ya geldim ve 13 yaşımda iken pazarcılığa başladım. Daha sonraları, 1955’li yıllarda da babamın manifaturacı dükkanında yerleşik olarak çalışma hayatına başladım. Çerçilik, pazarcılık ve manifaturacılık sonra ise, 1968’de de mefruşata başladım.”
Aynı konuda görüşlerine başvurduğumuz Kayseri Erkilet doğumlu Mustafa Karahançer ise, büyüklerinin çerçilik yaparken çok zor şartlarda yaşadıklarını anlatıyor. Uzun süren ayrılıklar –ki yaz ayı yola çıkan bir çerçinin beş-altı ay sonra evine dönmesi-, yollarda donma tehlikesi atlatmaları, yaşadıkları sağlık sorunları, veresiye verdikleri malın parasını tahsil edemeyişleri gibi bir çok olumsuzluğu dile getiriyor. O günlerin hatırası bir dörtlüğü de bize ileterek yaşanmış sıkıntıları gözler önüne sermeye çalışıyor:
Köylere varırken odalar kitlenir
Almayın çerçiyi yataklar bitlenir
Deli gönül bir fışkı görse keyiflenir
Gel ağlatma beni be hey kader!

Çerçilikten kalma bir anı: Urubla’yı bilir misiniz?
İşadamı Atilla Özmen geçmiş yılları anlatırken “urubla” adı verilen bir ölçü aletini de öyle güzel tanıtmaktadır ki, sanırım hiç kimse bugüne kadar urublayı böyle tanıtmamıştır:
“Çerçilik bir adet halini almış. Ben o zamanlar, çocuk aklımla hesap ediyorum. Babam gider, altı ay, sekiz ay sonra dönerdi. Bohçasının üstünde de, biraz tapon bir mal kalır, bütün karı da o!... Yani karlı bir iş de değildir. Veresiye olduğu için tahsilat da yapamaz. Bir tek konu var, o da özgürlük olabilir.
Yeri gelmişken çerçilikteki özel bir konudan söz edeyim: Çerçinin “urubla” denen ve tantadan yapılmış bir aleti vardır. Urup, dörtte bir demek... Sekiz kiloluk şinik denen bir ölçü aleti var tahıl için. Urupla, bunun dörtte biri... Ben bu gün yemek falan ayırmam, elime ne geçerse yerim. Vay tuzlu olmuş, vay bu yemek iyi değilmiş, demem. Bunun da anlatacağım hikaye ile bir ilgisi var. Urupla, öyle bir alet ki, her türlü ihtiyacınızı karşılar. Şimdi köyden köye gidiyorsunuz, çeşme akıyor ama, oluk yok. Bu urublayı tutarsınız, dolunca eşeğiniz, orada suyunu içer. Sonra alır, çalkalar, bir de kendiniz içersiniz. Köye giderseniz, akşam olur, duvarın dibine oturmuşunuzdur ve ortalık yerde lokanta yoktur, otel yoktur. Acıkmışınız, akşam yemeği yiyeceksiniz. Urublayı alırsınız, köylünün kapısını çalarsınız. “Bacı, şuna biraz yemek koy!” dersin. Varsayalım, o, pilav pişirmiş kendine göre. Bir miktar senin urublanın içine koyar. Yetişmez tabii, iki kişisiniz, üç kişisiniz. Bu sefer bir diğer kapıyı çalarsınız, o da fasulye pişirmiştir. Biraz urublanıza koyar. Bu sefer üçüncü bir kapıyı çalarsınız, o da ıspanak pişirmiştir. Bunların hepsini urublanın içine koyarsınız. Biraz da ekmek, yufka bulursunuz, oturur, yersiniz. Eşeğin üstünde kap taşıyacak haliniz yok ki!... Yemeğinizi yedikten sonra atınıza veya eşeğinize arpa vereceksiniz. Yine işte o urubla ile verirsiniz. Ertesi gün köyün içinde basma satacaksınız, karşılığında buğdayla veya başka bir şeyle... Urublayı ölçü aleti olarak kullanırsınız. Diyelim ki banyo yapacaksınız. Köyden köye giderken bir su bulursunuz. Bu defa urublayı su tası olarak kullanırsınız.
Urubladan aş yemiş mi?
Bir başka işi daha vardır. Öyle bir simgedir ki, nefis körletmesidir urubla!... Gurur tanımaz. Urubladan karışık aş yiyorsun. Çerçilik yapıyorsun. Bizim köyde birinin olgunluğu söz konusu olduğunda “Urubladan aş yemiş mi?” diye sorarlar. Yani, pişmiş mi? “
Gizli dil fıkralara konu olmuştur
Bir köydeki ahbaplarına misafir olan iki çerçiyi, ev sahibi hoşbeşle karşılayarak istekleri üzerine buz gibi su ikram etmiş. Aradan bir zaman geçmesine rağmen “aç mısınız, tok musunuz” dememiş. Çerçilerden biri, ötekine:
-Mandıracı da secürüne avzın, deloğlanına geş, demiş.
Erkilet gizli dilindeki bu cümlenin açıklaması şöyle:
-Ev sahibi su ikramında iyi, ekmek konusunda kötü.
**********
Erkiletlinin biri, uzak bir şehirden yağ siparişi vermiş. Mal, kamyona yüklenmiş Erkilet’e gelecek. Bu sırada , uzak şehirdeki bir başka Erkiletli, Kayseri’deki Erkiletliye haber telgrafla gelen yağın kalitesi olduğunu telgrafla haber vermiş:
-pi giş çıktı, kamyonu teğdir
Açıklaması:
-Yağ kötü çıktı, kamyonu geri çevir.
Bu telgrafı alan Erkiletli, bozuk malı almaz geri gönderir.
**********
Erkiletlinin biri İzmir’e gitmiş, yağ alacak. Otele Kayseri’den bir telefon gelir. Telefonda başlarlar Erkilet lisanıyla konuşmaya... Kayseri’den gelen telefondaki ses demektedir ki:
-pi avzınlaştı, gidoru çok al.
Açıklaması:
-Yağ değerlendi, malı çok al.
Bu konuşmaları dinleyen otel görevlisi, ajan olduğu iddiasıyla polisleri çağırmış. Erkiletli, bunun gizli lisanları olduğunu polise anlatana kadar hal gelmiş başına.
********
Erkiletlinin biri başka bir şehirde bilmediği bir topluluğa girmiş ve selamlamış:
-Selam aleyküm caş efendiler!
Açıklaması:
-Selam aleyküm eşek efendiler!
O toplulukta da Erkiletli biri varmış, konuşanı anlayıp cevaplamış hemen:
-Aleyküm selam caşın galaklısı.
Açıklaması:
-Aleyküm selam, eşeğin büyüğü.
Adam, o toplulukta Erkiletli birini düşünmediği için şaşakalmış.


