GESİ BAĞLARI TÜRKÜSÜNÜN İLK DERLENMİŞ HALİ /S.Burhanettin AKBAŞ

   Bu nasıl türküdür ki yıllar sonra bile böylesine ayaktadır insan şaşıp kalıyor. Bu türkünün hikayelerini toplayıp kitap haline getirdik ama bitmiyor ki bitsin. Ahmet Şükrü Esen’in derlemelerinden oluşan Prof.Dr.Pertev Naili Boratav ve Yar.Doç.Dr.Fuat Özdemir’in yayına hazırladıkları “Anadolu Türküleri”(Ankara-1986/ İş Bankası Kültür Yayını) kitabında da bu türkünün bir varyantı mevcut.


         Pertev Naili Boratav, kitabın önsözünde Gesi Bağları türküsü için şunları yazıyor:


         “Bu kitap içinde oldukça zengin çeşitlemeleriyle yer alan ‘Gesi Bağları’ türküsünün bendeki izlenimi, Birinci Dünya Savaşının ilk yıllarına çıkar. Arapsun (şimdiki Gülşehri) da, hanımların meclisine, bilmem hangi sebeple Kayseri’den sürgün edilmiş genç bir Rum kadını da katılırdı ve başka türküler arasında bu türküyü de dertli dertli söyler, dinleyenleri duygulandırırdı. Çok zaman sonra, 1940’lı yıllarda, dostum Niyazi Ağırnaslı, Küçük Esat Bağları yolundaki evinde bir akşam saati, ezgisini de, sözlerine de tam hakkını vererek “Gesi Bağları”nı çağırdığı zaman ben, 7-8 yaşlarımın bu uzak anısını yeniden yaşamışımdır.”



         Gesi Bağları türküsünün hikayesine yer vermez kitapta ama 45. sayfada 17 bentten oluşan bir derlemeyi aktarır. Rahmetli Ahmet Şükrü Esen’in Kayseri’de görev yaptığı yıllardaki derlemedir. 1893 doğumlu Ahmet Şükrü Esen, zabıt katipliğinden milletvekilliğine kadar uzanan çizgide Anadolu’nun dört bir tarafını gezmiş ve özellikle ağıtları ve türküleri yazıya geçirmiştir.


         Kitapta bulunan 17 bentten oluşan derlemenin önemi şundan ileri geliyor: Biz 104 dörtlükten oluşan bir bent sayısına ulaşmamıza rağmen bu derlemelerin tarihlerinin arasında pek bir zaman farkının olmaması sebebiyle çok eski bir derleme metnine ulaşamamıştık. Ahmet Şükrü Esen’in bu derlemeyi 1930’lu yıllarda yazıya geçirdiği tahmin ediliyor. Yani günümüzden 70 yıla yakın bir süre önce yapılmış bir derleme tabii ki oldukça önemlidir.


         Hafızaları tazelemek için söylemekte fayda var. Bir türkünün bu kadar uzamış olması, yani adeta destanlaşması pek nadir görülen bir olaydır. Türküler böyle 17, 32, 45, 105 gibi bent sayısına ulaşmazlar. Onlar üç ila beş bent arası kalırlar. Demek ki, “Gesi Bağları” türküsü çok sevildiği için başka türkülerden de katılarak ve farklı söyleyicileri de bulunması dolayısıyla böyle uzayıp gitmiş olmalıdır.


