Ramazan ayının kültürümüze etkisi


Ali YAKICI
Dinlerin toplumlar ve insanlar üzerindeki etkileri tartışılamaz. İnsanların fikir ve sosyal hayatını etkileyen birçok unsurun dinen doğduğu da bir başka hakikattir. Ünlü toplum bilimci Durkheim başta olmak üzere bir çok bilim adamı ve araştırıcı, şiir ve edebiyatın da içinde yer aldığı güzel sanatların doğuş kaynağının din olduğu görüşünde birleşmektedirler.(1) Dinin şekillendirdiği önemli unsurlardan biri de gelenek ve göreneklerdir. Özellikle Türk toplumu, fikrî, sosyal ve kültürel hayatında dinle bütünleşmiş, hayatının her safhasında dinden etkilenmiştir. İslâmiyet, inançları başta olmak üzere Türklerin sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik hayatını çok yönlü etkilemiştir. Türklerin hayatını çok yönlü etkileyen İslâm prensiplerinden biri de Ramazan ayı'dır. Ramazanın Türk toplum hayatında müstesna bir yeri vardır. Türkler ramazanı yılda bir defa gelen önemli bir misafir olarak kabul eder ve hazırlıklarını buna göre yaparlar. Her yıl ramazan ayı yaklaşırken neşe, hareket ve bir canlılık görülür. Ramazan ayı yaklaşınca önce oturulan evler ve yakın çevresi temizlenir. Evlerdeki gıda maddelerine gerekli takviyeler yapılır. Komşular bir araya gelerek yufka açar, aş adı verilen hamur işleri yapar, börekler, tatlılar sıralarlar... Evlerde bu işler yapılırken diğer yandan topluca mahalle ya da köy camiine veya mescidine gidilir. Bu kutsal mabetlerin temizliği de mahalle ya da köy sakinleri tarafından yapılır. Öyle ki, evlerinin temizliğini bile hizmetçilere yaptıran hanımefendiler, cami ya da mescit temizliği sözkonusu olunca koşarak gelirler. Çünkü orası Allah'ın evidir. Ramazandan önce cami ve mescidlere genel bir temizlik yapılır. Camlar, kapılar ve kandiller silinir, halı ve kilimleri temizlenir, çevre temizliği ve düzenlemesi yapılır.(2) Nihayet beklenen misafir gelmiştir. Ramazanla birlikte gönüllerde iklim değişir. Muzdarip insanlar mutlu, zihinler şuurlu, duygular ulu, camiler tıklım tıklım dolu, günler huzurlu olur. Caddeler, sokaklar teravih namazı kılmak için koşuşturan insanlar ile dolar. Cami önleri adeta bir panayır görünümü kazanır. İmsakiye dağıtan gençler, mahyaları okumaya çalışan çocuklar, sebil ikram eden yetişkinler, tatlı satan tatlıcılar, tatlılaşan hayatın dillere yansıyan kutlu şarkıları olur. Ramazan çevresinde birçok gelenek ve görenek teşekkül etmiştir. Bu gelenek ve görenekler, kültürümüz üzerinde silinmeyecek izler bıraktığı gibi edebiyatımızda da unutulmayacak sayfalar açmıştır. Ramazan etrafında teşekkül eden gelenek ve göreneklerin, folklorun en önemli tarafı, insanlar arasında sosyal yardımlaşmayı geliştirmesi, sosyal dayanışmayı pekiştirmiş olmasıdır. Bunun içindir ki İslam'ın beş temel esasından biri olan zekat, ramazanda adeta gelenekleşmiştir. Yine gelenek haline gelen önemli bir unsur da sadaka vermektir. Camilerde ve evlerde mukabelelerin tertip edilmesi, fırınlarda ramazan pidelerinin ve kandil simitlerinin çıkarılması da bu ayın kültürümüzü etkileyen bir başka özelliğidir. Bu ayın bir başka kültürel unsuru da, sıcak yaz gecelerinde sırtında abası, soğuk kış gecelerinde koyun postundan siyah gocuğuyla, ellerinde fener, dillerinde;
Hamd eyle daim Yezdan'a
Gark etti bizi ihsana
Onbir aydır hasret idik
Şükür erdik ramazana
