Kayseri'nin yaralarını sarmak için geldi

Seyyid Burhaneddin Hazretlerinin Kayseri’ye niçin geldikleri yönünde kaynaklarda bir bilgiye rastlamak kabil olmamıştır. Mevlana Hazretleri ile Seyyid Burhaneddin Hazretlerinin aralarında bir konuşma geçtiği, Seyyid Hazretlerinin kendisinin yerine Şems-i Tebrizi’nin gelişine vakıf olarak bunu Mevlana’ya naklettiği ve Mevlana’nın üzüntülere gark olmasına rağmen Şeyhinin Kayseri’ye gelişine de razı olmak zorunda kaldığı anlatılır. Bu hikayede de Seyyid Hazretlerinin Kayseri’ye geliş sebebi açıklığa kavuşmaz.


Bu sorunun cevabını bulmak için Seyyid Burhaneddin Hazretlerinin Kayseri’ye geldiği sırada Kayseri’de ceryan edenlere olaylara kısaca baktığımızda, Kayseri şehrinin tarihindeki en acılı dönemlerden birini yaşadığı görülmektedir: Moğol istilası ve bunun neticesinde büyük Türkmen kıyımı.

MOĞOL İSTİLASI VE BÜYÜK TÜRKMEN KIYIMI

13. yüzyılda Selçuklu Devleti içerisinde Türkmenler birbirleri ile kıyasıya iktidar mücadelesi yaparlar ve kardeş kanı oluk oluk akar. 1239 yılında ise Moğollar Kars ve çevresini almışlar böylece Anadolu topraklarına ayak basmışlardır. 1242 yılında Erzurum’a giren Moğol hükümdarı Baycu Noyan, 30 bin kişilik ordusuyla Anadolu’da ilk büyük yağma ve katliamı Erzurum’da yapmıştır. 1243 yılında Sivas’ın Zara ile Suşehri ilçeleri arasında yer alan Kösedağ mevkiinde 70 bin kişilik Selçuklu Ordusu adeta savaşmadan Moğolların bozgununa uğrar. Çünkü, ll.Gıyaseddin Keyhüsrev gibi basiretsiz ve korkak bir hükümdar koskoca Selçuklu Ordusunun, sadece öncü birlikleri dağıldı diye savaş meydanında yalnız bırakmış, yanına bir kısım mücevherleri alarak Tokat’a kaçmıştır. Bu durumdan Selçuklu Ordusunu ilk planda haberi olmaz. Ancak bir gün sonra Sultanın kaçtığı haberini büyük bir şaşkınlık içerisinde öğrenirler ve savaşmadan ordu dağılır. Olayın enteresanlığına bakın ki Baycu Noyan’ın başında bulunduğu Moğol Ordusu, Selçuklu Ordusunun dağıldığına inanmamış, bunu pusu amacıyla yapılmış bir ricat hareketi zannıyla iki gün beklemiş ve ordugaha ancak iki gün sonra girebilmişlerdir.

Karşısında ciddi bir güç kalmayınca Moğol Ordusu, Sivas’tan sonra Kayseri’ye geldi. Önce şehrin kenar mahallelerini yağmaladı. Şehir halkı Emir Kaymaz ve Fahreddin Ayaz’ın komutasında kale surlarını onararak kaleyi müdafaa etmişlerdir. Moğollar, Kayseri kalesini alamadıkları için ümitsizliğe düştükleri bir sırada, Ermeni dönmesi Kayseri İğdişbaşısı Hajuk oğlu Hüsam ihanet ederek Baycu Noyan’a kale hakkındaki gizli bilgileri aktarmıştır. Hajuk oğlu Hüsam’dan sonra şehrin sübaşısı Fahreddin Ayaz Moğollara sığınmıştır. Bu ikinci ihanet ile daha da yalnız kalan Emir Kaymaz cihada devam etmiş ancak elindeki Türk askerlerinin sayısı azaldığı için kale düşmüştür.