         1930’LU YILLARDA AHMET ŞÜKRÜ ESEN’İN DERLEDİĞİ “GESİ BAĞLARI” TÜRKÜSÜ


            1


            Gesi bağlarının gülleri lâri


            Ben yardan ayrıldım gülemem gayri


            Yardan ayrılanın böyl’olur hali


                        Gel otur yanıma başımın tacı


                        Ayrılık ekmeği zehirden acı


            2


            Gesi bağlarında buldum bir nohut


            Ana ben ölüyom bana yas okut


            Mezarımın üstünde dolan bir vakit


                        Gel otur yanıma başımın tacı


                        Ayrılık ekmeği zehirden acı


            3


            Kampanamı yüce vurun gaziler


            Ben cahilim kemiklerim sızılar


            Anam bacım ardım sıra bozular


                        Gel otur yanıma başımın tacı


                        Ayrılık ekmeği zehirden acı


           


4


            Gesi bağlarında kaynar kum idim


            Fenerler içinde yanar mum idim


            İbdi Allah sonra sensin umudum


                        Gel otur yanıma başımın tacı


                        Ayrılık ekmeği zehirden acı


            5


            Gesi bağlarında üç ırga daşlar


            Ağamdan mı geliyon ey uçan kuşlar


            Analar büyütür ile bağışlar


                        Gel otur yanıma başımın tacı


                        Ayrılık ekmeği zehirden acı


            6


            Gesi bağlarına indi bir Firenk


            Bu mektubu yazan ne dertli bir yürek


            Gönderin ağamı o bana gerek


                        Gel otur yanıma başımın tacı


                        Ayrılık ekmeği zehirden acı


            7


            Ağamın giydiği ketenden gömlek


            Yoğumuş dünyada garibe gülmek


            Hep mi yalan oldu bu geçen günler


                        Gel otur yanıma başımın tacı


                        Ayrılık ekmeği zehirden acı


            8


            Everek’in bayırına düzüne


            İllerin anası gider kızına


            Benim anam hiç bakmıyor yüzüme


                        Gel otur yanıma başımın tacı


                        Ayrılık ekmeği zehirden acı


            9


            Salkım söğüt gibi dallarım yerde


            Gözlerim gözlerim gözlerim yolda


            Gösterin sevdiğimin evleri nerde?


                        Gel otur yanıma boyu bosu güzelim


                        Gülemem ağlarım ah çekerim gezerim


            10


            Varın bakın has bahçenin gülleri de açıyor


            Duvarından dallarından taşıyor


            Benim yarim bülbül gibi şakıyor


                        Gel otur boyu bosu belalım


                        Gülemem ağlarım ah çekerim yanarım


            11


            Yüce dağ başında kaynar karınca


            İçerim kan ağlar yaşıtlarım görünce


            Ben bu dertten iflah olmam ölünce


                        Dertli diye çağırsınlar adımı


            12


            Uyandım ki bir ay doğmuş koynuma


            Sığa kollarını aşır boynuma


            Bir canım var koydum senin uğruna


                        Eğil dağlar eğil bir gül alayım


                        Asker karısıyım ya ben nerde kalayım


            13


            Gesi bağlarında dolandım taşa


            Kardeş ekmeğini kakarlar başa


            Çalıştım çalıştım emeğim boşa


                        Konma bülbül konma dalım boş değil


                        Yarimi iller aldı gönlüm hoş değil


            14


            Urganım atmadık dallar mı kaldı


            Başıma gelmedik haller mi kaldı


            Bize söylenmedik diller mi kaldı


                        Ya ver muradımı ya al canımı


            15


            Gesi bağlarında geçilmez taştan


            Dört yanım ıslandı yağmurdan yaştan


            Sağ yanın ağrıdı soluna yaslan


                        Devşirdim çiçeği/ …../…..


            16


            Gesi bağlarında yolun sağında


            Güller çiçek m’açar şu yavrunun bağında


            Yavrusu koynunda elin yanında


                        Topladım çiçeği benim dalda nem kaldı


                        Gidiyorum gurbete benim burada nem kaldı


            17


            Gesi bağlarından geçemiyorum


            Az doldur şarabı içemiyorum


            Ben sana söz verdim geçemiyorum


                        Atma garip anam/…../…..





