SITMA, BU İTİ TUTMA!

Ak saçlı, ak sakallı, nurani yüzlü adamın etrafında bir başka adam pervane olmuş, hasta olduğunu ve hastalığına uygun bir muska istemektedir. Ak saçlı adam:
-Ben hoca değilim, muska yazmayı bilmem dese de adama dinletemez. Adam bir gün değil, on gün değil, ak saçlı adamı iyice bunaltır. Adamın canına tak eder, kağıdı kalemi alır, eski yazı ile bir şeyler yazar ve ısrarcı adama verir.
Adam, muskayı kullanır ve şifa bulur. O da bir başkasına verir, o da şifa bulur. Derken muska, epey dolaştıktan sonra şöhretli bir muska haline gelir.
Muskanın ününü duyan hoca efendilerden biri, muskayı çoğaltmaya karar verir. Özene bezene sarılmış muskayı açar ve içindeki yazıyı okuyunca şaşırır kalır. Muskada şunlar yazılıdır:
“Sıtma, bu iti tutma; tutarsan da bırakma.”

***
Hayatta bazen insana istemediği roller biçilir. Her ne kadar siz, bu işin adamı değilim deseniz de birileri o role sizi uygun görmüştür ve bundan da kurtuluşunuz yoktur. Bu fıkra hayatın bu yönünü anlatması bakımından önemlidir.
Padişah ve Kayserili
Padişahın biri,

-'Bana yalan söyleyebilene bir küp dolusu altın vereceğim!' demiş.

Yalancılar, hemen saraya koşuşturup başlamışlar yalana;
''Bir kuş, aslanı kapıp yuvasına götürdü.''
''Bunun neresi yalan?.. Kuş kartaldır, arslan da kuzu kadar minik bir
yavru. Kaptı mı götürür tabii!..''
''Komşu ülkede bir eşeği kral yaptılar!..''
''Ülkenin kralı, pencereden bakınırken tacını düşürmüş. Taç da
pencerenin altındaki eşeğin başına geçmiş. Taç kimin kafasındaysa, kral
odur tabii!..''
''Padişahım, ben gökyüzüne bir ok attım. Altı ay sonra geri döndü!''
''Senin ok bir ağacın üstüne düşmüştür. Ağaç, sonbaharda
yapraklarını dökünce, takılacak yer bulamayıp yere inmiştir.''

Böylece padişah, her yalana gerçek bir bahane bulmuş ve kimse padişaha
bu yalandır dedirtememiş.

Ama bir gün bir Kayserili gelmiş;
''Padişahım, sen benim babamdan borç olarak bir küp dolusu altın
almıştın. Şimdi geri almaya geldim. Yalandır dersen ödülümü ver. Yalan
değil dersen borcunu öde!..''
***
Hayatta bazen olayın yalan ve riyadan başka şey olmadığını bilirsiniz ama şartlar öyle getirir ki “yalandır, riyadır” diyemezsiniz.
Birinci Sınıf
Kayserili küçük bir çocuk okula yeni başlayacakmış. Okullar açılmış, okulun ilk günü annesi götürmüş ve tekrar eve dönmüş. Çocuk okludan çıktıktan sonra eve gitmiş. Annesi:
-Oğlum okulda ilk günün nasıldı?
-Her şey iyiydi ama bir şey kötüydü.
Annesi merak etmiş:
-Kötü olan neydi?
-Sınıf kapısının üstünde birinci sınıf yazıyordu ama içeri girdiğimde her şeyin tahtadan olduğunu gördüm.
***

Çocuklar(çocuk haliyle)gerçekleri daha iyi görebiliyor, her ne kadar fıkra bile olsa.Çünkü onlar saf ve art niyetsizler.
Görmediğiniz İstanbul'a inanıyorsunuz da...
Kayserili Derviş Efendi komşusuna bir miktar borç para vermiş. Zaman gelmiş adam parayı getirmemiş. Derviş Efendi adamdan parasını istemiş, adam inkar etmiş ben senden para almadım şahidin var mı? demiş. Bunun üzerine Derviş Efendi yakın komşularından birkaç kişiye kendisine şahitlik yapmasını istemiş. Komşuları:
- Derviş Efendi biz sana nasıl şahitlik yapalım, para verdiğini görmedik ki demişler.
Bunun üzerine Derviş Efendi komşularına dönerek:
-İstanbul var mı? demiş.
Komşuları:
-Var demişler.
-Pekiyi gördünüz mü? Demiş.
Komşuları :
-Görmedik demişler.
Öyleyse var dediğiniz ve görmediğiniz İstanbul’a inanıyorsunuz
da neden benim para verdiğime inanmıyorsunuz demiş.
***
Hayatta bazı hadiseleri izah etmek zordur. Bazen sizi en ince yerinizden yakalayan dost müsveddeleri, sizi çok zor durumda bırakabilirler. Yani hem paranızdan hem de dostunuzdan kurtulursunuz. Ok çıkar ama yerinde mutlaka izi kalır.

Yorumlar