Kendini tatmak ve Montaigne

Ünlü deneme yazarı Montaigne der ki: “Herkes önüne bakar, ben içime bakarım. Benim işim yalnız kendimledir. Hep kendimi gözden geçiririm, kendimi yoklarım; kendimi tadarım. Bir şey öğretmem sadece analtırım.”
Yazar, devamlı bir yoklayış ve arayış içindedir. İç ve dış dünyaya karşı bir gözlemci pozunu takınır. Düşünce ve duygu birbirine öyle kaynaşır ki, bu yazılar okuyanlar üzerinde ayrı bir tesir ve zevk bırakır.
Montaigne, kent hayatından uzaklaşmış, Denemeler’i kendi keyfi için yazmış, onu okuyanları etkilemiştir. Montaigne, hep kendini anlatmıştır. Ama kendini anlatırken insan düşüncesini yeni bir yola sokuyor, köhne inanışları, doğaya, akla aykırı alışkanlıkları, safsataları baltalıyor, dünya sevgisine, bilimsel düşünüşe, gerçekçi edebiyata yol açıyordu.
Denemeler’i okuyan kişi şu iki dersi almamazlık edemez: Doğanın istediği gibi düşün ve yaşa; hiçbir kitabın, hiçbir doğanın kölesi olma.
Montaigne, toplumun düzenini birdenbire değiştirmenin ortalığı tümüyle karıştıracağına inanır; fakat korktuğu şey yenilik değil, kargaşalıktır. Bir de eski değerlerin büsbütün ortadan kalkamasına razı değildir. İnsanlığın vardığı olumlu sonuçların yeni hayata mal edilmesini ister.
Montaigne, yalnız denemelerini yazmak için yaşamış gibidir. Bundan başka kitabı olmadığı gibi hayatının da bu kitaptan başka serüveni yoktur. “Ben kitabımı yaparken kitabım da beni yetiştirdi.” der. Denemelerin yazıldığı yirmi yıl içinde (1572’den 1591’e kadar) Montaigne, kendini kitabına adamıştır. 1581-1585 yılları arasındaki Bordeaux kentinin belediye başkanlığı onu kütüphanesine ve Denemeler’ine bağlanmaktan, kendi kendini işleyen ve geliştiren düşüncesine yeni ipuçları getirmekten başka bir işe yaramaz. Özellikle son yedi yıl içinde Montaigne, Perigord’daki küçük şatosunun kulesine öyle kapanmıştır ki ülkesini kasıp kavuran en kanlı din kavgaları, evine kadar sokulan eli bıçaklı insanlar bile onu telaşa düşürmemiş, köşesinden ve kitabından ayırmamıştır.
Denmeler, “kendini tanı” ilkesinin bütün bir ömre uygulamasıdır. Bu bakımdan Montaigne, Sokrates’i Platon’dan çok daha iyi anlamış sayılabilir. Hiç kimse kendini onun kadar sabırla, inatla, dikkatle gözetlememiş, en gizli, en ele avuca sığmaz hallerini yakalamakta onun kadar atak davranmamıştır.
Denemeler, adım başında başkalarından alınmış sözlerle doludur. Montaigne’in Avrupalılara öğrettiği en önemli yollardan biri de kendi düşüncemizi başkalarının düşüncesi ile zenginleştirmesini bilme yoludur. İnsan Denemeler’i okurken derelerin ırmakta, çiçeklerin balda erimesine benzer bir düşünce kaynaşması, yoğrulması görür gibi olur.
Montaigne, hiçbir zaman, ben sizin yerinize düşündüm, düğümü çözdüm; siz artık düşünmeyin, yalnızca benim dediğime uyun, demez. Hep, bakın, düşündükçe neler çıkıyor ortaya; siz de artık düşünün, kendi içinize, çevrenize bakın, ipucu isterseniz, işte ben düşündüklerimi söyledim, işte Sokrates’inki, işte falan köylününki, der gibidir.

Yorumlar