GÜNEŞ’İ VE AYI KURTARMAK


Atlas Dergisinin Kasım 2008 sayısında (188. sayı) “Tuva’da Ejderha Kovalamak” yazısını okurken bir anda çocukluğuma gittim. Bu yazıda Tuva Türklerinde güneş tutulması ile ilgili inançlara yer verilmişti. Aşağı yukarı Anadolu’daki inançlarla aynıydı.
Çocukluğumda güneş ve ay tutulmasının dehşetengiz manzaraları zihnimin bir köşesine iyice sinmiş ki bunları bugün de hatırlıyorum.
Tutulma anında hocanın okuduğu “sâlâ”, kadınların “salavat” getirmeleri, tenekelerle, bakır kaplarla yaptığımız tam bir “tamtam” müziği değildi belki ama “ürkütme ve kovalama” tıngırtıları… çocukluk dünyamızdan kalan şeylerdi. Neden böyle yapardık? Tam bilmiyordum ama o vakitler büyüklerimizden öyle gördüğümüz için, onlar ne yaparsa biz de onu yapardık. Avcı tüfeği ile gökyüzüne saçmaları boşaltanlar, gökyüzünde neyi vuruyorlardı? Güneşi veya ayı vurmadıkları kesindi ama bu tüfek atışları ile, davullarla, tenekelerle, bakırlarla bir şeyleri korkutmaya çalıştığımız kesindi. Çünkü, kendimiz korkuyorduk. Bir anda havanın kararması, göz göre göre güneşin ve ayın elden gitmesi bizi endişelendiriyordu. Bunu yapan her kimse hemen bundan vazgeçmeliydi.
Sonradan öğrendik ki İslam’dan önceki devirlerde Natüralist inancında olan Türklerde, Güneş ve Ay ile ilgili kötü ruhlar mücadeleye kalkışırlar. Bazen bu kötü ruhlar Ay ve Güneşi yakalayıp karanlık dünyasına sürüklerler. Yine İslam’dan önceki devirlerden kalan ve şu anda hurafe ve batıl inanç olarak kabul ettiğimiz inançlardandı ve ay tutulduğu zaman Ay’ı ejderin ya da canavarın yutmaya çalıştığına inanılırdı.. Ay’ı ejderden kurtarmak için bağırıp çağırma, davul çalma veya değişik şekillerde gürültüler çıkarma Şamanizm’den gelen bir inanıştır.
Atlas Dergisi de bu konuya parmak basan “Tuva’da Ejderha Kovalamak” isimli yazıda tam güneş tutulmasının yaşandığı 1 Ağustos 2008 tarihinde Atlas yazarı ve fotoğrafçısı Servet Somuncu’nun Altay, Tuva, Hakasya Özerk Cumhuriyetinde olduğu ifade ediliyor ve şöyle deniyor:
“Tuva Türkleri de Anadolu’daki gibi “Güneş Tutulması” sırasında bakır kazan ya da tencerelerle ses çıkarıp oldukça fazla gürültü ediyorlar. Bunun sebebi ise bin yıllar öncesindeki doğal kültür dönemine dayanıyor. Kutsal sayılan güneşin gündüz vaktinde kararması, Güneş’i bir ejderhanın yutması olarak algılanıyor. Bu durum ise ses çıkarmakla, “Güneş’i yutan ejderhayı kovma” fikrini doğurmuş. “Güneş tutulması” esnasında çıkarılan seslerin kaynağı bu, yani amaç Güneş’i yutan ejderhayı korkutmak ve kaçırmak…”
Görüldüğü gibi yüzlerce kilometrelik mesafede yaşayan farklı Türk toplulukları aynı inanışı yaşatmışlar. Bugün çocuklarımıza görsel bir şölen olarak gelen bu durum, bizim çocukluğumuzda korkutucu ve ürkütücü bir olaydı. Demek ki insanlık önceleri bu durumdan korkmuş, kurbanlar kesmiş, dualar etmiş… Farklı kültürler, güneş tutulmasını farklı yorumlamışlar.
Türklerde ejderhanın güneşi yemesi olarak düşünülmüş, Mısır'da kötü kalpli yılanın güneş tanrısı Ra ile kavgası olarak açıklanmıştır. Vietnam'da bir kurbağanın marifeti olduğuna inanılan bu duruma, Güney Amerika'da kara bir jaguarın, İskandinavya'da ise bir kurdun neden olduğu düşünülmüştür. Kızılderililerde Ay ile Güneşin savaşı olarak tanımlanan güneş tutulmasında Mezopotamyalılar meşaleler yakarak güneşi tekrar parlatmaya çalışmışlardır.
Velhasıl, nihayet bugünlerde insanlık derin bir nefes almışa benziyor. Bilgi dağarcığımız genişledikçe aydınlanma başlamış ve efsane ya destan çağından kurtulmaya başlamışız. Yerine “gerçeklik” duygusunu bina etmişiz. Lakin, her şey bu kadar kolay değil. Daha insanlığın alacağı çok mesafe var. Dünyanın her yerinde aynı seviyede ilerleme yaşanmıyor. Bilginin ışığı, güneşin ışığı gibi değil. Bilginin ışığı, belli bölgeleri belli insanları aydınlatıyor ama dünyanın karanlık bölgelerine, karanlık beyinlerine hâlâ ulaşmıyor. Bazen kör kütük cehaletin içinde kalıveriyorsunuz, öyle değil mi?

Yorumlar