İNSANLARI KİM ROBOTLAŞTIRMAK İSTER Kİ… / S.Burhanettin AKBAŞ

İnsanları kim robotlaştırmak istiyor ya da insanlar niye robotlaşmak istiyor? Bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum. İstişare kapılarının günden güne kapandığı bir zamana doğru gidiyoruz. Bugün mükemmel dediğimiz insanlara yarın ne kulp takacağımızı şaşırıyoruz. Ne oldu, ne değişti? İnsanların değişme süreçleri bu kadar çabuk olamaz. Dün şu adam çok iyiydi ama bugün neden kötü olarak vasıflandırılır oldu? Birileri bir yerden “bu iyidir” dediği anda gökten vahiy inmişçesine ona iyi, güzel, hoş muamelesi yapılırken yine aynı ilahi yoldan (!) kötüdür haberi gelince bir anda aynı kişi “tükaka” oluveriyor.
Birileri de çıkmış böbürlene böbürlene “kayıtsız şartsız itaat”ten bahsediyor. O dediğiniz askerlikte olur, onun bile kendine göre istişareye açık tarafı vardır. Sivil toplumun en önemli yönü çoğulculuk ilkesi değil midir? Niye biz tek tip elbise giyer gibi, tek tip adam istiyoruz anlamıyorum.



Birileri diyor ki “çizginin ya bu tarafındasın, ya öteki tarafında”… İkisinin ortasında durmak ya da bir o tarafa bir bu tarafa geçmek yok. İlahi zat-ı muhterem, hangi çizgiler? Ben çizgi falan görmüyorum ki… Benim hayatımda çizgiler yoksa, senin hayalinde çizgiler çoksa ne yapacağız şimdi? Sonra neden insanları çizgilerin, dairelerin, setlerin, çitlerin içine sokmaya çalışıyorsunuz ki… Bırakın insanoğlu hür fikirlerle dalgalansın… Tek fikrin olduğu yerde istişare olmaz ki… Sizin dediğinizden olsa olsa robotlaşma olur.

Bir mecliste yüksek payeler almış adamın biri konuşuyor, diğer eşref-i mahluklarda dinliyorlar. Haydi şu adama bir soru sor bakalım. Hayır olmaz? Neden? Adaba aykırıdır. Vah ki vah… Bizim böyle bir adabımız yoktur. Beynimizi kiraya vermedik. Bir robot gibi düğmelerimize dokunarak bizi yönlendiremezler. İnsanoğlunun bu dünyada sorgulamayacağı hiçbir şey yoktur. Bizim fıtratımız “kayıtsız şartsız itaate” göre düzenlenmemiştir. Her şeyi araştıran, soruşturan, sorgulayan bir yapımız vardır. Menfaat bağlarıyla ördüğünüz birlikteliklerinizi sorgusuz sualsiz sırat köprüsünden geçiremezsiniz. Bugün sormayabilirler ama yarın mutlaka soracaklar. Hatta kendi öz çocuklarınız dahi soracak…

Komünizm, Faşizm bir zamanlar “kayıtsız şartsız itaatin” peşinden koştular. Önce her şey yolundaydı, öyle sandılar ama sonra… Sonra insanoğlu kendi fıtratına yine döndü ve hayatı tekrar tekrar sorgu altına aldı. İnsanları sorguladı ve ölçtü, biçti. Kapitalizm, en sinsi şartlandırma biçimini, psikolojik dayatmalarla ama kimselerin çok da farkında olmadığı biçimde sürdürdü. Gençleri, bir noktadan teslim alan bir anlayış, yerel kültürleri allak bullak etti ve etmeye de devam ediyor. Lakin bunun da sonu yok. İnsanların üzerine konan her türlü ipotek, günü gelince yıkılacaktır. Öze dönüş ister istemez başlayacaktır.

Bizde aşiret yoktur. Biz de cemaat yoktur. Bizde cemiyet vardır. Tek adam, tek düşünce, tek tip insan bize göre değildir. Önemli olan cemiyet adamı olmak ve halkın çoğulcu yaklaşımlarından medet ummaktır. Her insanı bir robot olarak ele almak ya da yetiştirmek yerine, her insanı bir başka dünya olarak görmek esastır. Hamdım, piştim, yandım dercesine sürekli değişmek, gelişmek ve tekamülü tamamlamak esastır. Biz bırakın 20 yıl önceki söylediklerimize imza atmayı, iki gün öncekilerden bile emin değilizdir.

Toplumsal hayat, bir uzlaşı mekanıdır. Herkesi kendi kalıplarınıza sokamazsınız. Gözlerinizdeki perdeleri kaldırın. Her olayı bir başkasının gözlüğü ile görmeyi bırakın. Yoksa düşüşünüz acı olur. Dün iyi olanlar bugün kötü olarak tanımlanıyorsa, siz bir başkasının yönlendirmesini aynen kabul etmeyin. Çünkü, yarın aynı akıbete siz de uğrarsanız ne yapacaksınız? Cemaat  ya da aşiret bir gün sizi de tortop edip bir köşeye ittiğinde cemiyete derdinizi nasıl anlatırsınız? Kendinizi nasıl tarif edeceksiniz? Orada da birilerinin yönlendirmesini mi bekleyeceksiniz? Komün hayatı da yaşıyor olsanız insanoğlunun olduğu her yerde günün birinde bir çelişki ve zıtlaşma çıkacaktır. O güne hazırlıklı olun. Bu dünyayı sadece siyah ve beyaz olarak ikiye ayırmayın. Siyah ve beyaz arasında ne kadar farklı renklerin ve tonların olduğunu artık görün. Kişilere bağlanıp kalırken “kayıtsız şartsız itaatin” de pençesine düşmüş olabileceğinizi asla unutmayın.

Hür fikirli insanlar bu toplumun sigortasıdır. En aykırı düşünceler dahi toplumun kendi dengelerini kurmasına yardımcı olur. Siyaset, bir yere saplanma ve saplantılar icat etme sanatı değildir. Toplum, sürekli cendere altında tutularak yaşatılmaz. Birey, özgürlüğün tadına varabilmeli ve düşüncelerini serbestçe üretebilmelidir. Liderlik, kendisine bağlı binlerce robot yetiştirmek değildir. Gerçek liderlik, toplum hayatındaki her türlü düşünceden faydalanma sanatını icra edebilmektir. Kralları, şahları, padişahları “diktatör” olarak tarih sahnesinde gördük. Sonra Komünizmin ve Faşizmin diktatörlerini gördük. Şimdi Kapitalizmin diktatörleri ile karşı karşıyayız. Modernist diktatörler, ilahi diktatörler, klan hayatı yaşar gibi aşiret ve cemaat hayatının diktatörleri çağımıza damgalarını vurdular. Ama insanlığın robotlaşmış bir dünyayı eninde sonunda reddedeceğini biliyorum. Berlin Duvarı gibi yıkılacaklar. Eninde sonunda yıkılacaklar. Bu bir kehanet değil, insanoğlunun fıtrat meselesidir.

Yorumlar