Moğollar, askerlerin ellerini bağlayarak Meşhed Ovasına götürdüler ve orada askerleri katlettiler. Kayseri şehri tarihte emsali nadir görülen bir büyük felaketin altında inim inim inlemiştir. Şehrin bütün binaları yıkılmış, Kayseri Kalesinin surları yerle bir edilmişti. Bazı kaynaklar Seyyid Hazretlerinin Kayseri gelişini Moğolların Meşhed Ovasında büyük Türkmen kıyımını yaptıkları zaman olarak açıklarlar. Hatta Moğolların Türkmenleri ve Türk askerlerini katlettikleri sırada Seyyid Hazretlerinin Meşhed Ovasından geçerek Kayseri’ye geldiğini belirten kaynaklar dahi vardır.

Moğol Zulmünün boyutları hakkında zamanın tarihçilerinin neler söylediklerine bir bakarsak sanırım durumun vahameti daha da iyi anlaşılır:

Halil Edhem, İbn Bibi Selçuknamesi’nden naklediyor:

“Bütün askerler şehre girdi. Şehirde buldukları askerlerin ellerini bağlayıp hepsini Meşhed Ovasına götürdüler. Evleri yağma ettiler ve içindeki adamları öldürdükten sonra dışarı çıktılar ve şehri ateşlediler. Önceden tutup çıkardıkları köleleri Meşhed Ovasında öldürdüler. Çocuk ve kadınları da aralarında üleştikten sonra çıkıp gittiler. Yolda hastalanan veya yaya yürüyemeyen köleleri de öldürüyorlardı.

Ahmet Nazif Efendi, Kayseri Tarihinde şunları yazıyor:

“Doğu Asyayı baştan başa istila eden Cengiz Sülalesi İslam alemi için bir tufan belası gibiydi, önüne çıkan herşeyi sildi süpürdü.”

Aksarayi ise bu olayı şöyle anlatır:

“Rum memleketinin kasrına düşen ateş, bir semavi afet oldu ve nesiller üzerinde tesiri sezilmekte devam eden sarsıntılar doğurdu.”

Müneccimbaşı Tarihi de Kayseri’de Moğolların zulmünü şöyle anlatır:

“Tatarlar Kayseri’ye yürüdüler. Az bir müddet muhasaradan sonra şehri savaşsız aldılar. Şehri yaktılar ve yağmaladılar. Ahalisinin umumisini öldürdüler, kadınları esir aldılar. Kayseri’de teneffüs eden bir şahıs kalmadı. Kayseri vahşi hayvanlar yeri oldu. Moğollar, yağmaladıkları mallar ve esirler ile memleketlerine döndüler.”

Halit Erkiletlioğlu’nun Kayseri Tarihi isimli eserinde de bu olay şu şekilde yer alır:

“Moğollar, Abaka kumandasında kalabalık bir ordu ile Anadolu’ya geldiler. Elbistan Ovasından Kayseri’ye girdiler. Buradaki Müslümanları öldürmek isteyen Abaka’ya kadılar ve fakihler elçi olarak gittiler ve yalvardılar. Şehrin herhangi bir askeri kuvvete karşı duracak gücünün bulunmadığını ve kendilerine itaat edeceklerini beyan etmelerine rağmen Moğollar başta Kayseri Kadısı Celaleddin Habib olmak üzere ahaliden kimseleri katlettiler. Askerlerine de genel bir katliam yaptırarak 200 binden fazla kimseyi çiftçi, asker ve ahaliden yarım milyon insanı kestirdiler.”

İşte o tarihlerde Kayseri’nin durumu bu derece vahimdir. Anlaşılıyor ki Seyyid Burhaneddin Hazretlerinin Kayseri’ye gelişi Moğol istilası sonucu çok büyük yaralar almış olan şehrin yaralarını sarmak içindir.

Yorumlar