Aziziye... Aziziye

Pınarbaşı ilçesi eski bir yerleşim yeridir. Bir zamanların Ariaratia’sı, Osmanlının Aziziyesi ve Cumhuriyet döneminin Pınarbaşısı...


Pınarbaşı’nın tarihini bundan 2200 yıl önce kurulan efsanevi Ariaratia devleti ile başlatan tarihçiler, o dönemde Anadolu’nun idari, ticari ve kültürel merkezleri arasında adını zikrediyorlar ve önemle bahsediyorlar. Ariaratia Krallığının merkezi olan bugünkü Pınarbaşı ilçesi hakkında şu bilgilere rastlanıyor: Caussos (Göksun) ile Sebastia (Sivas) yolu üzerinde, içinden Tsamanthos (Samandos – Zamantı) çayının geçtiği sulak ve ormanlık bir yerdir.

ANADOLU’DA İLK BARAJ...

Anadolu’da ilk baraj 2200 yıl önce Pınarbaşı ilçesinde yapılmış. Ariaratia Krallığı zamanında öyle bir refah ve mutluluk yörede hüküm sürmüş ki, bölge inanılmayacak derecede kalkınmıştır. Bunun neticesi olarak Karakuyu köyü yakınlarında bu dönemde bir baraj bulunduğu biliniyor. Bugün pınarbaşı ilçesinde “Bağlama” adı verilen bölgede (Yatılı Bölge Okulunun yanı) bu barajın kalıntıları görülebilir. Anlatıldığına göre, bugün ilçenin bulunduğu yer ise o tarihte baraj sularının altında kalmaktaymış. Bu sularda kral ve ailesi sandal gezintileri yaparlarmış. Ahali ise bugünkü Tepemahalle, Çukuryurt ve Beştepeler’de oturuyormuş.

Şimdi Bahçecik Barajının yine bu çevreye yakın bir yerde yapılacak olması manidar geliyor. 2200 yıl sonra bölgeye ikinci baraj yapılmış olacak.

AZİZİYE...AZİZİYE...

Pınarbaşı, Aziziye adı ile 1861 tarihinde Sultan Abdülaziz tarafından Sivas’a bağlı bir kaza (ilçe) olarak kurulmuştur. Bu ad türkülere, ağıtlara ve Dadaloğlu’nun deyişlerine konu olmuştur.

Ünlü tarihçi ŞEMSETTİN SAMİ, Kamusu’l-alam adlı eserinde Aziziye hakkında tafsilatlı bilgiler aktarıyor:

“Aziziye”, Sivas vilayet ve sancağında ve Sivas şehrinin 125 km.cenub-i garbisinde olarak “Keçi Dağı” (Şirvan Dağı)’nın eteğinde ve “Zamantı Çayı” mecrasının garbinde kaza merkezi bir küçük kasaba olup 1600 ahalisi, 2 Cami-i Şerifi, 39 dükkanı, 2 hamamı, 1 hanı, 1 Rüştiye Mektebi ve 1 kışlası vardır. Bu kasaba 1277 (1861) tarihinde tesis olunarak o sene cülus eden Cennetmekan Sultan Abdülaziz Han’ın namına nisbetle tesmiye olunmuştur. “Aziziye” kazası ve vilayet sancağının müntehai cenub-i garbisinde vaki vasi bir yer olup şimalen Tunus ve nıfsı Sivas, şarken Gürün kazalarıyla, cenüben Halep ve Adana vilayetleriyle garben dahi Ankara vilayetinin Kayseri Sancağı ile muhat ve mahduttur.

