Diyarbakır, neden “Amed” olsun ki…

Traji-komik şeyler bunlar. İnsan ne istediğini bilmez mi? Diyarbakır’ın Amed olması da ne demek? O zaman İstanbul da Konstantinepolis olsun, İzmir de Smyrna olsun. İyi de niye olsun ki… Bundan bizim kazancımız ne olacak? Traji-komik derken bunu kastediyorum zaten.
Bin yıllık Diyar-ı Bekir (Diyarbakır) adının kabahati nedir? Ne suç işlemiştir? Diyarbakır’ın kabahatini ben size söyleyeyim: Diyarbakır, Anadolu’nun fethinden sonra Bizans’ın “Amida” şehrine yerleştirilen Bekir isimli Arap soyundan insanların adını esas alarak bölgeye Türklerin verdiği bir isimdir. O yüzden hâlâ yaşlı adamlar bu şehrimize Diyarbekir (Diyar-ı Bekir) derler.
Nasıl oluyor da bir kısım zevat, İslam döneminde alınmış Diyar-ı Bekir (Cumhuriyet döneminde Diyarbakır olmuştur) isminin yerine Bizans döneminde kullanılan “Amida” adından gelen “Amed” ismini kendilerine kalkan yapıyorlar? Şaşılacak şey değil mi? “Amed” Kürtçe bir isim değildir. Çünkü, Diyarbakır’a Kürtlerin yerleşmeleri dahi çok sonraları olan bir hadisedir. Diyarbakır’ın o zamanki yerlileri Sami ırkından gelen insanlardı. Daha sonra şehre Türkmenler yerleşti, en son fasılda da Kürtlerden yerleşim oldu. O yüzden Diyarbakır için üç ana unsur sırasıyla Arap + Türkmen + Kürt olarak sıralanabilir. Üçü de Müslüman olan bir unsurun Bekir’in Diyarı anlamına gelen bir sözü terk edip Bizans dilinden gelen “Amida” sözünü benimseyeceklerine gerçekten inanabilir misiniz?
Tabii ki buradaki niyet farklıdır. Elinizi alıp kolunuzu koparmaya çalışan bir kısım zevat, asla hak etmedikleri bir ilgiye mazhar olmakta ve puslu havalarda dolaşarak ayrılık gayrilik üretmenin yollarını aramaktadırlar. Biz bu konuda neler yazarsak yazalım, bizim söylediklerimize kulaklar tıkanırken, bunlar temsil etmedikleri bir halk kitlesinin görüşü imiş gibi kendilerince Kürdistan’a giden yolda adımlar atmaktadırlar.
Öbür taraftan bu işlere karışıp çanakçı çömlekçi görevini üstlenmiş, yazar geçinen kantarcı takımı, bu milletin değerlerine söverek şöhret olmanın yolunu keşfettiler. Çünkü, onlar da öğrendi ki bu millet, öz kültürünü bilen insanları değil, milletin değerlerine her türlü saldırıyı yapanları daha çok okuyor. Bu garip durum hepsinin işine geliyor.
Bizim işimiz Dede Korkut misali irşat işini üstlenmek ve herhangi bir ödül beklemeden tarihi sorumluluğumuzu göstermektir.
Daha önce de bu konuda yazılar yazdım. Bu tür yer adlarında tarihi seyir önemlidir. Bu toprakları fethedenin kendi ismini fethettiği topraklara koyma hakkı vardır. Bu topraklar en az bin senelik Türk yurtlarıdır.
Türkler, Anadolu’yu fethettikten sonra bir kısım ismi değiştirdiler, bir kısmını da muhafaza ederken, muhafaza ettikleri yer adlarını da kendi söyleyişlerine göre değiştirdiler. Bütün dilciler çok iyi bilir ki, bir kelimenin kökeni ne olursa olsun, o dilin kendi ses değerlerine büründüğü vakit artık o dilin kendi malıdır. Bugün İstanbul söyleyişi böyledir. Kökeni Türkçe olmayan bu söz öyle farklı bir söyleyişe gitmiş ki Konstantinepolis sözünden İstanbul’a ulaşmak ancak Türk’ün yapabileceği bir dönüşümdür. Hatta halk arasında “Istambul” denir ki bu söyleyiş Türkçenin kendi ses sisteminin nasıl çalıştığını göstermeye kafidir.
Diyarbakır söyleyişi de dikkate alındığında İstanbul sözündeki durumun burada da geçerli olduğunu görürsünüz. 11. ve 12. yüzyıllarda Diyarbakır, Selçuklu Türklerinden İnaloğulları (Yınaloğulları) nın eline geçmiştir. Bu Türk Beyliğinin merkezi olan Diyarbakır, 1401 yılında ise Türkmen Beyliklerinden Akkoyunluların eline geçmiş ve Akkoyunluların başkenti olmuştur. Bugün Diyarbakır’ın Çermik ilçesine bağlı Akkoyunlu köyünün adı bu tarihi hatırayı yaşatması bakımından önemli bir örnektir.
Bölgeyi hakimiyetleri altına alan Türkler, (Yınaloğulları, Timurlular, Akkoyunlular, Safeviler, Osmanlı Türkleri) bölgenin adını isteseler her zaman değiştirebilirlerdi. Lakin tarihi isimler arasında tercih ettikleri isim hep Diyar-ı Bekir oldu ve Arap kaynaklı bu isimde herhangi bir mahzur görmediler veya bu ismi benimsediler.
Farklı bir coğrafya peşinde koşanları ve sözde Kürdistan’ı kurmak için oyun içinde oyun kurarak dolap beygirine dönenleri halkımız iyi görmelidir.
Bugün ülkemizde cumhuriyet iradesi kaybolmadığı sürece Tunceli, Tunceli olarak, Diyarbakır da Diyarbakır olarak kalmalıdır. Çünkü, burası Allah’a şükür Bizans ülkesi değildir ki Bizans’ın hatıralarını kovalayalım ve Türk ülkesine Bizans ismini uygun bulalım.
Bazıları iyice şaşırdı diye bizim de şaşırmamıza ve yolumuzu kaybetmemize gerek var mı? Onların amacı belli, onlar Kürdistan peşindeler. Bizim de amacımız belli… Türkiye’nin bir tek çakıl taşına gözünü dikene misli misli bedel ödetmek ve birliğimizi, dirliğimizi sağlamaktır. Aziz milletimiz, bu tür basit oyunlara gelmemeli ve ayyıldızlı bayrağımızın altında birlik sevdamızdan asla vazgeçmemelidir.

Yorumlar