EFSANE ÇAĞI NASIL YAŞANDI? / S.Burhanettin AKBAŞ

İnsanlar yüzlerce yıldır, bazı hadiseleri ve bazı kahramanlarını unutmuyor ve öteki zamanlara bunları taşıyıp duruyor. Acaba insanlar neden hep birilerini öteki zamanlara taşıyıp dururlar, doğrusu ilgimi çekiyor. Çünkü, efsane çağının kahramanları, ayakları yere basmasa da halk gerçek kahramanları değil, onları seviyor, onları istiyor.
            Bir bakıyorsunuz, bir yerde koskoca bir mezar. Boyutları çok büyük... Burada kim yatıyor diye soruyorsunuz. Filan oğlu filan diyorlar. Büyük bir hürmet ve saygı var. Belki boyu posu bu kadar uzun değildi. Ama uzatmışlar. Belki de 1.65 boyundaydı adam ama üç-dört metrelik mezar yapmışlar. Hayatı hakkında anlatılanlar tamamen Türk filmi tarzında ama yapacak bir şeyiniz yok. Dini motiflerin dokunulmazlığı vardır. Onları sadece dinlersiniz, büyük ölçüde geriye dönüp irdelemezsiniz.

            Bir kadın bu kayalardan kendini atıp namusunu kurtarmış, o yüzden buraya Kadın Kayası diyorlar. Hatta Amarat’ta Gelin Atan Kaya bile var. Bir kadının taş kesildiğine inanılıyorsa,  bütün taş kesilme motifleri dini temellidir ve tartışmak yersizdir.
            Battal Gazi^nin atı kaçınca, Battal atının peşine düşmüş ve atına “gel geme, gel geme” diye bağırmış ve o köyün adı zamanla “Gergeme” olmuş.
            Sorun şurada: Türkler gelmeden önce Anadolu’da yaşadığına inanılan Battal Gazi, bir Arap komutanıydı ve haliyle Türkçe bilmiyordu. Yani o köyün adını Battal’ın koyması imkansızdır. Ama Efsane çağı yaşanmış bir kere… Artık zamanı döndüremeyiz. Halk, Battal’ı öyle benimsemiş ki Battal’ı ölümünden sonra da yaşatmanın yollarını aramıştır. O yüzden Battal, düşman için “salma gır, salma gır” diye bağırır ve Samağır köyünün adı bir efsaneye kavuşmuş olur. Halbuki gerçekler başkadır. Ortada Anadolu Valiliği yapmış cesur bir Türk olan Samağır Noyan vardır. Halkımız böyle tarihi bir şahsiyete ilgi duymaz ama anlatılan efsane dilden dile dolaşır durur. Halk efsaneleri sever, bu bir gerçektir.
            Nasıl olursa olur işte, aralarında yüzlerce yıl zaman farkı olmasına rağmen Battal Gazi ile Melik Gazi; Melik Gazi ile Seyit Halil Devletlü ve Dadaloğlu yan yana geliverirler. Hele hele 19. Yüzyılın büyük halk ozanı Dadaloğlu ile 11. Yüzyılda yaşadığını düşündüğümüz Melik Gazi nasıl olur da yan yana gelir demeyin; çünkü efsane çağında böyle zaman farklılıklarının bir önemi yoktur.
            Kerem, Aslı’nın peşi sıra tâ Isfahan’dan Kayseri’ye kadar gelmedi mi? Kerem,Aslı’nın üstündeki sihirli elbiseyi açamayıp sabaha karşı yanıp kül  olmadı mı? O küllerin başında bekleyen Aslı da saçından tutuşup yanmadı mı? Her ikisinin küllerini Kerem’in arkadaşı Sofu, Erciyes dağının eteklerine bir yere gömmedi mi? O yüzden Erciyes’in eteklerindeki bülbüller, andelipler sabahlara kadar güllere en acıklı namelerini söyleyip durmazlar mı? Hepsi de doğru…
               Efsane yıllarca gerçekten olmuş gibi kuşaktan kuşağa aktarılan öyküler. Söylencelerde anlatılan olaylar bazen gerçeküstü olabilir; ama çoğunlukla gerçek olaylara ve gerçekten yaşamış kişilere dayanır. Bu öykülerin çoğu kahramanca işler yapmış kişilerle ilgilidir. Eski Yunanlı şair Homeros, İlyada ve Odysseia adlı destanlarında krallara ve kahramanlara ilişkin söylencelerden yararlanmıştır. Kral Arthur ve şövalyeleriyle ilgili birçok öykünün kaynağı söylencelerdir. Gerçek bir kişinin yaşamına dayanan Köroğlu adlı halk öyküsü de çeşitli söylencelere karışmıştır. Söylenceler bir bölge ya da halkın kültüründe önemli yer tutar bunun yanı sıra mitolojiyle de yakından ilişkilidir.
                 İnsanlar; yaşadığı coğrafyaya ait önemli gördükleri kişileri, nesneleri ve mekânları kutsallaştırırlar ve sırrını çözemedikleri konuları çeşitli biçimlerde yorumlarlar. Bunlara, yaşanmış bazı olayları da katıp nesilden nesile aktarırlar. Kutsallaştırma, yorumlama ve aktarmaların pek çoğu sözlü olarak yayılır. Bu, sonuçta bir sözlü kültür oluşturur. Efsaneler, insan ile insanı, insan ile coğrafyayı, insan ile diğer varlıkları, insan ile maneviyatı bir birine gönül bağı ile bağlayan unsurlardır. Efsanelerin konuları çoğunlukla çocuk, genç ve orta yaşlıların eğitimi ile ilgilidir. Güzel ahlâklı olmanın faydalarını ve nasıl güzel ahlâklı olunacağını işlemektedir. Onlar hilenin, düzenbazlığın, nankörlüğün, cimriliğin, kötülüğünü; dürüstlüğün, sağlam karakterli olmanın, cömertliğin güzelliklerini en iyi bir biçimde anlatmıştır.

Yorumlar