            BU VARYANT HANGİ BİLGİLERİ DEĞİŞTİRİR


            1930’lu yıllara ait bir derleme belki çok uzun değil ama oldukça değerlidir demiştik. Türkü metninde geçen bazı bilgiler daha önce yapılan derlemelerde yer almayan bazı ipuçlarını da bize veriyor. Bunlar nelerdir, diyecek olursanız, bakın şöyle:


            Gesi bağlarında yolun sağında


            Güller çiçek m’açar şu yavrunun bağında


            Yavrusu koynunda elin yanında


                        Topladım çiçeği benim dalda nem kaldı


                        Gidiyorum gurbete benim burada nem kaldı


            16. bentteki bu ifade kızın hikayesini doğruluyor. Yani Gesi’de bir çocuğu ile yalnız başına kalan bir gelinin hikayesi olduğu kesinleşiyor. Nakarat bölüm eğer başka bir türküden alıntı değilse, türkünün kahramanı olan kızın böyle genç yaşta öldüğü yolundaki kanaati değiştiriyor.


            Topladım çiçeği benim dalda nem kaldı


            Gidiyorum gurbete benim burada nem kaldı


            Bu bölüm, kızın ölmediğini, Gesi’yi terk edip gurbete gittiğini göstermez mi? Demek ki, kızın genç yaşta ölümünü anlatan varyantlara daha da şüphe ile bakmak gerekmektedir.


           


            Yine türkünün 8. bendinde geçen “Everek” adı Develi ilçesi değildir. Bugün Gesi yöresinde halkın “Evlek” dediği bir yer var. Burası şimdi bir mevkinin adıdır. Osmanlı döneminde burası “Everek” adlı bir küçük kariye (köy) olarak gösteriliyor.


             10. bende bir bakalım:


           


            Varın bakın has bahçenin gülleri de açıyor


            Duvarından dallarından taşıyor


            Benim yarim bülbül gibi şakıyor


           


            Burada geçen Hasbahçe aslında herhangi bir bahçeymiş gibi bir havada anlatılmıştır ama haliyle yöreyi bilen birisi olarak bize çok daha farklı şeyler ifade etmektedir. Hasbahçe, Darsiyah’ta (bugün Gesi’nin Kayabağ mahallesi) Yanartaş Rum Manastırının bahçesine verilen isimdir. Bu bahçe zamanında çok meşhurmuş. İçerisinde


değişik meyve ağaçları varmış, ki bir kısmı hala duruyor, türlü türlü çiçeklerle cennetten bir köşe gibiymiş. Bahçenin içerisinde bir de havuz var. Kayseri Doğa Belgeseli’nin çekimlerinde 1999 yılında bölgesi gezmiştim ve bu havuzu görme şansım oldu. Çevresi mermer döşemelerle süslenen bu havuzdan sadece birkaç mermer kalmıştı. Adeta havuz talan edilmişti. Bahçenin 2-3 metre arasında yüksek duvarları vardı. Bu duvarların da taşları başka işlerde kullanılmış ve bir başka talan da orada yaşanmıştı. Şiirde “Duvarından dalları taşıyor” demesi de bu bahçenin yüksek duvarlarının yörede çok iyi bilinmesinden kaynaklanıyor.


            Şiirde ilk defa Gesi bağlarındaki gelinin eşine “ağa” diye seslendiğine şahit oluyoruz. Bu söz, yörede genellikle baba için kullanılmakla beraber bu şekilde de kullanılabildiği örnekler vardır. Şiirin ana temasında hep “anne özlemi” dile getiriliyordu. Ben ilk defa bu kadar açık bir şekilde eşine duyduğu özlemi dile getirdiği mısralarla bu çeşitlemede karşılaştım.


           


            Gesi bağlarına indi bir Firenk


            Bu mektubu yazan ne dertli bir yürek


            Gönderin ağamı o bana gerek


                        Gel otur yanıma başımın tacı


                        Ayrılık ekmeği zehirden acı

Yorumlar