gibi manileri olan ramazan davulcularıdır.(3) Davulcu ve bekçilere bahşiş de genellikle ramazanda verilir. Davulcu ve bekçiler söyledikleri ramazan manilerinin sonunda mutlaka bahşişe yer verirler: Lazımdır böyle görülmek Bekçiyle iyi dirilmek Ramazana mahsus şeydir Bekçiye bahşiş verilmek(4) Minarelerde kandiller yakılması, camilerde mahya kurulması, güllaçlar yapılması, baklavalar tepsilenmesi, şekerden ağaç yapımı, özellikle ramazanda fakir fukaraya yardım edilmesi, dargınların, kırgınların barışması gibi sosyal konuların kendini daha çok hissettirmesi hep bu ayların sultanı ramazanın kültürümüze etkisinden kaynaklanmaktadır. Ramazanın kültürümüzü etkileyen bir başka yanı iftar sofralarıdır. Bu sofralarda hem dost ve yakınlara, hem de yoksul ve düşkünlere yer verilir. Hatta bu vesileyle düşkün ve yoksullar desteklenir, onlara Ôdiş kirası' adıyla bağış yapılır, gönülleri alınır. İftar sofraları kültürümüzü etkilerken edebiyatımızdaki, özellikle de halk şiirindeki önemli yerini almıştır. İftar davetleri ve iftar sofraları üzerine yüzlerce şiir söylenmiştir. Bunlardan biri de Konyalı Aşık Mehmet'e aittir. Aşık Mehmet, Konya'da, 1929 yılı ramazan ayının bir cuma günü akşamında, Hakimiyet-i Milliye Mektebi Müdürü Süleyman Bey tarafından iftara davet edilir. Yenen iftar yemeğinden çok hoşnut kalan Aşık Mehmet şu methiyeyi söyler:
Süleyman Bey bizi eylemiş davet
Davetine biz de ettik icabet
Böyleymiş adeti ilâ-nihayet
Yaşasın dünyada selamet olsun
Davetiniz değdi gayrı bu cana
Yaşasın seni de doğuran ana
Aşık Mehmet eder methinen sena
Böyle bir davetin her zaman olsun(5)
Bu ayın kültürümüz içindeki bir başka görüntüsü ramazan geceleridir. Ramazan geceleri hemen her bölgemizde biraz farklı şekillerde geçirilir. Bazı yerlerde ve genellikle ayın anlamına uygun biçimde toplantılar yapılır, sohbetler koyulaştırılırken, pek çok yerde de eğlence tarafı ağır basan toplantılar yapılır. Erkeklerin ev dışına çıkmalarına rağmen kadınlar genellikle ramazan gecelerini evde geçirirler. Erkeklerin gittiği yerlerden biri de meydan ya da aşık kahveleri olmuştur. Aşık kahvelerinde daha çok ramazanı konu alan şiirler söylenmiş, aşıklar tarafından ramazan güzellemeleri okunmuştur. Bunlardan Aşık Deryami'nin ramazan güzellemesi şöyledir:
Müminin iman gülleri
Açar ramazan ayında
Şahlanır aşk bülbülleri
Uçar ramazan ayında
***
Kaldır at kötü huyunu
Çünkü o şeytan oyunu
Deryami zikir suyunu
İçer ramazan ayında(6)
Bir başka güzelleme de Aşık Ali Çatak'a aittir. Aşık Ali Çatak güzellemesinde ramazanın nasıl karşılanması gerektiğini dile getirir:
Hakka giden yollar ile
Zikreyleyen diller ile
Sıtkı bütün kullar ile
Karşılayalım ramazanı
Mevla'nın böyle nizamı Ara bul demiş rızamı Aşk yolunun dost ozanı Karşılayalım ramazanı(7) Ramazan gecelerinin eğlenceleri kadınlar arasında da devam eder. Erzurumlu kadınlar genellikle sahura kadar oturur, bu arada eğlencelerini sürdürürler. Daha çok yaşları birbirine uygun olan kadın ve kızların bir araya gelmesi, iftar sonrası telaşının bitmesiyle başlar. Önce hal ve hatır sorulur, sonra sohbete geçilir. İlk olarak mis kokulu semaver çayı ikram edilir. Böylece günün yorgunluğu atılmış olur. Daha sonra hep bir ağızdan söylenen kadın barlarının oynanmasına geçilir. Bar söylemeye "Çiftbeyaz güvercin' barıyla başlanır. Bu bar Hüseynî makamında söylenir:
Çiftbeyaz güvercin olsam
Çadırın başına konsam
Güzellere yoldaş olsam
Çirkinlerden uzak dursam
Sıra "Mendilinde kişniş ile badem var" güfteli bara gelmiştir. Topluluk hem söyler, hem oynar:
