S.Burhanettin
AKBAŞ
Emir
Kalkan’ı gönlümdeki yönleriyle anlatmak istedim. Çünkü, edebi yönü mutlaka çok
daha ciddi araştırmalara konu oluyor ve bundan sonra da olacaktır. Neden
gönlümdeki yönüyle diyecek olursanız, Emir Kalkan’ı ben bir gönül adamı, bir
halk adamı olarak gördüm. Bu tabirlerden “halk adamı” ifadesini daha çok
benimsedim. Neden diyecek olursanız, halkla bu kadar iç içe yaşanmış ve
yaşanmakta olan bir ömrü, en iyi tarif eden başka bir ifade yoktur sanırım.
Aslında onun
kitaplarına bakarsanız, yazar, kendi yaşadığı ortamı, kimliğini ve kültür
birikimini, mükemmel bir gözlem yeteneği ile sizlere sunmaktadır. Onun
dağarcığında yığınla insan vardır. Zenginler, fakirler; deliler, veliler;
ağıtçı kadınlar, kına yakan analar… neler neler… Ama kitaplarının en şaheseri bizatihi
kendisidir. Gücü kaç kitaba imza atmaya yetecek bilemiyorum ama kendisiyle
şöyle ve böyle bir sohbete koyulsanız, saatlerin nasıl geçtiğini anlayamazsınız.
Bu coğrafyayı nakış nakış, ilmek ilmek bezeyen “nevi şahsına münhasır” bir
yazarla, hoşsohbet bir insanla karşı karşıya olduğunuzu anlarsınız. Kendisiyle
ve yaşadığı toplumla barışık olması en önemli özelliklerindendir. Hiç
eksilmeyen çayı ve sigarası ile, halk ağzından dağarcığına kattığı yüzlerce
orijinal söz ile sohbetine konuk eder sizi.
Halkın söz
dağarcığı elbette büyük bir okyanus gibi karşımızda durmaktadır ama aslonan onu
insanın kendi hamurunda yoğurabilmesidir. Ona tuzunu, biberini siz eklemezseniz,
kendi ellerinizle hamur teknesinde yoğurmazsanız olmaz. Emir Kalkan, böyle bir
söz ustasıdır.
Evet, Emir
Kalkan, müthiş bir gözlem yeteneği ile insanımızı, yani bizi anlatıyor. Ama o
kültürel coğrafyanın adının bir hükmü yok. Anlattığı yöre neresi olursa olsun,
asla o sınırlarla izah edilebilecek gibi gözükmüyor. Yerel gibi gözüken
anlatımların nasıl evrensel çizgilere oturduğunu az buçuk bilen insanlarız. O
yüzden sadece belli coğrafyaya indirgenerek eserlerin izah edileceği inancını
taşımıyoruz.
Emir Kalkan,
serbest fikirli bir insan… Ufku geniş… Bu özellikler eserlerine ve üslubuna
aynen yansıyor. Üslup kaygıları ve süsleme derdi çekmeden gönlündekileri olduğu
gibi paylaşıyor okuyucularıyla… Ne zaman güleceğinizi ne zaman ağlayacağınızı
veya içinizin acıyacağını bilemeden takılıyorsunuz yazarın peşine… Acaba ne
sürprizlerle karşılaşacağız hissini uyandıran bekleyiş, sanırım usta yazarlığın
tılsımlı tarafı olsa gerek…
Halk
edebiyatı ve edebiyat araştırmaları ile başladığı edebi yolculuğunda Emir
Kalkan, edebi kimliğine “Kanatsız Kuşlar Şehri” ile ulaştı. Bu, onu farklı
kılacak olan tarzdı. Kendisine biçtiği görev
çok doğruydu ve tanıklık ettiği zamanın en iyi anlatıcısı olmak için kolları
sıvamıştı bir kere… Okurlarının karşısına denemeleri ve öyküleri ile çıkarken
arda arda gelen kitaplar belli bir tiryaki kitlesinin de oluşmasını sağladı.
Benim
durumum ise daha da ilginçtir. Eserlerini okuduğum Emir Kalkan’ı tanıyor olmak
bana farklı tatlar tattırıyor. Onun kırlaşmış saçları ve kalın ve gür bıyığı
ile mütebessim hali gözümün önüne geliyor.
Sanki kitabı ben okumuyormuşum da “Emir Ağabey” karşıma geçmiş de bir
bir anlatıyor gibi hissederim. Acaba bu kitapları bu kadar seviyor olmam, çok
büyük değer verdiğim bir yazarın eseri olması ve meftun olduğum halk kültürünün
izlerini taşıyor olması mıdır diye sorgularım kendimi. Ancak, Emir Ağabey’le
hiç karşılaşmayanların dahi, yazarını görmeden eserler hakkında yazdıklarını ve
söylediklerini görünce benden farklı duygular beslemediklerini gördüm. Mecra
olarak milli kültürün beşiği bir coğrafyadan yetişen yazarın, aslında kendi
kültürüyle ve kendi coğrafyasıyla ödeşme gayretlerinin hummalı çalışmalarıdır
bu eserler. Halktan aldığını halka verme gayreti ve bu çabayı gösterirken de
edebiyatın ulu menzillerini keşfe çıkmanın güzellikleri… Sanat ise, bu güzeli
arama sevdasıyla başlıyor. Estetik kaygılar olmadan edebiyat macerası olmaz
biliyorsunuz. Emir Ağabey, halk
kültürüyle ve halk diliyle oluşturmaya çalıştığı bu üslup özelliklerine estetik
kaygıları da koyuyor ki işte bizleri tiryakiliğe götüren de budur.
Emir Ağabey,
popüler bir yazar olmasına rağmen medyaya karşı oldukça dikkatlidir. TV
ekranlarında, radyoda göremezsiniz, gazetelerde boy boy fotoğrafları
yayınlanmaz; işin ilginç tarafı, halkla bu kadar iç içe olan bir yazarın
medyaya bu kadar ilgisiz durması şaşırtır insanı. Ben 18 yıldır kendisini bir
kez olsun TV ekranlarına taşıyamamanın sıkıntılarını yaşayanlardanım.
Emir
Ağabey’i bir zaman gelip yad edecek ve onun hayatını, sanatını kaleme alacak
olanlar, onunla yapılmış röportajlara dikkat etmelidirler. Onun çocukluğundan
başlayarak yaşam süreci çok ciddi bir şekilde ele alınmalıdır.
Emir Kalkan’ı
Türk Edebiyatında ölümsüz kılan eserleri burada saymayacağım; ama Tanrı’dan
dilerim ki daha nice ölümsüz eser sığar ömrüne. Çünkü, kehanet saymazsanız,
Emir Kalkan’ın sonraki yüzyıllara kaldığı müjdesini ben şimdiden veriyorum.
Yorumlar