KAYSERİLİ BU VALİYİ ÇOK SEVMİŞ (VALİ MUAMMER BEY) / S.Burhanettin AKBAŞ

Kayseri Valiliğimizin ahde vefa örneği göstererek Neslihan Altuncuoğlu’nun “Vali Ahmet Muammer Bey” isimli çalışmasını kitaplaştırdığına şahit olduk. Sayın Valimiz Mevlüt Bilici’yi ve kitabın basılmasında büyük emek harcayan Vali Yardımcımız Sayın Fahri Okur’u kutlamak isterim bu değerli eseri kazandırdıkları için.

Eskiler “mahkeme kadıya mülk değil” derlermiş. Ne doğru söz… Önemli olan belli bir makama ve mevkie gelindiğinde bu ülkeye, bu aziz millete hizmet edebilmektir. Ben şahsen bu memleketin ekmeğini aşını yiyip de insanını hor görenleri anlamakta zorlanıyorum. Bazen öyle olaylara şahit oluyorum ki isyan ediyorum. Bir doktorla karşılaşıyorsunuz, karşısında dedesi yaşında yaşlı bir adam var ve ona bağırıp çağırıyor. Onu azarlıyor. Sayın doktorum, bu memleket seni yetiştirdi, bu hale getirdi. Belki o yaşlı adam, derdini çok iyi ifade edemeyebilir. Belki o adam, senin gibi yüksek bir görgü ve terbiyeye sahip olmayabilir. Ama o adam, Çanakkale’de savaşan ve bu memleketi bize emanet bırakan şehidin torunu… O adam, bu devlete vergi vermiş, yıllarını bu ülkeye harcamış bir ademoğlu… O adam, çocuğunu askere gönderirken gurur duymuş bir baba… O adam, senin baban ya da deden de olabilirdi. Ne olurdu, ona şöyle seslenseydin:


-Amcacığım hoş geldin, köyde ne var ne yok? Nasılsın?

-Gel otur hele şöyle, ben de senin bir evladınım, otur da derdini anlat hele…

Bunlar çok mu zor şeyler?...

Güler yüz, tatlı dil çok mu zor?

Bu aziz millet bunca sene geçtiği halde hâlâ bunları hak etmiyor mu sizce?

***

Vali Muammer Bey’le ilgili kitapta belki söz edilecek çok ayrıntı var ama ben burasını anlatacağım size… Yani Kayserililer, Vali Muammer Bey’i niye bu kadar sevmişler? İşte bununla ilgili ipuçlarını vereceğim.

Önce Ağırnas köyümüzden Mustafa Sadık, Erciyes Ceridesi gazetesine gönderdiği yazıda şunları ifade ediyor:

“ O büyük paşa, köylerimize geldiğinde güler yüzü, tatlı sözü ile ihtiyarların, gençlerin, çocukların ayrı ayrı hallerini sorar. Herkese hürriyet, eşitlik ve kardeşliğin iyiliklerini anlatırdı. Biz de iyice dinlerdik. Camiye gider, caminin tamiri, düzenlenmesi ile beş vakit cemaatle namaz kılmamıza kadar nasihat verirdi. Dindar paşamızın ömrünün uzaması için dualarımızı görseydiniz. Oradan mektebe gider, köyün ağalarını, kahyalarını, büyüklerini çağırtarak urbaları eski, yamalı çocuklarımızın yeni usul üzere okumaları, vatansever olmaları için mektep yapılmasını anlatırdı.”

Ağırnaslı Mustafa Sadık daha çok şey yazmış. Yazdıklarından anlıyoruz ki Vali Muammer Bey, köyün ileri gelenlerini bir araya getirerek köye bir Rüştiye açılmasını başarmış. Ağrıca bu okula öğretmen atanması için İstanbul’la gerekli yazışmaları yapmış. Mustafa Sadık şöyle bitiyor sözlerini: “Biz, bütün diğer köylerle beraber onun pak, büyük Muammer adını unutmayacağız.”

İşte bu millete bu sözü söyletebilmek öyle kolay değil… Zaten Muammer Bey’in “temiz” sıfatı köyde, şehirde ve hatta İstanbul’da aynı şekilde söylenir olmuş.

Kayseri şehir merkezine bir bakalım… Kayseri’nin ileri gelenleri neler demişler? Bescelizade Ahmet, Nalbantzade Süleyman, Yedekçizade Mehmet ve Katipzade Nuh, Muammer Bey’in Kayseri’den Adana’ya tayini üzerine şöyle diyorlar:

“Şimdiye kadar her gelen bunun rubuna (dörtte birine) muvaffak olsa veyahut çalışmak istese idi Kayseri bugün bir başka olurdu. Heyhat ki öncekiler kiracı gibi hareket ettiler.”

Bu iki açıklama gösteriyor ki Kayseri’deki insanların büyük bölümü, köylüsü, şehirlisi Muammer Bey’den memnundur. Onun özellikleri arasında çalışkanlığı, dürüstlüğü, temiz insan oluşu, güler yüzlü oluşu, halka değer vermesi haliyle oldukça öne çıkıyor.

Vali Muammer Bey’i sevmeyenler yok muydu? Elbette vardı. Çünkü, dürüstlüğün ve doğruluğun da elbette dostları olduğu gibi düşmanları da vardı. Belediye malına konanlar, haksız kazanç sağlayanlar, rüşvetle iş görenler Muammer Bey’in düşmanı idiler ve onu şikayetten geri durmadılar. Ama bu konudaki hükmü, her zaman tarih verir. Aradan bunca sene geçtiği halde Vali Muammer Bey unutulmuyorsa, onun hayatını anlatan kitaplar neşrediliyorsa, rahmet ve minnet duyguları ifade ediliyorsa, bundan büyük güzellik olabilir mi?

O yüzden kıssadan hisseyi söyleyeyim. Hepimiz bu milletin çocuklarıyız. Devletimizin okullarında okuduk, yurtlarında kaldık, aşını yedik. Bu kutlu devlet, millete hizmet etmemizi istiyorsa bunu Muammer Bey gibi aşkla yapmalıyız. Bu işleri yaparken paye beklemeyin. Bu milletin hizmetkarı olmak en büyük payedir. Ve insanlara gerçek payelerini bu aziz millet verir, başka payeye ihtiyaç yoktur.

Yorumlar