Mendilimde kişnişinen badem var Usul söyle köşelerde adam var Seni benden, beni senden eden var. "Tortum'un eymeleri", "Aşşahtan gelirem" gibi oyunların oynanması, hem oynayanları, hem de kendilerini seyredenleri eğlendirir. Yorulan kız ve kadınların yerlerine oturmaları ile yine sohbet başlar. Genç kızlar arasında nişanlı veya sözlü olanlar daha çok itibar görürdü. Çünkü onlar misafirdirler. Onların bütün istekleri yerine getirilir. Oturdukları yerde birbirine mani atıp cevap isteme eğlencelerin bir başka faslıdır. Söylenilen maniye cevap veremeyene uygun bir ceza verilir. Bu cezalar arasında, orada bulunanları başka bir gece evine davet etmek de vardır. Toplantılarda tel helvası çekmek de bir gelenektir. Helvanın çekilme şekli de oldukça farklıdır. Ağda haline getirilmiş şeker büyük bir tepsiye dökülür. Tepside bol miktarda da un vardır. Genç kızlar tepsinin etrafına dizilirler. Ağda halindeki şeker, kızlar tarafından hem kendilerine doğru çekilir, hem de sağ yanda bulunanlara doğru gönderilir. Uzun uğraşmalardan sonra tel helva son şeklini almış olur. Kesilip soğuması beklenir, sonra da dağıtılır. Gerek tel helvası çekilirken, gerekse helva yenilirken kızlar birbirlerine mani satar, bilemece söylerler.(8) Ramazan gecelerinde söyleyen ve cevabı "Ramazan' ya da Oruç' olan bazı bilmeceler şöyledir:
Ebe ebe esme beni
Pencerede besle beni
Bir aylık misafirim
Şeker ile besle beni
**
Yolda gördüm bir kümbet
Cümlemiz ona emanet
Onlarda bir öz biter
Hem farzdır, hem de sünnet(9)
Bir başka gelenek de ramazan hamamıdır. Ramazanda gündüzleri oruçlu olunduğu için hamama gidilmez, bunun için de bazı hamamcılar bu ayda işleri tatil ederlerdi. Ancak, açık olan hamamların gece eğlenceleri pek renkli olurdu. Kadınlar hamama topluca giderlerdi. Bu gidişler adeta iki vardiye şeklinde olurdu. Bir grup teravihten sonra gidip sahura kadar kalır, ikinci grup ise evinde sahurunu erkenden yiyip sabah namazına kadar hamamda kalırdı. Tabiiki bu gidişlerde, ramazanın yaşandığı mevsime göre çantaların içine çeşitli meyveler, yiyecekler konur, hamamda güle oynaya yenir, hoş bir vakit geçirilirdi. Erkek hamamları da sabaha kadar açık olurdu. Ancak erkek hamamlarında yiyecek, içecek olmaz, eğlence yapılmazdı.(10) Yüzyıllar boyunca Türk kültürünü etkilemiş olan, Türk insanı arasında yüzyıllar boyunca sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın önemli bir unsuru olarak gördüğümüz ramazan ayının bu tür gelenek ve etkilerinin yok olmaması için gerekli özen gösterilmeli, film ve yayın yoluyla bunların canlı tutulması yoluna gidilmelidir. Çünkü mutluluğumuz, huzurumuz, birlik ve beraberliğimiz için bu ve buna benzer faaliyetlere ihtiyacımız var.
1- Prof. Dr. Fuat Köprülü, Edebiyat Araştırmaları, Ankara 1986, s. 50-56.
2- Recep Akakuş, Ayların Sultanı Mübarek Ramazan Geliyor, Diyanet Gazetesi, 338, Nisan 1987, s. 3.
3- İbrahim Acar, Ramazan Ayı Gelenekleri, Diyanet Gazetesi, 374, Nisan 1990, s. 4.
4- Dr. Amil Çelebioğlu, Ramazanname İstanbul, s. 23.
5- Ali Yakıcı, Konyalı Aşık Mehmet, (Basılmamış doktora tezi) Ankara 1992, s. 356-357.
6- Aşık Deryami, Gülme Zârıma, Ankara 1990, s. 10.
7- Develili Aşık Ali Çatak, Derdin Derdim Anadolu, İstanbul 1985, s. 40-41.
8- Doç. Dr. Saim Sakaoğlu, Ramazan Geceleri, Görgü Ansiklopedisi, İstanbul s. 153-154.
9- Amil Çelebioğlu-Yusuf Ziya Öksüz, Türk Bilmeceler Hazinesi, İstanbul 1979, s. 52-53.
10- Sakaoğlu, Ramazan Hamamı, a.g.e. s. 155.

Yorumlar