Erkilet’in Gizli Dilinden birkaç sözcük
Erkilet Belediye Başkanı Hüseyin Orhan’ın yardımları ile görüştüğümüz Erkilet eşrafından Mustafa Karahançer, Hanifi Karahançer, Hacıali Karahançer, Rüştü Bilgin, Nuri Altan ve Kadir Sabır’ın verdiği örneklerden küçük bir sözlük hazırladık. Beğendik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Özdemir’in bize verdiği Rahmetli Ahmet Caferoğlu’nun “Erkilet Çerçileri’nin dili: Dilce” yazısında yer alan bilgiler doğrultusunda kaynakçamız genişledi. Teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Erkilet Çerçi Dili’nin Sözcükleri:A.Ermenice kökenli olanlar:
Ankin: kadın
Avgıt: yumurta
Bızdıh: çocuk
Cur: su, ayran
Çambuş: üzüm
Çik: yok
Deslenmek: söz açmak
Geş: kötü, zararlı, çirkin
Geçelmek: sertçe hareket etmek
Geşelemek: ucuzlamak
Geşetmek: ayırmak, bozmak
Gidor: para
Mazin: yoğurt
Secur: kahve
Üsgü: altın
B.Arapça kökenli olanlar:
Dabı: at
Danaş: kadın
Tüfan: tütün, sigara
C.Farsça kökenli olanlar:
Bet:kötü, çirkin
Cam: ayna
Cev: arpa
Çıray: ışık
Giş: aptal, bön
Pi : yağ
Sim: para, lira
D.Türkçe kökenli olanlar:
Acışi: biber (acı işi)
Agışi: kaput (ağ işi)
Cızişi: yazı (cızı işi)
Çavı: erkek ve kadının cinsiyet uzvu
Delolan: ekmek (deli oğlan) mecazi anlamda
Devirmek: uyuşmak (mecazi)
Döymek: yemek (azeri argosu)
Dumanlı. Pilav (mecazi)
Düve: kız (mecazi)
Enayiotu: sigara (mecazi)
Gubuz: mübalağacı
Gubuduh: yalan, mübalağa
Kav: jandarma, polis, bekçi (mecazi)
Kepenek: kağıt para (mecazi)
Keş: Peynir
Kevik: saman
Köşkeruşa: bit (köşker uşağı) mecazi
Meleşi: koyun (melemekten)
Ölmek: yükleri yıkmak (mecazi)
Partal: elbise, manifatura (Çağatayca)
Patlangıç: silah (patlamak fiilinden)
Kırmak: çiftleşmek (mecazi)
Kutuksuyu: pekmez (kütük suyu)
Saramet: mavzer (sarı ahmet) mecazi
Sıçanboku: çakmaktaşı (mecazi)
Sokum: mermi
Somun: Tüfek mermisi
Süzmek: içki içmek (mecazi)
Teymek: erişmek (Azeri Türkçesi)
Teydirmek:getirmek (Azeri Türkçesi)
Tüydürmek: vermek (mecazi)
Vartanlı: hemşehri (vatanlı)
Yanlama: Kurt (mecazi)
Yoz: Bit
E.Hangi Dilden Kaynaklandığı Belli Olmayanlar:
Avzın: bol, iyi
Banayık: koca
Caş: eşek, insan
Ceselmek:tedbirli
Engez: sır
Engezlemek: gizlemek, kaçırmak, çiftleşmek
Galgal: köpek
Gasar:sus, dikkat et, sözü kes
Gasavan: yalan söylemek
Ges: peynir
Geşen: korkak
Kermir: Kızılbaş
Kireç: un
Mez: iyi
Pos: Otobüs
Sorun: Buğday
Şöbet:pislik
Terzi: iplik
Erkilet Gizli Dili’nden cümle örnekleri
1.Mandıracı curuna avzın, delolanına geş.
(Ev sahibi, suyuna iyi, ekmeğine kötü.)
2.Danaçlar yunağa gitti.
(Kadınlar yunağa gitti)
3.Bize burda partal teğecek mi, teğmiyecek mi?
(Bize burada yatak verecekler mi, vermeyecekler mi?)
4.Bızdıh, sen teğ, dabılara cev, kevik teğdir.
(Oğlum sen git, atlara arpa, saman getir.)
5.Avzın danaş.
(güzel kadın)
6.Patlangıçlı caş.
(silahlı adam, jandarma, asker veya polis)
7.Sarıoğlana sokum tegdirdin mi?
(tüfeğe kurşun sürdün mü?)
8.Avzın gav.
(önemli adam, vali, kaymakam vs.)

Yorumlar