“ DOSTLAR BENİ HATIRLASIN” ( Seni hiç unutmadık ki…)

Anadolu'nun orta vilayetlerinden bir köyde, yavaş yavaş güneş batmaya, hava kararmaya başlar. Karanlık iyice çöker köyün üstüne. Evlerden birinde bir adam ve kadın yatma hazırlığı yapmaktadır. Erken yatıp yarın sabaha, güneş ışığına erken uyanılacaktır. Adam üzerini değiştirir, yatağa yönelir. Evin penceresinden; karanlık bahçeye vuran ışıkta ağaçların arasında bir gölge belirir. Kadın pencereden bakar ve gülümser. Kadının sevgilisi beklemektedir.Tam sözleştikleri gibi, sözleştikleri saatte ve yerde adam onu beklemektedir. Kadın kocasının uyumasından emin olunca, sessizce yataktan kalkar, üstünü giyer.Ve pencereden aşağıya atlar. Başka bir adam için, kadın kocasını terk eder. Koşarlar iki sevgili... kaçıyorlar. Tarlaları, ovaları aşarlar... Anadolu'da bir köy, nasıl koşmasınlar ki. Arkalarından onları kovalayacak onca şey vardır. Namus belası, töre cinayetleri, yoksulluk, cefa, korku… Arkalarında bunlar varken nasıl durabilirler. Köyden uzaklaştıklarına iyice emin olunca soluklanmak için dururlar. Kadın soluklanmayı fırsat bilerek nefes nefese der ki: "Evden çıktığımdan beri, ayakkabımın içinde bir şey var beni rahatsız ediyor" Çıkartıp bakar ki... Ayakkabısının içinde bir tomar para!!! Kocası her şeyin farkında… Biliyor ki gidecek, "Beni terk edecek ama bunca yıl çorbasını içtim, çamaşırlarımı yıkadı, ütüledi. Bana emeği geçti" YABAN ELDE MUHTAÇ OLMASIN DİYE!!! O yoksul köylü; Bütün parasını; başka bir adam için kendisini terk eden karısının, giderek kendinden uzaklaşan adımlarını attığı ayakkabısının içine koydu. O güzel insanı, O onurlu davranış sergileyen, O terk edilen adamı hepiniz tanıyorsunuz.Çünkü O; Bir dizesinde seslendiği gibi Uzun ince bir yoldaydı ve gidiyordu gündüz gece... Şimdi sorarım size; Bu memlekete töre cinayetleri, kadına karşı uygulanan şiddet mi yakışır yoksa, Aşık Veysel gibi hayatında hiç kitap okumasa, OKUYAMASA bile KİTAP GİBİ HAYATLAR YAŞAYAN ADAMLAR MI YAKIŞIR?
"Üç yüz onda gelmiş idim cihana" Veysel Şatıroğlu, 1894’te Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya geldi. Aşık Veysel’in dünyaya geldiği yıllarda, çiçek hastalığı Sivas yöresinde çok yaygındır. Aşık Veysel’den önce, iki kız kardeşi çiçek yüzünden hayatlarını yitirmiştir. Yedi yaşına girdiği 1901’de Sivas’ta çiçek salgını yeniden yaygınlaşır; kendisi de bu hastalığa yakalanır. O günleri kendisi şöyle anlatmaktadır: Gülizar köyde süt sağarken sancılanır. Veysel doğar, kordonu kendi keser, eve gider. "Çiçeğe yatmadan evvel anam güzel bir entari dikmişti. Onu giyerek beni çok seven Muhsine kadına göstermeye gitmiştik. Beni sevdi. O gün çamurlu bir gündü, eve dönerken ayağım kayarak düştüm. Bir daha kalkamadım. Çiçeğe yakalanmıştım... Çiçek zorlu geldi. Sol gözüme çiçek beyi çıktı. Sağ gözüme de, solun zorundan olacak, perde indi. O gün bu gündür dünya başıma zindan.” Halkın hissettiklerini görmeyen gözlerinin yerine yüreğinde hissedip bizlere anlatan bu güzel gönüllü insanı saygıyla anıyorum. Ruhu şad olsun
Kürt'ü, Türk'ü ve Çerkes'i
Hep Âdem'in oğlu kızı
Beraberce şehit gazi
Yanlış var mı ve neresi

Kuran'a bak İncil'e bak
Dört kitabın dördü de
Hak Hakir görüp ırk ayırmak
Hakikatte yüz karası

Yorumlar