SOĞUK TANDIRDAN SICAK EKMEK...

Develi’den Bakırcı Yalamanın Ahmet’e uğrayan bir vatandaş bir kazan almış. Lakin Yalamanın Ahmet, kazana kulp yapmayı unutmuş. Vatandaş da fark etmemiş bu durumu.
Sormuşlar adama:
-Bu kazanın kulpu nerede?
Adam demiş ki:
-Melekgirmez’e varmaya bu kazana dört tane kulp takarlar, merak etme sen!
Melekgirmez, 1940 yıllarda Develi’de Ermeni esnafın oturduğu küçük sokaklara Türklerin verdiği isimdir.
Eşeğin kuyruğunu başkalarının yanında kesme, kimi uzun der, kimi kısa demişler.
Her konuda nasıl ahkam kestiğimizi herkes biliyor. Her konuyu maşallah çok iyi biliyoruz. İnsanlar hakkında o kadar kolay konuşuyoruz ki... Hele insanlara taktığımız kulpları boynumuza taksalar herhalde bu mübarek toprak bizi taşıyamaz da toprağa girer, yer ile yeksan oluruz.
Soğuk tandırdan sıcak ekmek çıkarıyoruz. İşimiz de o kadar zor ki, etten aşık çıkarıyoruz sanki...
Bu kadar kendimizi beğenişimiz, başkalarını horlayışımız neden?
Hacının biri Kabe’ye gitmiş. Orada bağırıyormuş:
-Ey Kabe! Sen Kabe olalı böyle hacı gördün mü?
Halbuki Müslüman adamın işi tevazu ile ilgilidir. Hiçbir şeyimiz böbürlenmeye müsait olamaz. Hele başkalarına söz söyleyip kendi nefsimize yontmak da neyin nesidir?
Pazarörenli Haydar Ahmet çevresine insanları toplamış, şöyle bir soru soruyormuş:
-Beyler, İslam’ın şartı kaç?
Yine kendisi cevaplıyormuş:
-El cevap beş!
-Bilemediniz altı...
Kendi kendine yine soruyor:
-Haydar Ağa, altıncısı ney?
İşaret parmağını göstererek cevaplıyor :
-Haddini bilmek, haddini bilmek....
Kime karşı haddimizi bileceğiz diye siz de bana sormuş olun. El cevap: Kul hakkı yememek için, töhmet altına girmemek için Rahman’ın yüce varlığını bilerek haddini bilmektir. Emin olmadığımız konularda konuşmamaktır. Bühtan olabileceğini bile bile büyük riskler altına girmemektir. Meyveli ağacı taşlamamaktır marifet.
Deli gönül, hangi dala konarsın
Senin tutunacak dalın mı kaldı...
Ah-ı feryat ile yanar ağlarsın
Senin yâr diyecek yarın mı kaldı

Yerin yok yurdun yok, nerde kalırsın
Her yüze güleni dostun sanırsın
Bunca derdi sen üstüne alırsın
Senin dert çekmeye halin mi kaldı

Dostlarım hep bende kusur aradı
Gerçek yanlarımı göremediler
Yar dediğim, yad ellere yaradı
Sevdiklerim bana eremediler...

Saflar kandı fitnelerin sözüne
Körler düştü kalleşlerin izine
Dinamitler kondu suyun gözüne
Yine de farkına varamadılar...

Kalmadı sevdiğim lezzetim tadım
Devrildi seneler bak adım adım
Yıllarımı insanlara adadım
Bir günümü geri veremediler...

Göz koydular varlığıma, malıma
Kurtlar çoban oldu kuzularıma
Zalimi koydular mazlum yerine
Haklının hakkını aramadılar...

Hüdai'nin yaraları döşünde
Duman eksik olmaz garip başında
Yar, yari pişirir aşk ateşinde
Yarsızlar yarasın saramadılar... (Hüdayi)

Yorumlar