Arazisi yüksekçe ve arızalı olup Keçi Dağı, Hınzır Dağı, Binboğa Dağı ve Soğan Dağı, kazanın dahilindedir. Kısm-ı azami Adana vilayetinden Akdeniz’e dökülen Seyhan Irmağı Havzası içerisinde olup başlıca nehirleri olan “Zamantı” ve “Göksu” çayları mezkür ırmağın menbai hükmündedir. Kazanın şimal-i şarki köşesindeki sular ise “Fırat” a tabidir. Ve “Kızılırmak” kazanın şimal-i garbi köşesini kateder. Bu vecihle bu kazanın arazisi, Akdeniz’e, Karadeniz’e ve Basra Körfezi’ne su gönderiyor ki bu da irtifaına alamettir. Arazi münbitesi dahi çok olup Hububat ihracata elverişli ise de kaza henüz hiçbir şose ve bir iskeleye bağlı olmayıp mesafeleri de uzun olduğundan zahire mahsulünden hakkıyla faydalanılmıyor. Elma, armut, üzüm vs.meyvaları dahi vardır. Harız (Sarız) ve Sadabad (Saimbeyli) nahiyelerinde iki büyük orman olup bunlardan hayli odun ve kereste kesilerek Sivas’a ve Kayseri’ye nakledilir. Kaza 31 nahiye 282 karye havi olup 93.303 ahalisi vardır ki bu miktarlardan yalnız 2743’ü mezhep-i sülüse (şafi) bir kısmı Ermeni ve 1371’i Rum olup küsuru tamamen Müslim ve Hristiyanlari dahi Lisan-ı Türki ile mütekellimdirler.

Kazada gerek eskiden ve gerek sonradan birçok Çerkez muhacirleri iskan edilmiştir. Kazanın hudutları içinde 85 camii, 24 mescit, 10 medrese, 76 İslam ve 9 Hıristiyan mektebi mevcuttur”

DÜNYANIN EN BÜYÜK PAZARI: YABANLU PAZARI (Pazarören)

Orta zamanlarının en meşhur pazarlarından olan Yabanlu Pazarı Pazarören’de idi. Yabanlu Pazarı Selçuklular devrinde her yıl Anadolu’da kurulan, kelimenin şimdiki geniş manası ile, milletlerarası büyük bir fuarın adıdır. Öyle ki Yabanlu Pazarı’nın mahiyeti dolayısıyla XIII.yüzyılda sadece İslam aleminin değil, dünyanın en büyük milletlerarası fuarı olduğu ilmi bakımdan tereddütsüzce ifade edilebilir.

Yabanlu Pazarı üzerinde en tafsilatlı bilgi veren biricik müellif, Zekeriya b.Muhammed el-Kazvini'dir. (Ölümü: Irak’ta 1283 yılında).

Zekeriya el-Kazvini “Âsarü’l-Bilâd ve Ahbârü’l-‘İbâd” adlı tanınmış eserinde Yabanlu Pazarı hakkında aynen şunları yazıyor:

“Anadolu’da her yıl baharın başında kırk gün süren bir pazar kurulur. Bu pazara Yabanlu denilir. Bu pazara uzak yerlerden, doğu, batı, güney ve kuzeyden insanlar gelir. Tacirler bu pazara katılmak için pek büyük bir gayret sarf ederler. Doğu tacirlerinin emtiasını Batılı tacirler alırlar. Batılılarınkini de Doğulu tacirler alırlar. Kuzeyden gelenlerin mallarını Güneyli tüccar ve Güneylilerinkini de Kuzeyliler satın alırlar. Bu pazarda Türk ve Rum köleleri ve karavaşları (cariyeler) bulunur. Güzel atlar ve katırlar da satılır. Yine orada atlas ve sakallat kumaşlarından yapılmış elbiseler, kunduz, denizköpeği kürkleri ve Burtâs kürkleri de satılıp alınır. Yabanlu’da kusurlu malların kusurları hayret verici bir şekilde gizlenerek satışa arz edilir. Bu pazarın geleneklerinden biri de şudur: satın alınan bir mal asla geri verilemez. Anlatıldığına göre tâcirlerden biri yüksek bir fiyatla yakışıklı bir memlûk (delikanlı ve çocuk yaşta köle) satın almış. Tâcir, satıcı uzaklaştıktan sonra kölenin güzel bir kız olduğunu görmüş.”

Yabanlu Pazarı hakkında bize bilgi veren Zekeriya el-Kazvini’nin anlattığına göre, “bu büyük pazarın faaliyeti Moğol hâkimiyeti devrinde, XIII.yüzyılın sonlarında veya XIV.yüzyılın ilk çeyreğinde sona ermiştir.”

Yabanlu Pazarı’nın yerini tam olarak tesbit etmek çok zor. Ancak Faruk Sümer, bu büyük pazarın büyük bir ihtimalle; Pınarbaşı kazası dahilinde olduğunu (Pazarören) söylemektedir.

Yorumlar