İnsanoğlu hayal ettiği müddetçe yaşar... BİR PERİ SURET GÖRÜNMÜŞ, BİR HAYAL OLMUŞ SANA...

Lale devrinin ünlü şairi Nedim:
            “Yok bu şehr içinde senin vasfettiğin dilber Nedim
            Bir peri suret görünmüş, bir hayal olmuş sana”
            derken, özelliklerini söylediği güzelin yaşadığı şehirde olmadığını, kendisinin düşlerinde, hayallerinde bulunduğunu söylüyor.
            Nedense ecdadımız pek yenilikçi, pek hayalperest gelmez bana. Osmanlı tarihinde, Divan edebiyatında, Türk edebiyatının ve sanatının herhangi bir alanında, Osmanlı devlet yönetiminde hep çizgi dışı insanları ararım. Günümüz için de geçerlidir bu. Halbuki bir kısım insanlar hemen hemen her şeye bir sınır getirmeyi severler. Kendileri gibi olmayana, kendileri gibi düşünmeyene kapılarını kapatırlar. Benim gibi insanlar ise, dinlemeye bayılırlar, ne olursa olsun dinlemek... Buna ister demokrasi deyin, ister çoğulculuk deyin, ne derseniz deyin.
            Hele bir de karşınızdaki kişi, hayallerinden bahsediyorsa, ufkunuzu genişletiyorsa, söz ettiği şeylere samimiyetle inanıyor, onları gerçekleştirmek için ciddi ciddi kolları sıvıyorsa, deymeyin keyfime gitsin.
Bu harika bir şeydir benim için. Hani şairin dediği : “İnsan, hayal ettiği müddetçe yaşar.” sözü var ya, bence de işte o insan yaşamaktadır. Onun hayalleri bedelsizdir. Onlara paha biçilmez. Tarih, onların hikayeleri ile doludur. Sanatta hep onlar dizi dizi yer alırlar. Bakın Osmanlı tarihine... Bir Fatih Sultan Mehmet, az hayalperest değildir hani. İstanbul gibi çok iyi korunan bir şehri almayı takmış bir kere kafasına. Bir Hazerfan Ahmet Çelebi... İlahi Çelebi, nereden aklına takıldı Galata Kulesi’nden uçmak fikri. Bir Evliya Çelebi, Osmanlı ülkesini boydan boya dolaşmayı kafasına koymuş. Bir Katip Çelebi, 15 bin kitabın künyesini çıkarıp insanı şaşırtan bir bibliyografya kitabı yazmış. Bir Piri Reis, nasıl çizdin o haritaları demekten kendinizi alamazsınız. Barbaros Hayreddin, eğer küffar, donanmasının peşine takılıp harp etmek zorunda bırakmasaydı, Amerika kıtasına Türk kolonileri kurmaya gidecekti. Dedim ya, tarih onların maceraları ile dolu. Anlatmakla bitmez ki...
             Ama yine de çok fazla değiller. Çokmuş gibi görünürler ama her ulus içerisinde aynı devirde birkaç tane var veya yok. İşte o kadarlar. Tarihi bir bütün olarak alınca çok gibi gözükürler.
            Hayaller, yaşa göre değişir. Bir de gözleri nemli ufka bakan insanların   hayallerinin bulunduğu bir dönem. Bir sevgilinin ardından dökülen gözyaşları. Bu hayallerin bizim bahsettiğimiz konulardan bir farkı var. Bizim bahsettiğimiz insanlar hayalleri peşinde koşmaktan yorulmayan çizgi dışı insanlar. Onlar çalışmaktan yorulmayan, ideallerinin gerçekleşmesi  için her şeyi yerine getiren insanlar. Eğer bir aşk, bir sevgili bir ideal olmuşsa o zaman çizgi dışı olan bir Mecnun’dur, bir Ferhat’tır, bir Kamber’dir veya Tahir’dir. Sizin, sevgilinizi, evlenmeyi düşündüğünüz kişiyi, kendinizi bir hayalperest olarak göstererek aldatmanız, olsa olsa ilerideki kavgalarınıza malzeme oluşturur.
             Hayaller insanı mutlu da eder, mutsuz da. Çünkü, toplum değişmeyi çok zor kabul eden bir topluluktur. Bireyin değişmesi daha kolaydır. Lakin, bireylere değişim fikri, yani dinamizm aşılanırsa o toplumun yeniliklere daha çabuk ayak uydurduğu görülür. Türk toplumu, sanıldığının aksine, dinamik bir toplumdur ve yeniliklere açıktır. Cumhuriyet’ten bu yana yaşadığı olağanüstü değişikler bunu gösteriyor. Bu toplumun artık daha çok hayalperest üretmesi gerekir. Bu ülkeyi ileriye taşıyacak hayalperestlere ihtiyacımız var. Durağanlık gerçekten hoş değil. Böyle genç bir ülkenin ruhuna aykırı.
            Beni korkutan şey, Ferhat gibi dağ delmeyi düşlemeyen, Kerem gibi ah etmemiş, Mecnun gibi çölleri aşmayı göze alamayan, Şirin’i, Aslı’yı, Leyla’yı hiç düşünmeyen sahte Mecnunların, Ferhatların, Keremlerin olmasıdır. Onların dünyası basittir ve yüzyıllardır “aldatma” üzerine kurulmuştur. Dünyanın altındaki magmadan haberleri olmadığı için yanmayı  bilmezler; kutuplardan haberleri olmadığı için donmayı da.

Yorumlar