SES BAYRAĞIMIZ ŞİİRLERİMİZ

Bazen dostlarımız yanımıza yaklaşıyor ve diyorlar ki:
- Okul yıllarımızda bizim hiç olmazsa ezberden okuyacağımız üç beş şiir, anlatabileceğimiz birkaç fıkra vardı. Şimdiki çocuklar, gençler; ne ezberden şiir okuyorlar, ne de fıkra anlatıyorlar.
Gülümsedim.
- Sadece onlar mı dedim. Konuşurken ne deyim kullanıyorlar, ne de atasözü… Dümdüz bir konuşmaları var. Jest ve mimiklere de pek rağbet etmiyorlar. Belli sayıda kelime ile aynı dairenin etrafında dönüp duruyorlar.

Aslında bizim durumuz da bir garip… Kimi kime şikayet ediyoruz, anlamıyorum.
Lise yıllarımızdan beri Divan Edebiyatından şikayet ediyorduk, anlamıyoruz bu kelimeleri, ne diye öğreniyoruz ki diyorduk, şimdi Divan edebiyatının suyunun suyu kaldı. Gençler bırakın eski kelimeleri artık “ecdat nedir” diyecek duruma geldiler. Telaffuz konusu ise püsküllü bela… Artık dilimiz, ağzın ön boşluğunda daracık bir alanda bütün sesleri çıkarılmaya çalışılan bir dil haline geldi. Bu sefer de ne dediklerini biz anlayamıyoruz.

Halbuki eski kültürümüze karşı kapıları açık tutsaydık ne güzel olurdu.
Onlara Divan Edebiyatından beyitler ezberletseydik. Bazı kelimeleri bilmeseler de önemi yok. Ama o beyitteki manayı verseydik. O beyitin nasıl okunması gerektiğini gösterseydik, emin olun hem kelime dağarcıkları bugünkünden çok daha geniş olur hem de telaffuzları çok düzgün olurdu.
Gençlerle yan yana geldiğimizde önyargılardan âzâde, bazı beyitleri okuyoruz. Şaşırıp kalıyorlar, hatta kendi lisanlarınca kocaman bir “vaaaaaavvv” çekenler bile var.

Ne tende cân ile sensüz ümîd-i sıhhat olurNe cân bedende gam-ı firkâtünle râhat olur (Şeyh Yahya)

-Bütün bunları daha o zamandan bulup söylemişler ha… diye şaşıran gencin daha şaşıracağı çok şey var. Hani bir pop şarkısında “aşk mı lazım, meşk mi lazım, hepsi bende var” demiyor mu? Bizim edebiyatımız da öyledir. Ne ararsan vardır ama yeter ki ona doğru birkaç adım atıp ilerleyelim.

Aşk mıdır ki cân-ı dil mülkünü yağma eyleyenAşk mıdır sînem içinde gelip de ca eyleyen
Aşk mıdır ki boynuma takıp belâ zinciriniGezdirip mecnun gibi alemde rüsva eyleyen…
Aşk mıdır ki bivefa güller elinden gecelerİnletip bülbülleri ta subh-u güya eyleyen
Aşk mıdır ki bir keman ebru nigarın yâdınaOk gibi kaddimi büküp benim de ya eyleyen…
Aşk mıdır ki fenni derdi okutup aşıklaraFasl-ı babı sinemin levhinde inşa eyleyen
Aşk mıdır ki bu Muhibbî sinesine dağ vurupAhir anın gözleri yaşını derya eyleyen…
(Muhibbî)
-Muhibbî kimdir?
-Kanuni Sultan Süleyman…
-Nasıl olur böyle kudretli bir devlet adamı böyle ince bir şiir yazar?
İşte bu öyle bir edebiyat ki, devlet büyüklerinden halka doğru zincirin halkalarında herkes yerini almış. Sanat eseri böyledir işte… O kudretli adamların insan yönü birden bire ortaya çıkar. Yavuz Sultan Selim gibi hiddetiyle, öfkesiyle dillere destan bir padişahın şunları yazmış olabileceğini düşünebilir miydiniz?

Merdüm-i dîdeme bilmem ne füsûn etti felekGiryemi kıldı hûn eşkimi füzûn etti felekŞîrler pençe-i kahrımdan olurken lerzânBeni bir gözleri âhûya zebûn etti felek."[ Bilmem ki gözlerime felek nasıl bir büyü yaptı kiGözümü kan içinde bıraktı, aşkımı artırdıBenim pençemin( gücümün) korkusundan aslanlar (bile) titrerkenFelek beni bir ahu gözlüye esir etti.]

Yeter ki siz okuyun, bu edebiyatta tahminlerinizin ötesinde çok şey bulacaksınız.

Yorumlar